İntihar

24K 1.5K 574
                                    

Maria Hanım(!)'ın çevirmenliğini yapıyordum yine. "Bu gerçek olamaz." diye mırıldandı Basat.

Görüşme bittiği için ayağa kalktı Maria. "See you later." diye mırıldandı Basat'a bakarak. Basat kısaca el sallayıp bakışlarını dosyaya indirdi. Maria çıkacakken birden durup bana döndü. "Do you have a girlfriend?" Anında gözlerim irildi, boğazımı temizleyip başımla onayladım.

"Yes, yes I have a boyfriend." dedim bir an şaşırarak. Sonra gözlerim tekrar irildi. O ise dümdüz bana bakmayı sürdürdü.

"Are you gay?"

"Ye-yes." dedim başımı eğerek. Basat şüpheli bakışlarla bizi süzerken Maria başıyla onayladı.

"Okay. Just, you are so cute. It's so boring." Maria bana son bir gülümseme sunup odadan çıktığında kaşlarımı çattım. 38 yaşındasın be kadın! Kendine gel!

"Ne konuştunuz?"

"Hiç."

"Gay falan dedi bir ara." Göz devirdim. En azıdan yalnızca o kısmı anlamıştı.

"Evet. Fark etmiş. Ben de evet dedim." Kaşlarını kaldırıp indirdi yalnızca, sonra yavaşça ayağa kalkarken elindeki dosyaları masaya vurarak düzeltti, ellerime uzattı. Sol kolumu uzatmak gibi bir hata yaptım farkında olmadan. Oysa hep sağ tarafı kullanırdım.

Ben ne olduğunu anlayamadan bileğimi yakalarken dosyaları yere düşürdü. Dosyalar yerlere dağılırken iri gözlerle bileğimi morartacak bir sertlikle tutuyordu. "Bu ne Barış?"

"Bırakır mısın?" diye inledim bileğimi kurtarmaya çalışırken. Aynı anda kıpkırmızı olmuş, korkuyla titremeye başlamıştım. İntihar izlerini görmüştü.

"Bu ne dedim sana?" diye kükrediğinde geriye kaçmaya çalıştım yerimde sıçrayarak. Oysa o ana kadar ilişkimiz gayet iyi gidiyordu.

"Bu konuda konuşmak istemiyorum." dedim kısık sesle başımı eğerek.

"Sen beni çıldırtmaya mı çalışıyorsun? Amacın ne acaba?" dedi en sinirli tavrıyla. Bu bir çocuğun burnuna pipet sokan Basat'tan daha korkutucu görünüyordu.

"Basat lütfen." diye mırıldandım gözlerim dolarken. Bakışları suratımda dolandı, bileğimi bırakıp titreyen elleriyle saçlarını geriye attı.

"Bunu konuşacağız. Şimdi bu konuşmayı yaparsak çok kötü olacak." dedi işaret parmağını tehditkar bir şekilde bana doğru sallarken.

Sessizce dosyaları toplayıp kaçtım toplantı odasından.

*

Çevirme işi bittiğinde Basat'ın kapısı önünde bittim ben de. Ama içeri nasıl gireceğim hakkında bir fikrim yoktu. Deli gibi korkuyordum. Bir süre kapıda beklemek zorunda kaldım bu yüzden. Elimle kapının kolunu okşadım biraz. Bir ara geri dönmeye karar verdim ama dayanamayıp tekrar kapıya döndüm. İç geçirip başımı eğdim. Bekledim, bekledim....

Kapı açıldı. "Ne bekliyorsun burada?" diye homurdandı Basat. Beni gördüğüne şaşırmıştı. Sanırım bir yere gidecekti.

"Dosyaları verecektim." diye geveledim ağzımda. Başıyla onaylayıp içeriyi gösterdi. Zaten bir yere gidiyor, bırakıp kaçarım diye sevinirken içeri girip kapıyı kapattı. Ona döndüm yavaşça dosyaları göğsüme siper ederek.

"Aptal olduğunu biliyordum. Kendine değer vermediğini, bedenini sürekli zor duruma soktuğunu da. Ama bu kadar ileri gitmek..." diye mırıldanırken yanıma adımladı, dosyaları elimden alıp masaya bıraktıktan sonra karşıma geçti. Bileğimi avuçlarına alıp baş parmağıyla okşadı yaraların üstünü. "Üç tane var. Bir gün dördüncü eklenirse burada kıyamet kopacak haberin olsun."

"Tamam." diye mırıldanıp başımı eğdim. Bununla yırtmak bile mükemmeldi ve zaten ona kavuşmuşken bir daha intihara eğilim düşüneceğim son şeydi.

Ama yırtamadım. "Amacın neydi peki?"

"Hiçbir şey." diye mırıldandım başımı eğip.

"Barış! Neden yaptın bunu?" diye bağırdığında geriye bir adım attım.

"Biliyorsun." diye mırıldandım en kısık sesimle.

"Bir de ağzından duyup kendimi boğmak cazip geliyor belki?" diye sordu en sinirli sesiyle. Geriye bir adım daha attım, odanın çıkışına yöneldim. Bileğimi tutup gitmeme engel olduğunda iç geçirdim.

"Senden sonra ölmek istedim mi demem gerekiyor?" diye mırıldandığımda ona bakamıyordum. Ama bileğimi öyle bir sıkmıştı ki, koparabilirdi. Bu bile öfkesini yeterince belli ediyordu. "Yoksa yıllarca nasıl süründüğümden mi söz edeyim?" İlk defa onun da canı yansın istedim. "Rehabilitasyon merkezinde bir ay boyunca ilaçlarla uyutulup aptal edildiğim, bana seni unutturmaya çalıştıkları, aşılarla hormon bastıkları günler? Tercih senin." Odada bir sessizlik baş gösterdi. İkimiz de konuşmazken, Basat'ın bileğimdeki tutuşu yumuşayıp yavaşça varlığını kaybetti. Sonra titrek bir nefes alıp boğazını temizledi.

"Biraz çıkar mısın?" dedi cılız bir sesle. Bir yanım kahkaha atmak istedi. Söyleyebileceği bir şey olmadığını biliyordum. Onu zor duruma düşürmek istememiş, saklamıştım. Kendi zorlamıştı beni. Şimdi ne diyecekti? Özür dilerim?

"Hayır." diye mırıldandım. Yavaşça ona döndüğümde dümdüz suratıma bakmaya başladı. "Hepsi benim suçumdu. Kendime sahip çıkabilseydim hiçbir şey olmayacaktı. Tek başına oturup kendi içini kemirmeni istemiyorum. Bir şey olacaksa, karşımda olsun."

"İntihar etmişsin Barış. Bundan kötü ne olabilir ki?" Omuz silktim.

"Seni kaybetmek?" Gözlerini devirip kalçasını arkasındaki masaya yasladı.

"Sonraki sefere bir şeye zarar vermek istediğinde bana zarar ver. Vücudunda en ufak bir morluk bile görmek istemiyorum. Jiletlere mi saracaksın?" Kolunu uzattı. "Ben varım. Bir şeye yumruk atacaksın? Söyle ben atayım. Düşeceksen de bana düş. Anlaştık mı?" Başımla ağır ağır onaylarken her tartıştığımızda yapmak istediğim gibi ona sığındım, göğsüne yaslandım. Gülümseyerek kollarını etrafıma doladı. "Yine iyi yırttın. O jiletleri götüne sokabilirdim."

"Ya da burnuma." dedim göz devirerek. Sonra ikimiz de kahkaha atmaya başladık. Bu işten de yırttın Barış, yine iyisin.

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin