Soğuk

40.5K 2.7K 752
                                    

Cihan'ı kolundan yakaladığım gibi çekeleye çekeleye kalabalıktan uzak, sakin bir koridora soktum. Sonunda karşılıklı bir şekilde birbirimize bakıyorken, bakışlarındaki acıma ifadesini görmemle gözlerim sulanmaya başladı. "Ne oluyor? Görmezden geliyor beni! Yerlerimiz bile değişmiş!" Basat bana fazlasıyla uzak bir sırada oturuyordu. Benim yanımda da Faruk oturuyordu eskisi gibi.

"Seninle arasının açılmasına karşılık seni buraya getirtti." diye mırıldandı bakışlarını kaçırıp duvarlarda gezdirmeye başlayarak. Boğazımdan bir hıçkırık kaçtı. Bu iç geçirmesine sebep olsa da kollarını göğsünde birleştirmekten başka tepki vermedi.

"Bu kurala uymak zorunda değil." diye karşılık verdim. Hem en azından bana bunu açıklayabilirdi. Belki son kez sarılırdı falan. Neden böyle basitçe kestirip atmıştı? Umrunda değilmişim gibi davranmak zorunda mıydı? En azından bakışlarıyla rahatlatamaz mıydı beni? Gözümün önünden geçip gidiyor, dönüp bana göz ucuyla bakmıyordu bile! Bu kadar yakınımdayken böyle uzak olmak berbattı. Sanki cennetin karşısında cehennemdeymişim de, aramızda saydam bir cam varmış, tam dibimdeymiş de camı kıramıyormuşum gibi...

"Ağlama." diye mırıldanıp ellerini yanaklarıma koyup gözlerimdeki yaşları sildiğinde bununla bile mutlu oldum. Bu avuçlar ona günde kaç kere değiyordu kim bilir. Teknik olarak yaşları o silmiş sayılmaz mıydı? En yakın arkadaşıydı bu çocuk. "Demekki seni tekrar gözünün önünden kaybetmek istemiyor ve dikkatli davranıyor."

"Nereye kadar böyle gidecek? Hiç değilse öyle soğuk soğuk bakmasın bana!" Yeni yuttuğum yaşlar tekrar yanaklarımda sel olurken arkamı dönmemle bir göğüsle burun buruna geldim. Başımı ağır ağır kaldırdığımda çatık kaşlarla Cihan'a bakıyordu.

"Telefonum sende mi kalmış?" dedi sırf ona doğru konuşurken soğuk tavrıyla. Birkaç ay önceki tanımadığım Basat vardı karşımda. Hiçbir iyi duygu barındırmayan soğuk bakışlar, daima kaskatı bir çene... Elimi istemsizce kaldırıp ilk defa çıktığını gördüğüm sakallarına uzattığımda irkilerek bakışlarını bana eğdi, geriye bir adım atıp elimin tenine temasından kurtuldu.

"Batu'da." dedi Cihan tam arkamda. Basat bakışlarını benden alıp ona çevirdi, ağır ağır başıyla onaylayıp arkasını döndü, yürümeye başladı. Gergin sırtına son özlem dolu bakışımı atıp Cihan'a döndüm.

"Bir şey yapamaz mıyım?" dedim en çaresiz sesimle. "Hiç yolu yok mu?"

İç geçirdi. "Hoşlanmayacağı şeyler yap. Ne bileyim, hep işe yarar böyle şeyler. Çok abartma, yavaş yavaş yükselt çıtayı. Sonunda yola gelmezse bakacağız artık."

*

Sonunda beklediğim öğle yemeği geldiğinde ayaklandım, sınıftan çıkmak üzere olan Basat'ın arkasına geçtim. Koridorda yürürken tam yanındaydım. Beni farkında olduğunu biliyordum ama dönüp bakmıyordu bile. "Ee, ne yiyoruz?" dedim gülümseyerek. Tabiki dönüp bakmadı yine. Bir bedene toslamamla çocuk omzularımdan yakalayıp beni resmen içine göçtüğüm göğüsten ayırdı.

"Önüne baksana." diye homurdanıp yanımdan geçip gittiğinde başımı çevirip bakmamla, durmuş bana baktığını fark ettim. Heyecanla gözlerim büyümeye başladığı an önüne dönüp kantine yolculuğunu sürdürdü. Bakmıştı! Bildiğimiz durup bana bakmıştı, hatta beklemişti!

Oturduğu masada yanına oturduğumda kısa bir oflamanın ardından ayaklandı, etrafına bakınmaya başladı. Arkadaş grubu geldiğinde hemen onlarla başka bir masaya doluştu, bana yer kalmamasına sebep oldu. Yanaklarımı şişirip oturduğum yerde masayı izlemeye başladım. Olmayan iştahım kaçmış... Yemezsem sinirlenirdi, değil mi?

Çarptığım çocuğun içeri girdiğini görünce bakışlarımı ona diktim, sırıttım. Çocuk kendine yemek aldığında elimi hızlı hızlı sallayıp beni fark etmesini sağladım. Çocuk tek kaşını kaldırıp iki koca adımda yanıma ulaşınca sırıttım. "Otursana."

"Neden?" dedi tek kaşı hâlâ havadayken. Omuz silktim.

"Hazır çarpışmışken arkadaş olalım dedim." derken sırıtıyordum. Çocuk karşıma otururken suratında taşak geçer gibi bir ifade vardı.

"Ya? Öyle mi?" dedi hâlâ sırıtırken.

"Ya, öyle." derken bakışlarımı Basat'a kaydırdım. Tam görüş açımda oturan Basat ne yaptığımı anlamış olacak, sessizce bana dönük olan bakışlarını kaçırıp yemeğine eğdi. Acaba gerçekten kıskanacak mıydı? Tamam, bu çok ergenceydi ama amacım kıskandırmak değil, tepki vermesini sağlamaktı. "Bayağı da yapılısın sen ha! Bir an yüz felçi geçiriyorum falan sandım." derken kıkırdadım. Flört eder gibi durduğumuzu biliyorum ama ikimizin de amacının bu olmadığını da biliyordum.

"Fitness yapıyorum. Bir de futbol takımı falan..." derken eliyle geçiştirdi. Gururlandığı yüz ifadesinden belli oluyordu. Basat da futbol takımındaydı bu arada. Bana da hep takımdakiler denk geliyordu şansıma zaten. Boş önüme bakıp "Yemeyecek misin?" dediğinde başımı iki yana sallarken çenemi yumruğuma dayayıp gülümsedim.

"Aç değilim."

"Bak bunu tavsiye ediyorum ama." derken tabağındaki mantarlı soteyi gösterdiğinde güldüm.

"Mantarla aram çok iyi değildir." Omuz silkti.

"Ben de çok sevmem ama bu cidden harika. Denemek ister misin?" dediğinde kararsız bir ifadeyle ona bakmaya başladım. Çekingenliğimi fark etmiş olacak, kaşığına biraz yemek doldurup havaya kaldırdı, dudaklarıma doğru uzattı. Gülümseyerek ağzımı araladığımda kaşığı içeri itti, kendimi geri çekerek yemeği ağzımda tuttum. Aslında, fena değildi. "Nasıl?"

"Çok güzel." dedim elimi ağzıma örtüp içeriği görmesini engelleyerek. Gülümsediği sırada Basat'ın ayaklandığını fark ettim. Ben gelip bir şey diyecek, bir tepki verecek diye heyecanla beklerken o ağzını sildiği peçeteyi sertçe hâlâ dolu olan tabağına atıp bana göz ucuyla bile bakmadan çıkışa yöneldi. Abartmış mıydım ya? Ama ben açıkcası kıskanmaz diye bekliyordum. Basat pek kıskançlık huyları olan birine benzemiyordu.

Kendimi çok kötü hissettim. Umursamaz da davransa bunu benim için yapıyordu ve ben onu zor duruma sokuyordum. Bir de canını yakıyordum. Suratım yavaşça düştüğünde çocuğun ağzını açmasıyla ayağa kalktım. "So-sonra konuşuruz." diye mırıldanıp ben de çıktım kantinden. İki yöne doğru kısa bir bakış attım ve dönüşünden tahmin ettiğim kadarıyla dışarı çıktığını anlayarak ben de çıkışa yöneldim.

Bahçeye çıkıp özlediğim ağaçların arasında dolanırken bir ağacın dibine oturmuş, başını ağaca yaslayıp gözlerini kapatmış bir şekilde buldum onu. Yumruk yaparken eklemlerini çıkıklaştırdığı elleri iki yanına düşmüştü. Gözlerini açtığı an bembeyaz görünen gökyüzüyle karşılaşacaktı. Bacaklarından birini dizden bükmüş, birini dümdüz ileri uzatmıştı.

Yavaşça yutkunup yanına yaklaştım, önüne çöktüm. "Üzgünüm." diye mırıldandım boğuk bir sesle. Ayaklanmaya hazırlandığında ellerimi omuzlarına koyup durdurdum onu. Gözlerini aralayıp bakışlarını bana çevirdi, tekrar kalkmak üzere hamle etmesiyle kollarımı bedenine dolayıp elimi ensesine attığım gibi yüzünü zorla boynuma gömdüm. Ona son sarılışımın geçen sefer olmadığını biliyordum. Ama bu yine karşılıksızdı!

İkimiz de nefes nefese öylece kaldık, birkaç saniye sonra eli yavaşça sırtıma yerleşip tişörtümü parmakları arasına kıstırdı. "Seni öldürecektim." dedi dişlerini sıka sıka. "Aramız açık olmasaydı, seni o masaya gömecektim." Gözlerim dolu dolu olurken boynuna bir öpücük bıraktım. Anında titredi, hıçkırmamla birlikte beni yavaşça kendinden ayırdı. "Yapma bunu bir daha." Ayaklanıp uzaklaşışını izledikten sonra biraz önce onun yaslandığı ağaca yaslanıp dizlerimi kendime çektim. Sikeyim...

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin