Dönüş

41.4K 2.6K 1.1K
                                    

Şoförüm, bakıcım, Zafer, yavaşça çattığı kaşlarıyla Basat'a döndüğünde Basat'la burun buruna geldiler. İkisinin de kaşları çatılmıştı ama Basat'ın bakışlarındaki öfke daha derin görünüyordu. Zafer kolumu bıraktı, Basat'ı yakasından tuttuğu gibi duvara resmen yapıştırdı. Benim bile nefesim kesilirken bir yumruk Basat'ın gözünün altına inmişti bile. Yüzü yana yattığında ellerimi ağzıma örtüp çığlığımı bastırmaya çalıştım. Hayır, o yumruk bana gelseydi kesinlikle beyin kanaması falan geçirmiş olurdum şimdiye...

Can aralarına atıldığında Zafer onu tek harekette itip sıraların arasına düşmesine sebep oldu. Bana vurmaya götünün yemeyeceğinin bilincinde aralarına girmeye çalıştım, ince bedenim sağolsun araya sızıp kollarımı Basat'a sararak üzerine siper oldum. "Sakın vurma! Yemin ederim işinden ederim seni!" diye çığlık atarken tenim deli gibi özlediği tene değmenin sevincinde, midemde kelebekler uçuşurken tüm bedenim titriyordu. Zafer kısa bir tereddütün ardından geri çekildiğinde, Basat titreyen ellerini belime dolayıp yüzünü boynuma gömdü. Sıcak nefesi tenimi okşarken duvara sürtünerek yere çöktüğünün bilincinde, kendimi dizleri üzerine bırakıp saçlarını okşamaya başladım. Anın tadını çıkarmaya çalışmak, birkaç dakika sonra kaybedip hasret kalacağını bilerek aynı zamanda andan zevk alamamak neydi, o an anladım. Kollarım arasından kayıp gideceğini düşünmekten, kokusu ne kadar burnumun ucunda olsa da mutlu olamıyordum.

"Özür dilerim." diye mırıldandım titreyen sesimle. Ne zamandır ağlıyordum, bilmiyordum. O ise sarıldığımdan beri derin nefesler alarak her an elinden çekilebileceğimin bilincinde, kokumu burnunda hapsetmeye çalışıyordu.

Zafer beni neden çekmiyordu, bilmiyordum ama ona her şekilde minnettardım. Şu alanda beni beş dakika bıraksa, beş yıl ona zorluk çıkartmazdım. O derece güzel bir andı...

"Eski hayatını sana geri vereceğim." dedi yüzünü boynumun arasından çekerken. Burun buruna dururken yüzünün tüm hatlarını zihnime kazımaya çalıştım. Tel tel ayrılmış kirpikleri, göz bebekleri kocaman olmuş, neredeyse irislerini göstermeyen gözleri, kızarmış sağ elmacık kemiği, boyun girintime bastırırken ucu yuvarlak bir şekilde kızarmış burnu, şişip kıpkırmızı olmuş dolgun dudakları... Bakışlarım dudaklarında fazlaca oyalanmış olacak, yüzünü yüzüme yaklaştırıp bakışlarını bayıklaştırdığında ilk öpücüğümüz olmasının heyecanıyla kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı bile. Mesafe azaldıkça bedeni hafiften titremeye başladı, tam değecekken dudakları dudaklarımı teğet geçti, alnı omzuma doğru düştü. Derin derin nefesler aldığını duyduğumda şaşkınlıkla duvara bakıyordum. Korkuyordu.

Elimle ensesini okşamaya başladım rahatlatmak istercesine. "Hadi artık." dediğini duydum Zafer'in. Kendimi kucağından istemeye istemeye çektiğimde elleri ellerimi yakalamıştı. Ben ayakta, o karşımda otururken ellerimiz birbirine kenetliydi ve o sadece kucağına bakıyordu.

"Daha fazla zayıflamamaya çalış." diye mırıldandı bakışları ayak bileklerimle buluşurken. O beni görmediği hâlde başımı yukarı aşağı salladım. Zafer elini belime atıp beni dışarı çıkarırken öylece yerde oturan çocuğa son bir bakış attım. Bu onu son görüşüm değildi. Olmayacaktı.

*

Yine bir zaman geçişi... (Birkaç hafta falan.)

Annem odama girdi, beni bacaklarımdan çekerek yataktan düşürdü. Bu sabahları yeni kaldırılma şeklimdi. Yataktan çıkaramadığı zaman bu yöntemi kullanan annem, sonunda pes edip beni sürekli böyle kaldırmaya başlamıştı. "Hadi artık, hem senin otobüsün belirli bir saatten sonra geç geliyordu hani?" Ne saçmalıyordu bu kadın? Zafer bırakıyordu ya beni okula.

"Rahat bırak beni." diye mırıldanıp benimle birlikte yataktan düşen yorganımı bacaklarım arasına kıstırdım. Rüyamda Basat'ı görmüştüm ve tekrar uyuyakalıp tekrar dudaklarım üzerinde o dudakları hissetmek istiyordum.

"Geç kalacaksın!" Bu sefer kolumdan tutup çekiştirirken suratında bir gülümseme olduğunu fark edince kaşlarımı çattım, kolumu kolundan kurtardım. Aramızın iyi olduğu zamanlar sabahları böyle inatlaşırdık ve ne kadar itiraz da etsek ikimizin de hoşuna giderdi bu yerde sürükleme olayı. Ama şimdi, koluma dokunması bile midemin kalkmasına sebep oluyordu. "Barış!"

"Ya Zafer yetiştirir beni okula!" diye bağırıp ayağa kalkarak yatağıma tekrar uzandım.

"Otobüsle gideceksin." dedi annem.

"Yolları durakları falan bilmiyorum, hiç uğraşamam." Ha tabi evet artık okula kendim gidip geleceksem kaçma şansım da olabilirdi ama o an cidden uykuma geri dönmek istiyordum.

"Biliyorsun." dedi annem sakin bir sesle. "Eski okuluna gidiyorsun." Yatakta tepinmeyi bırakıp sabit durdum, kısık gözlerimi anneme çevirdim. "Hadi hazırlan." Odamdan çıktığında hâlâ sabit bir şekilde bir dakika önce annemin durduğu yere bakıyordum.

Yataktan lastikli çarşafı tekmelerimle çıkararak kalktığımda annemin okul kıyafeti olarak ütüleyip berjere bıraktığı formanın eski okuluma ait olduğunu fark ettim. Hani şu büyük beden alıp daralttırdığım falan...

Aceleyle banyoya koşup elimi yüzümü yıkadım, odama geçip formamı üzerime geçirdim. Siyah skinny pantolonumu giyinip paçalarını katladım, kırmızı beyaz ince çizgileri olan çoraplarımı giyinip pantolonumun içine doğru çektim. Lacivert converselerimi de ayağıma geçirip üzerime siyah montumu aldım, çantamı sırtıma atıp saçlarımın havaya kalkan tellerini elimle yatıştırdım, parfüm şişesine resmen girip dişlerimi fırçaladığım gibi koştura koştura durağa geçtim.

*

Sınıfa heyecanla daldığımda erken geldiğimi anlamam uzun sürmedi. Çok az kişi vardı. Şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Merdivenleri koşarak çıktığım için alnımda biriken teri elimin tersiyle silerken "Döndüm!" dedim sevinçle, sırama koşup petek kenarına çantamı attım.

Sonunda sınıfta attığım voltalar bile heyecanımı dindirmezken Basat'ı kapıda karşılamaya karar verip alt kata indim, okulun girişine sırtımı yaslayıp beklemeye başladım.

Öyle heyecanlı, öyle mutluydum ki, havanın soğuğu bana işlemiyordu bile. Basat'ı görünce nasıl üzerine atlayacağımı, nasıl kokusunu ciğerlerime dolduracağımı planlıyor, düşündükçe gözlerimin dolmasına engel olamıyor, sonra gülerek gözlerimi kırpıştırıp yaşları içeri geri yolluyordum.

Basat başı yere eğik, acelesiz adımlarla içeriye doğru yürüyordu. Onu görmemle yerimde bir kere sıçrayıp yanına koşmaya başladım. Gölgem ona ulaştığında yavaşça başını kaldırdı, göz göze geldik. Kollarımı boynuna dolamak için havaya zıplamam gerekmişti. Bedenim aşağı geri inerken onun boynu da kollarımla birlikte bükülmüştü. O öylece kalırken sıkıca sarılmış, yüzümü göğsüne saklayıp kokusunu derin derin solumaya başlamıştım. Islanmış toprak gibi kokuyordu ve bu kokunun parfüm olmadığı fazlasıyla ortadaydı. Basat'ın kendi kokusuydu bu.

Ve bir gariplik vardı. O bana hâlâ sarılmıyordu. Kıpırdansam da geri çekilmedim ve göğsüme ağırlık yapan hissin ne olduğunu sorgulamaya başladım. Hayal kırıklığı?

Elleri kollarımı dirseklerinden yakalayıp aşağı indirdi, bedenimi bedeninden ayırdı. Kaşlarımı kaldırmış, gözlerinin içine bakıyordum. O da en soğuk, düz ifadesiyle bana bakıyordu. Bir şey olmuştu. Basat bana bu kadar soğuk bakmazdı.

"Se-sevinip bana sarılman gerekmiyor muydu?" dedim şaşkınlıkla yutkunduktan hemen sonra. Yanımdan geçip içeriye yürüyüşe geçtiğinde peşinden koşup elimi omzuna attığımda elim altından sıyrılıp hiç bana dönmeden içeri yürümeye devam etti.

Boğazımda yutkunamamama neden olan bir yumruyla birlikte musluklarım açıldığı gibi suratımı sırılsıklam ederken "Ne yaptım ben?" diye bağırdım arkasından o tam içeri girecekken. Girdi de. Tereddüt bile etmeden...

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin