Grip

24.9K 1.8K 647
                                    

Sabah uyandığımda boğazımda iğrenç bir yanma hissi vardı. Hazırlanmadığımı fark eden annem odama daldı. "Barış kalkacak mısın artık?"

"Boğazım yanıyor." diye mırıldandım. Adım sesleri yaklaştı. Annem elini alnıma koydu.

"Ateşin var senin." Eli yüzümün ve boynumun her yerinde gezerken elimle itiştirdim.

"Gitmesem olur mu?" dedim sesimi sevimli tutmaya çalışırken. Ama sesim sanki çamaşır suyu içmişim de konuşmakta zorlanıyormuşum gibi çıkmıştı. Zaten boğazımda da aynı his vardı.

"Tamam. Uyu sen." Annem üzerindeki montu çıkarırken konuştu. Sonra cebindeki telefona uzandı. O da gitmeyecekti anlaşılan. Telefonla konuşarak çıktı odamdan. Ben de yastığımı Basat yapıp sıkıca sarılarak gözlerimi kapattım.

*

Telefonumun zil sesine uyandım. Başta kalkmak istemedim ama kim olduğunu tahmin edebildiğim için telefonuma uzanmak zorunda kaldım. Ekrana bakma gereği bile duymadan onaylayıp kulağıma götürdüm. "Efendim?" Sesim aşırı çatallı çıkmıştı.

"Nerdesin?"

"Hastayım sanırım. Gelemeyeceğim."

"Gelmemi ister misin?" İstemsizce gülümsedim.

"O videonu izledikten sonra, hâlâ birlikte olduğumuza inanıyor musun?" Sustu. Biraz sonra nefesinin hızlanmaya başladığını resmen duydum.

"Ne demek bu şimdi?"

"Şaka yaptım." diye mırıldandım. Gülmeyi denedim ama ardından öksürük krizi geldi.

"Sen cidden iyi misin?" dedi meraklı bir sesle. Boğazımı temizledim.

"İyiyim. Annem evde, gelme bence." Sanki duymuş gibi odama daldı annem.

"Çorba yapıyorum."

"Anne sabah sabah ne çorbası ya?" diye inledim, sızlanarak yüzümü yastığa gömdüm.

"Boğazını yumuşatır. Süt de ısıtabilirim." Yüzümü buruşturdum.

"Çorba yap bari." Memnun bir şekilde odadan çıktı, kapıyı kapattı. "Sen nasılsın?" diye sordum mikrofona doğru.

"İyiyim. İkinci derse gireceğiz birazdan."

"Kendine dikkat et. Hastalanma sen de. Batu'ya da çok kızma, sorun yok videoda." Homurdandığını duyunca kıkırdadım. "Fazla çıkma sınıftan, tek başına etrafta dolanma. Umut'u gördün mü arkana bakmadan kaç, tamam mı?"

"Kapatıyorum..."

"Ağzına sıçarım senin, söz ver."

"Hadi bebeğim, bay~" Gözlerimi devirdim. Ağzımı açmamla telefon suratıma kapandı. Piç.

*

Yüzümü buruştura buruştura içtiğim bir çorbanın ardından tekrar yorganımın altına dönüp elime bir kitap aldım. Kafamı vermekte zorlanıyordum, uzun zamandır kitap okuyamıyordum ve okumayı çok özlemiştim ama şimdi garip bir şekilde kitap okumak bana çok zor geliyordu. Tuhaftı. Normalde bir hafta kitap okuyamasam, elime aldığım an en az 200 sayfa okurdum bir oturuşta. Şimdi bir paragrafı üç kere okuyordum.

"Giriyorum." diye bir ses geldi kapının ardından. Sesi tanıyınca göz devirip kitabı ayak ucuma ittim. Basat girdi içeri. Gülümsüyordu. Ona sıkkın bir bakış attığım sırada ellerini kot ceketinin ceplerinden çıkarttı ve parmakları arasındaki kırmızı gül yapraklarını eliyle yatağıma serpiştirdi. Gülümsememek için dudaklarımı sıktığım sırada beyaz yorganın üzerindeki gül parçalarına bakıyordum. Yorganı kaldırıp yanıma girdi, beni kendine doğru çekti.

"Dur, çok terliyim." Ellerimi göğsüne koyup iterek kendimi uzaklaştırmaya çalıştım ama ellerimi yakalayıp iki yanıma düşürdü, belimi sarıp beni kendine çekti, göğsüne yasladı.

"Ter kokusunu sevdiğim." diye mırıldanıp kulağımın önünden
elmacık kemiğime doğru üç tane öpücük dizdi.

"Sana geldiler yine." diye mırıldanırken sıkıca sarılıp başımı boynuna doğru yasladım, kokusunu içime çektim. Basat'ın kokusu hiçbir kokuya benzemediği gibi kıyaslanamazdı da. Kendine has, öyle güzel bir kokusu vardı.

"Geçmiş olsun Barış Efendi," dedi resmi bir tavırla. Sonra tek kaşını kaldırdı. "mi demeliydim?" Gülerek dudaklarına uzandım, öpüp hemen çekildim. Yalancıktan yüzünü buruşturduğunda kahkaha attım ama hemen ardından tam yüzüne hapşırmama engel olamadım. Gözlerini yumup bu kez cidden yüzünü buruşturduğunda kıpkırmızı olduğumu hissettim. Eliyle yüzünü sıvazladı. "Sağol, daha bir yıl yıkamama gerek yok." Başımı eğdim.

"Pardon." Yanağımı sıkıp çekiştirdi, dudaklarımdan o öptü bu kez. Hemen ardından burnumu çektiğimde güldü.

"Sümüklü."

"Sümük değil o."

"Haklısın, nükleer bomba attın resmen."

"Basat!" Gülümseyerek elini arkasına attı, nerden çıkarttı inanın bilmiyorum ama elinde bu sefer uzunca bir dala sahip, kıpkırmızı bir gül tutuyordu.

"Senin için dikenlerini kırdım." dedi gülümseyerek. "Gülleri sevdiğini biliyorum artık." Öyle sevimliydi ki kafasını yakalayıp ağzıma sokmak, yutup mideme indirmek istiyordum. Gülü burnuma götürüp kokladım, gözlerimi yumdum sıkıca.

"Seni seviyorum, biliyorsun, değil mi?"

"Benim için ölüyorsun bile." Gözlerimi açtım, uzanıp gözlerinden birini öptüm. Kirpiği elmacık kemiğine iniş yaptığında uzanıp aldım, ayak ucumdaki kitaba uzanıp aradaki bir sayfaya yerleştirdim. Beni izliyordu. Sonunda yanına ulaştığımda beni kolları arasına çekip göğsüne yasladı.

"Hastalanacaksın."

"Yüzüme hapşırdıktan sonra mı söylüyorsun bunu?" Kahkaha attım. Boğazım acıyınca elim boynuma gitti. Boynumdan öptü bu kez.

"Okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlerden yola çıkarak söylüyorum ki, bir erkek çok fazla ilgi gösteriyorsa aldatmıştır." Kahkaha attı.

"Çok film izliyorsun ya..." Bu beni de güldürdü.

"Konuyu saptırmakta da üstüne yok." Gülümseyerek boynuma bir öpücük daha bıraktı. Bir tane daha derken beni yatağa gömüp öpücük yağmuruna tuttu. Çenemi omzuma gömüp gülerek onu engellemeye çalıştığım sırada annem girdi odama, hızla geri çekildik. Annem şeytan gibi bize bakarken dilini zor tuttuğunu biliyordum. Gerçi annemin kendini bu kadar tutabilmesi bile mucizeydi, bunu hep söylüyorum.

"Aç mısınız diyecektim ama..." Bu bir bahaneydi odaya dalmak için, biliyordum. Az önce yemiştim zaten.

"Sağol, yedim ben az önce." dedim imalı imalı. Basat'a baktım.

"Aç değilim." dedi anneme suç işlemiş çocuk gibi bakarken. Annem dişlerini sıka sıka dışarı çıktı, kapıyı kapattı. Birbirimize baktık.

"Annende gelişme var." Omzuna vurdum. Gülerek beni tekrar yatağa gömdü.

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin