Yükseliş

42.7K 2.4K 513
                                    

Sokağın başına geldiğimizde "Burada bırak." diye mırıldandım. Arabayı kaldırıma doğru yanaştırdı, ikimiz de yine önümüze bakmaya başladık. Bakışlarımı ona çevirdiğimde, göz ucuyla bana bakıyordu. "Bir daha ne zaman bir araya gelebileceğiz?" diye mırıldandım.

"Engeli kaldırırsan dikkatli bir şekilde mesajlaşırız. Buluşma tarihleri belirleriz, bana gelirsin yine." Ağır ağır başımla onayladım, ona doğru atılıp kollarımı boynuna doladım. O da sıkıca belime sarıldı, yüzünü boynuma gömdü.

"Özür dilerim. Benim yüzümden oldu hepsi..." diye mırıldandım. Kolları sıkılaştı.

"Sakın ağlayayım deme." diye homurdandı, eli ensemdeki saçlarıma ulaşıp ağır ağır okşadı. Ama benim gözyaşlarım çoktan çeneme ulaşıp oradan onun omzuna düşmüştü bile. "Kibrit." dedi uyarıcı bir sesle. Gülümsediğimde daha çok yaş ulaştı yanaklarıma.

"Kav." diye karşılık verdim. Kendini biraz geriye çekip yüzlerimizi hizaladı, ellerini yanaklarıma atıp gözlerimi sildi.

"Ne demiştik ağlamak konusunda?" Islanan kav yanmaz gibi bir şeydi ama... Kendimi tutmam mümkün müydü? En son böyle sarıldıktan sonra bir ay onsuz kalmıştım.

"Beni öper misin?" diye mırıldandım. Bakışları yüzümde dolandı, dudaklarımda durdu. Zorlukla yutkunduğunu görünce gözlerimi kapattım, kendimi geriye çekmeye çalıştım ama yanaklarımı tutarak beni durdurdu. Yüzü yine ağır ağır yaklaşırken, yine titriyordu. "Kapat gözlerini." diye mırıldandım. İç geçirirken gözlerini kapattı, beklemeye başladı. Arada birkaç milim kalana kadar yaklaşıp tuttuğum nefesimi bıraktığımda nefesimin dudaklarına çarpmasıyla irkildi, kapalı gözleri iyice yumuldu. Yükselip önce sol, sonra sağ gözünden öptüm. Şaşkınlıkla gözlerini aralayıp bana bakmaya başladığında gülümsedim. "Bu kadarı yeterli şimdilik." diye mırıldandım. Bir oh çekip alnını alnıma yasladığında kıkırdadım. Bu onu da güldürürken gözlerini yine kapatıp öyle beklemeye başladı.

Tamam, onu seviyordum. Evet, onu öpmek istiyordum. Ama isteklerim de bir yere kadardı. O istemiyorken ona bunu yapma hakkım yoktu. Zaten hayatımıza sıçmıştım, şimdi birde onun korkularını göz ardı edip canını yakamazdım. Hem yapacağım baskı onu korkutmaz mıydı?

"İn artık." diye mırıldanırken gözlerini aralayıp yüzünü geri çekti. Başımla hafifçe selam verip arabadan indim, eve doğru yürümeye başladım. Kışın soğuğu yüzüme çarpıp yaşların ıslattığı alanlara buz basılmış etkisi yaratırken yokluğu daha çok üşüttü bedenimi. Boşlukta hissediyordum. Beni tutan zincirler sökülmüş gibiydi. Ama bunlar beni engelleyen değil, düşmemi engelleyen zincirlerdi. Şimdi boşluktaydım. Ağır ağır alçalıyordum.

Ve düşüş eve girdiğimde gerçekleşti. Buydu ev benim için artık. Hapis, cehennem, çakıldığım sert beton...

Bir insan evinde olmaktan huzursuzluk duyabilir miydi? Duyuyormuş işte.

Odama geçip üzerimdekilerden kurtuldum, bir eşofmanla tişört giyinip elimi yüzümü yıkadıktan sonra elime bir kitap alıp yatağıma uzandım, okumaya başladım.

Önce yüz üstü uzanıp dirseklerimde yükselerek okumaya çalıştım, sonra yan dönüp kitabı yastığa dayayarak, en sonunda sırt üstü uzanıp kitabı havaya kaldırdım, kapanışı kitabı köşeye atarak gerçekleştirdim. Konsantre olamıyordum.

Dış kapı tam altıma denk geldiği için kilit sesini duymam zor olmadı. Bizim evimizin odaları ses geçirmez değildi işte.

Tehlikenin yaklaştığını sezerek kapıya kıçımı dönüp gözlerimi kapattım, uyuyor görüntüsü oluşturmaya çalıştım. Tahminim üzerine odamın kapısı açıldı. "Barış?" diye seslendi annem. Saatlerdir uyuyormuş görünümü vermek için ufak bir homurtu çıkarttım. "Kalk hadi, gece uyuyamayacaksın." diye mırıldanarak odama girdi, omzumu dürttü. Son birkaç aydır tekrarladığım gibi eli tenime değdiği an hızla elini itip kendimden uzaklaşmasına neden oldum, gözlerimi aralayıp suratına baktım. Suratındaki kırgınlığı görmeye alışmıştım. İnanın, bir gram olsun üzülmüyordum ona. Bu sevgilimi anneme tercih etmek değildi. Tercih edilecek durumu annem yarattığı için, yok yere beni ondan uzaklaştırdığı için annemden nefret ediyordum. Dünyada oğlunun gay olduğunu kabullenen binlerce anne varken benim annemin homofobik olması can yakıcıydı. Yani en az onun kadar benim de canım yanıyordu. Ben sadece çektiğim kaybetme acısını anneme çektirmeye çalışıyordum. O en azından beni gözünün önünde tutuyordu. Ben kaç hafta Basat'ın suratını görememiştim.

"Çıkar mısın?" dedim rica olmadığı belli olan sert bir ses tonuyla. Annem dudaklarını birbirine bastırdı.

"Daha ne kadar böyle devam edecek?" dedi kızgın bir sesle. Alayla güldüm. Bunu bana sen mi soruyorsun demek isterken buldum kendimi. Daha ne kadar beni yanında değerli hissedebildiğim insandan uzak tutacak, canımı yakacaktı? Daha ne kadar kalbimi köze boğacaktı?

"Bir daha asla düzelmeyecek." dedim kendimden emin bir sesle, ayaklanıp aceleyle odamdan çıktım, yalnız kalabileceğim bir yer bulamayınca banyoya girip kapıyı kilitlediğim gibi dibine çöktüm.

Annemin düşündüğü şeyleri tam olarak bilecek kadar iyi tanıyordum onu. Şımarık diyecekti bana. Özendiğim şeylerin sadece şımarıklık olduğunu, yaşadığım şeylerin kendime heyecan aramak üzere başvurduğum şeyler olduğunu söyleyecekti. İntihar etmem, eşcinsel olmam, insanlarla girdiğim polemikler... Hepsi yalnızca şımarıklıktı. Hepsini dikkat çekmek, hepsini biraz yeni şeyler denemek için yaptığımı düşünüyordu. Ve intihar etmemin sebebinin yalnızlıktan artık canımın yanmasının, eşcinsel olmamın doğuştan bahşedilmiş bir şey olmasının getirisi olduğunu asla kabullenmeyecekti. Çünkü annem neye inanmak istiyorsa ona inanır, onu kabul eder, burnunun dikine gider, birkez olsun bakışlarımdaki ciddiyeti, hüznü fark edemezdi. Ben yalnızca kendi kararlarını vermek için küçük olan, başarısız, ezik ve yüz karası şımarık bir çocuktum.

"Çık da konuşalım." dedi annem kapının ardından sakin bir sesle. Güldürdü bu beni. Annem insancıl konuşmayı bilmeyen bir insandı. Konuşma yapmamızın sebebi beni anlamak olsa bile konuşmadan zararlı çıkan ben olacaktım.

"İstemiyorum!" diye bağırdım titrek bir sesle. "Seninle konuşmak, başka okula bakıcımla birlikte gidip gelmek, eski okuluma dönüpte yüzüme bakmayan bir Basat'la karşılaşmak, sevilmemek, önemsenmemek, bir saniye olsun dinlenmemek, bunları hiçbir zaman istemedim! Ben senin bana kurguladığın hayatı yaşayan köpeğin olmayacağım! Senin çocuğun olduğumu bir saniye olsun hatırla ve oturup düşün. Ben bir insanım! Duygularım, arzularım var ve neyi istediğime kendim karar verebilirim! Aşık olabilirim ve aşık olacağım kişiyi kendim seçemem! İbne de, sevmeyi bilmediğimi söyle, döv, bağır, kıyameti kopar ama yanında bulunurken mutlu, özgür, rahat ve güvende hissedebildiğim tek insanı elimden almaya çalışma!" İki elimi yüzüme kapatıp burnumu gürültüyle çektim. "Ben onu seviyorum ve beni sevdiğini biliyorum! Dünyada eşcinsel olan milyonlarca insan varken neden böyle doğduğumu, erkeklerle ilgilendiğimi kabul etmeyi denemiyorsun?!" Bağırmaktan boğazım acımaya başladığında susmayı tercih edebildim ancak. Daha bağırmak, belirtmek istediğim çok fazla şey vardı ama cesur göründüğüm kadar korkuyordum. Aynı şeyleri yapmasından, bizi daha çok bölmesinden, beni eve kapatmasından, söylediklerimle daha çok zıvanadan çıkmasından ölümüne korkuyordum.

Ama yapmadı. Hiçbir şey yapmadı. Sadece sessizlik hakimdi eve o an. Ne annem, ne ben tek kelime etmedik. İki seçenek vardı. Ya bu fırtına öncesi sessizlikti, ya da yakınışlarım belirti vermeye başlamıştı.

Dün Kızılay'a yardım için broşür dağıttık arkadaşlarla. Broşür uzattığım bir adam bana 'İbne kanı almıyorsunuz.' dedi. Cidden sinirlenmeseydim belirtmezdim ama... Bu şekilde konuşup insanların önünde güçlü durmuyorsunuz arkadaşlar, kendinize gelin. Biliyorum, kendini olduğu gibi kabul ettiğini belirtmek için yaptı ama yaptığı şey çok anlamsız, saçma ve sinir bozucuydu. İnanılmaz derecede sinirlendim. Siz kendinize ibne derken diğer insanların size saygı göstermesini nasıl bekleyebiliyorsunuz? Açıkcası ben bir LGBT bireyi olarak o adamı her gördüğümde arkasından 'İbne!' diye bağırmaktan çekinmezdim. Nasıl olsa o kabullenmiş, kendini bu kelimeye layık görmüş diye düşünürdüm. Kendinize gelin. Kendinize hakaret ettirtmeyin ve hakaret edenlere karşı asla sessiz kalmayın. Bunu hiçbiriniz hak etmiyorsunuz. Siz böyle doğdunuz ve eşcinsel olarak kabullenilmelisiniz, ibne olarak değil.

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin