Utanç

22.7K 1.5K 918
                                    

Masanın üzerinde unuttuğum kitabı elime aldım. Biri aradaki ayracı çıkarıp masaya bırakmıştı. Küfür ede ede kitabı açtım. 200'lerde kalmıştım diye hatırlıyordum. Şimdi bir saat ara.

200'lere gelince bir sayfa kendiliğinden açıldı. Araya Basat'la fotoğrafımız sıkıştırılmıştı. Birlikte pizza yiyorduk. Resmin arkasında bir not vardı.

Beni en arka kaloriferli ve cam kenarı sıra kadar çok sevsen yeter.

Sırıttım. Gerizekalı. Ayağa kalkıp elimde resimle Basat'ın odasına doğru koşmaya başladım. İçeri girerken anırıyordum. "Basaaat senin ben çükünü ye-" Sustum, suratımdaki gülümseme dondu. İçerde bir grup insan vardı ve hepsi bana bakıyordu. Suratım yavaşça kızarmaya başlarken Basat bana döndü.

Miyop gözlüğü üzerinden bana bakarken "Ben de seni çağıracaktım. Gel içeri gerizekalı, dua et hiçbiri Türkçe bilmiyor." dedi yarım ağız sırıtarak.

İçeri girerken "Hi." diye mırıldandım. Hepsi selam verdi bana.

*

Herkes çıktığında dudağımı ısırarak Basat'a bakıyordum. Herkes gidene kadar diken üzerinde kıpkırmızı oturmuştum. Basat gülümseyerek bana bakıyordu. "Neyi yerim diyordun?" Başımı eğdim.

"Hı?"

"Bir şey dedin de içeri girerken." Kaşlarımı kaldırdım.

"Hatırlamıyorum." Başını geriye atarak kısık sesle kıkırdadı, elini saçlarıma atıp karıştırdı. İyice kızarıp başımı eğdim.

"İnsanları gördüğünde yüz ifadeni de görmeliydin. Seni hiç bu kadar kırmızı görmemiştim." Yüzümü buruştururken gözlerim doldu.

"Çok korktum." Burnumu çektim, başımı eğdim.

"Cidden? Regl döneminde falan mısın?"

"Sus!" diye bağırıp odanın çıkışına yöneldim ama Basat yakaladı belimeden. Ben kaçmaya çalışırken sıkıca sarılıp yanaklarımı öpücüğe boğdu. Sonunda pes edip ona döndüm, yüzümü göğsüne sakladım.

"Rezil oldum."

"Türkçe bilmiyorlar." diye homurdanırken saçlarımı okşuyordu.

"Ama bağırarak girdim." 175 boyumla Basat'ın göğsüne sümüklerimi sümkürürken gözyaşlarımla sümüklerim birbirine giriyordu.

"Ne olacak ya, onlar hayatlarında hiç bağırmıyor mu?" dedi kıkırdayarak. Omuz silktim. "Bak cidden korkutuyorsun beni, ne bu duygusallık şimdi?"

"Beni sen duygusallaştırıyorsun." dedim burnumu çekerek. Lisede de Basat'ın yanında bir şey olunca hemen ağlamaya başlardım. Altı yıl ayrı kalınca anlamıştım, duygusallığım Basat'tan geliyordu. Basat olmayınca huysuzun teki oluyordum zaten. Gerçi yine huysuzdum ama...

"Ne güzel. Sen ağlayınca komik oluyorsun, ben de eğleniyorum." dedi muzip bir sırıtışla. Ona en kötü bakışlarımı yollayıp yüzümü göğsüne koyarak tüm gücümle sümkürdüm. Hızla beline dolanan kollarımdan yakalayıp kendinden uzaklaştırdı beni. Sümüklerimin burnumdan süzüldüğünü hissederken sırıttım. Göz devirip masadan bir mendil aldı, burnumu sildi. Bu süre boyunca pis pis sırıtmaya devam ettim. "Gerizekalı." diye mırıldandı.

"Ama sümüklerim akarken bile sevimliyim, değil mi?" (Bu ego=ben)

Alayla gülümsedi. "Sen bir de yüzüne tabancayla su sıkıldığı zamanı gör." dedi beni bozarak. Yüzümü buruşturdum.

"Moral katili." Kahkaha attı. Ellerini bir anda yanaklarıma yapıştırıp makas yaptı, yanaklarımı sıkarak iki yana çekiştirdi.

"Ya şu sevimliliğe bak!"

"Canım acıyor." dedim ellerine yapışarak. Beni göğsüne bastırıp homurdanmaya başladı.

"Yerim, yerim, yerim, yerim!.." Aynı Shameless izlerken Gallavich sahnelerinde büründüğüm kişiliğe bürünmüştü.

"Ya Basat!" diye homurdandım. Yanaklarımı rahat bıraktığında parmak izlerinin çıktığına emindim. Ellerimi yanaklarıma koyup ovuşturdum. O an öptüğünüz zaman yanağını silen bir bebe kadar itici olduğumu biliyordum ama canım acıyordu.

"Sevmeyince de sevmiyor oluyorum." dedi kollarını göğsünde birleştirip küsmüş çocuk nidasıyla.

"Ya tamam da sevgilinim senin çocuğun değil ki! Düzgün sevme huyu yok mu sende?"

"Sevgilim 175 olunca istemsizce çocuk sever gibi-" belini cimciklediğimde inledi.

"Kısayım ama gururum var." dedim gözlerimi kısarak. Kapı tıklanınca Basat iç geçirip kapıya çevirdi bakışlarını.

"Gel." İçeri Sevil girdi.

"Burada hata yapmışsın." dedi soğuk bir tavırla elindeki çizimi göstererek. Basat iç geçirdi.

"Tamam, masama bırak, bakarım ben." Elindeki A3 kağıdını masaya bırakıp çıktı Sevil. Çıkarken bana sert bir bakış atmayı ihmal etmedi. Bu arada Sevil topukludan mıdır bilinmez, benden uzundu yani.

"Sevil biliyor mu?" Basat bana döndü.

"Neyi?" Göz devirdim.

"Sevgilinin ben olduğumu." Başını iki yana salladı.

"Neden sordun?"

"Bana kötü kötü bakıyor da sürekli." Güldü.

"Sana zaten gıcık oluyor. O gün 'Arama.' dedin ya Sevil'e." Kaşlarımı kaldırıp indirdim.

"Fahişelik yapmasaydı o da." Cıkladı Basat.

"Güzel konuş."

"Fahişe kelimesi bir küfür mü?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Değil ama sen hakaret olarak kullanıyorsun." dedi benim gibi kaşlarını çatarak. Omuz silktim.

"Hak etti. Masana bacaklarını yaymasaymış. Gel beni sik diyor-" Basat elini ağzıma bastırırken iyice kaşlarını çattı.

"Küfür etme, hoşuma gitmiyor." Elini ittim.

"Sen ediyorsun ama!"

"Sadece sinirlenirsem, o da kendimi tutamadığım için." Surat asıp başımı diğer tarafa çevirdim.

"Ben de sinirliyim." İç geçirip beni kolları arasına çekti.

"Sonra tartışırız bunları. Şu işi hâlletmem gerek, sen de masana dön." Başımla onayladım.

"Tabi bir an önce hâllet de Sevil'e götür çizimini. Özlemişsindir arkadaşını." Arkamı döndüm kollarını itiştirip.

"E yuh ama!" dedi ben odadan çıkarken.

Ne diyebilirim ki? Trip atmayı seviyorum. Şimdi çizimi Sevil'e başkasıyla yollamak zorunda kalacaktı. Yaşasın Barış ve parlak fikirleri!

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin