Huzur

33.9K 2.2K 764
                                    

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi donuk bir sesle. Görüntüsünün aksine sesi öfkeli gelmiyordu. Kendini kontrol etmeye çalıştığının elbette farkındaydım. Belki de birkaç dakika sonra kıçıma tekmeyi basıp beni bu bilmediğim sokakta yalnız bırakarak ortadan kaybolacaktı. Belki sinirlenip arabayla üzerimden geçecek, belki bir tane suratıma çakacak, belki beni sessizce eve bırakacak ve bir daha suratıma bakmayacaktı. Özel alanına girmiştim, farkındaydım. Diğer seçeneklere hoş bakmasam da son seçenek olasıydı ve yapsaydı ona kızamazdım bile. Yine de pişman değildim. Dudaklarının tadını almaya değerdi. Belki beni terk ettiğinde aynı fikirde olmayacaktım ama o an için değerdi işte.

"Seni öpmek istedim." diye mırıldandım bakışlarımı kucağıma eğip. Tam karnı üzerine doğru oturmuştum. Sağ bacağım kapıyla arasına sıkışmıştı ve ağrımaya başlamıştı. Sol bacağım ise arka koltuğa doğru uzanmıştı.

Sessizce kucağını izlerken birden göğüsü ileri attı. Derin bir nefes aldı, beni koluyla yana savurup diğer koltuğa doğru sendelememe sebep olduktan sonra kapıyı açıp başını dışarı uzattı. Öğürme sesini duyduğumda şaşkınlıkla koltuğun tepesini izliyordum.

Resmen kendini sürüyerek arabadan indi, yerde emekleyerek ilerdeki ağacın dibine ulaşıp midesini bırakmaya başladı. Kusuyordu. Benimle öpüştüğü için!

Kendi tarafımdaki kapıyı açıp arabadan indiğim gibi yanına koştum. Evet kırgındım, ama bir yandan da hak veriyordum. Filemafobisi olan bir çocuğu öpmüştüm sonuçta. Bana deli gibi aşık olsa bile öpüşmeyi istemeyecekti.

Yanına çöktüğümde koluyla beni geriye itiştirdi. Kısacık bir an aldığı nefesle yüzünü bana çevirdiğinde bembeyazdı suratı. Dudakları ıslaktı ama bildiğimiz teninde kaybolacak kadar beyazdı. "Uzaklaş." dedi tek nefeste, önüne döndüğü gibi tekrar öğürmeye başladı. Artık ufak ufak beyaz köpükler çıkıyordu ama hepsini çıkartmış olacak, kusamıyordu.

Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde ona bakıyordum. "Buradan ayrılma." diye mırıldanıp çöktüğüm yerden kalktım, etrafıma bakındım. İlerideki benzin istasyonunu görmemle oraya koştum, aceleyle içeri girip dolapları buldum. Elime bir su şişesi aldığımda ellerimi hissetmediğimi fark ettim. Takılmadan kasaya koşup hafta içi olması avantajıyla boş kasadan geçip parayı ödediğim gibi kendimi dışarı atıp yanına geri koştum. Aklıma gelen tek şey suydu. Kusan bir insanın yanında ne yapmam gerektiği hakkında bir fikrim yoktu. Zaten kusmak o kadar da abartılacak bir şey değildi, ben o an korkmuştum ve suçlu hissediyordum.

Kapağını açtığım suyu ona uzattığımda elime birkaç saniye baktıktan sonra suyu alıp kafaya dikti, öksüre öksüre ağzından ayırıp yerlere saçtı ağzındakileri.

"Ö-önce ağzını çalkala." dedim aceleyle suyu elinden alıp kendim dudaklarına götürürken. Dediğimi yapıp ağzını çalkalayıp yere tükürdü. Elime aldığım bir avuç suyla ağzını yıkayıp kalkmasına yardım ettim. Kokuyu soluduğu sürece iyice midesi bulanacaktı çünkü.

Arabaya yaklaşıp kapılar açık bir şekilde oturduğumuzda derin derin nefesler alarak ileri bakıyordu. "Kullanabilir misin?" dedi başını bana çevirerek. Başımı iki yana salladım. Ne anlarım ki ben araba kullanmaktan? Ailem beni böyle şeylerden şimdilik uzak tutmaya çalışıyordu. 18'ime gelince profesyonellerin elinden eğitim almam gerekiyormuş falan...

"Sen de kullanamazsın, değil mi?" diye mırıldandım bakışlarımı ona çevirip. Başıyla onaylarken önüne döndü.

"Çift görüyorum anasını satayım." Ellerini yüzüne kapatıp başını geriye attı. Suçluluk duygusuyla ona bakarken yutkundum. Hataydı.

"Özür dilerim." Ellerini yüzünden indirip bakışlarını bana çevirdi, asık suratıma bakarak hafifçe tebessüm etti. Bu şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırmama sebep olurken yorgun gülümsemesi ufaktan genişledi, yanağımdan makas aldı. Bakışlarımı kaçırıp önüme döndüm, sırtımı koltuğa iyice yasladım. Sanki bilerek bana kendimi suçlu hissettirmeye çalışıyordu. Çocuğu öptüm, o kadar kusturdum, gelmiş bana gülümsüyor, beni anlamaya çalışıyor falan. Halbuki haklı taraf o...

"Ne yapacağız peki? Kaldık burada?" Omuz silkip kendi tarafımın kapısını çektim. Havanın soğuğunu yeni yeni hissetmeye başlamıştım.

"Sen de kapatsana. Soğudu." dedim ona dönerek. Nasıl olsa artık midesi o kadar da bulanıyormuş gibi görünmüyordu. Kapıyı çekip ısıtıcıyı çalıştırdı. Arabanın içi yavaşça ısınmaya başlarken montuma iyice sokuldum.

"Kahvaltı da yapamadık." dedi eliyle karnını ovalarken. Şaşkınlıkla dönüp ona baktım.

"Az önce kustun. Kahvaltı mı düşünüyorsun?" Omuz silkerken gülümsedi. Gözlerimi devirdim. "Ayı." Ben kusmuş olsaydım gün boyu iştahsız kalır, elim ayağım titreyerek etrafta gezerdim. Bu ne rahat?

"Marketten bir şeyler alıp geliyorum." diye mırıldanıp arabadan indi, ilk adımda topallayıp arabaya tutunduğunda kapıya doğru atak yapmamla eliyle durmamı işaret edip ağır ağır markete yürümeye başladı. Sessizce onu izledim.

Birkaç dakika sonra elinde bir poşetle arabaya döndü. Birkaç paket çikolatalı kruvasan ve birer tane çilekli süt almıştı. İştahla yemeye başladığında birkaç saniye ona dik dik baktıktan sonra sütümden bir yudum aldım. Bakışları bana kaydı, dürttü beni.

"Ye."

"Aç değilim." diye mırıldanıp sütüme sığındım.

"Yemin ederim Cihan'la kavgaya giderim seni burada bırakıp." dedi kaşlarını çatarak. Eline aldığı paketi elime tutuşturdu. "Ye artık."

"Bak yine tehditle yediriyorsun!" dedim kaşlarımı çatarak. Omuz silkti.

"İşe yarıyor ama." Sinirle elimdeki paketi açtım, bir ısırık aldım. Aslında... Lezzetliydi. Ağır ağır çiğnerken bakışlarımı suratında gezdirdim. Dudağına çikolata bulaşmıştı. Uzanıp temizlemek istedim ama şimdi ona temas etmeye bile çekiniyordum. Onun umrunda değilmiş gibi görünüyordu ama ben benim yüzümden kustuğu anları zihnimden silemiyordum. Bakışlarının gözlerimde olduğunu fark ettiğimde kızarıp bakışlarımı kaçırdım. "Beni değil, elindekini ye." dedi sırıtarak. İyice kızarıp omzuna yumruk attığımda elimi yakalayıp dudaklarına götürdü, bir öpücük bıraktı. Sonra çatık kaşlarla elime bulaşan çikolataya baktı, dikiz aynasına döndü. İstemsizce kahkaha attığımda yanaklarımı yakalayıp ağzının tüm çikolatasını boynuma sildi. Huylanarak kafamı çekmeye çalışırken hem gülüyor, hem de bağırarak itmeye çalışıyordum onu.

Sonunda kapıya kadar üzerime yapışmış, her şeyin yerlere devrilmesine sebep olmuştu. Yere dökülen yiyeceklere gözlerimi diktiğimde o da duraksamıştı. Başımı çevirip ona baktığımda burun burunaydık ve gülümsüyordu. Burnu çene hattıma sürtünerek kulağıma ulaştığında titredim. Kulağımın arkasına ufak bir öpücük bırakıp saçlarımın kokusunu içine çektiğini hissettim. Ellerimi aradan çektiğimde göğüs kafeslerimiz birbirine yaslanmıştı. Kollarımı beline dolayıp yüzümü omzuna yasladım.

Burası huzurdu.

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin