Pes

38.6K 2.5K 1K
                                    

Akşam yemeği hep saat 7'de yenirdi. Annemin beş dakika içinde kapıma dayanacağını bildiğim için telefonumdaki Basat'a ait resimden çıkıp anasayfaya döndüm, yatağa bırakıp başımı yastığa koydum. Annem geldi de. "Yemek saati."

"Yemeyeceğim." Sessizlik çöktü.

"Kaç kilosun?" diye mırıldandı sonunda. Cevap vermedim. 43 kiloyum deseydim kıyamet kopardı çünkü. Ve ben annemle bir tartışmaya daha girecek gücü bulamıyordum kendimde. "Gel hadi." dedi iç geçirerek. "Konuşacağız."

"İstemiyorum." Hızlı adım sesleri yaklaştı, annem bileğimi yakaladığı gibi hazırlıksız yakalanan bedenimi yere düşürdü.

"Çabuk yemeğe in!" diye bağırdı, odamdan çıkıp kapıyı açık bırakarak uzaklaştı. Küfür ettim. Bu sabrının son sınırları olduğunun göstergesiydi. Gerçi annemin bu kadar dayanması bile mucizeydi. Sinirli bir kadındı ve trip çekemezdi. Benimle bu kadar uğraşması da garipti yani. Normalde çoktan çığlık çığlığa kırgınlığımı umursamadan beni her parçamdan tek tek vurup öldürmesi falan gerekirdi.

Ayağa kalktım, üzerimi düzeltip odamdan çıktım. Hayır, pes etmiyordum. Onu dinleyecek ve odama dönecektim.

Yemek odasına geçtiğimde ikisi de bir sandalyeye yerleşmiş, tabaklarını izliyorlardı. Bana ayrılan sandalyeyi önünde servis olmasından anlayarak oturdum. Tam annemin karşısı, babamın yanıydı. Benim gelmemle ikisi de yemeğine  başlarken ben dümdüz anneme bakmayı sürdürdüm.

"Ne konuşacağız?"

"Yemeğini ye." dedi çatalıyla tabağımı işaret ederek. Bakışlarımı tabağıma indirip anneme geri çevirdim, tabağımı ileri itip ayağa kalktım. Babam beni kolumdan tutup çekerek geri oturtunca ona döndüm. O ise yeni fark etmiş gibi incecik bileğime bakıyordu.

"Kaç kilosun sen?" Gülümsedim.

"43." dedim iğneleyici bir tonda. Tabağa bırakılan çatalın sesi odada yankı yaptı. İkisi de dik dik bana bakarken sırtımı sandalyeye verip bileğimi babamın elinden kurtardım. Basat'ın babamdan önce fark ettiğine emindim. Bu da acıtıcıydı. İlgili aileyi oynadıkları kadar ilgisizlerdi.

"43." diye tekrar etti annem beni. "Aptal bir çocuk için 43 kiloya düştün, ders notlarını düşürdün, bizi karşına aldın..." Aptal dediği için Basat'ı savunmamak üzere alt dudağımı dişledim. Basat hakkında aptal demeye zerre kadar hakkı yoktu. Kendisi bu kadar dar beyinli olduktan sonra... Ayrıca bunları yapmamı Basat istememişti sonuçta. Gerçekten, neden susuyordum sanki?

"Basat'la ilk zamanlarımızda 48 kiloya çıkmıştım. O zayıflamamı değil, kilo almamı istiyordu. Ve sizin yapamadığınızı da yapıyordu." dedim en çirkef sesimle.

"Ya notların, ya biz?" dedi annem kaşlarını çatarak.

"İkisi de senin suçun. Hayatımı kurcalayıp içine etmeseydin kafamı derslerime verebilirdim. Sen ise her şeyin başlıca sebebisin. Senden nefret ediyorum." dedim gözümü bile kırpmadan. Annemin beni nasıl sevdiğini, şu birkaç aydan önce onu sevdiğimi söylediğimde nasıl mutlu olduğunu çok iyi biliyordum. Şimdi bu cümlenin onu yıkacağını da biliyordum. Ve anında da pişman oldum. Annem bu kadarını hak etmiyordu. Tamam, hayatımın içine etmişti ama bunu beni sevdiği için yapmıştı. Şimdi ondan nefret ettiğimi söylemem belki de ona yapabileceğim en büyük kötülüktü. Ama beni eve kapatmış, her şeyimi elimden almış bir kadını nasıl sevebilirdim ki?

İç sesim ikiye bölünmüştü. Bir tarafı bas bas 'Aptal! Annen o senin!' diye bağırıyordu. Diğer tarafı ise 'Bu da mı gol?' diye sevinç dansı yapıyor, göbek atıyordu. Ve o kadar araf tarafta kalıyordum ki, sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyordum.

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin