Kibrit

46.7K 2.9K 1.4K
                                    

Kaç dakika öylece bakıştık bilmiyorum. Birden güldü, "Söyle." dedi inat edip. Kaçar yol arıyordum. İlanı aşk etmek istemiyordum. Özellikle de ilk o açılsın istiyordum.

"Şey... İlk sen söylesene." Gözlerini devirdi, yerdeki hayali taşına ayağının ucuyla vurup ellerini ceplerine soktu. Hava alacağız diye çıkmıştık dışarı. Ama caddenin ortasında da değildik. Sessiz, sakin bir ara sokağa sokmuştu bizi.

"Zayıfsın." Kaşlarımı çattım.

"Bu kadar mı? Bir şey çıkmayacak mı altından?" Ama ben zayıf olduğun için değil dediğini gayette hatırlıyordum!

"Sen de ufak bir ayrıntı ver, devamını getireyim." Gözlerimi devirdim.

"Dudakların çok öpülesi." diye mırıldandım. Kaşlarını çok kısa bir an kaldırıp indirdi.

"Yanakların alev alıp duruyor."

"Nefesin güzel kokuyor." diye sürdürdüm. Kızardığım için söylediği aklımın ucundan geçmemişti.

"Son kozum bu olacak. Sen de adam gibi cevap vereceksin ondan sonra." Başımla onaylarken kalp atışlarım kulağımı deliyordu. "Sadece bana temas ettiğinde alev alır gibi kıpkırmızı oluyor, hatta bazen titriyorsun. Bu durumda ben de kav oluyorum." (Kav aslında kibrit markası değil tam olarak. Kurutulmuş bir mantar çeşidi. Sürtününce alev alıyor.) Üff, ama bunlar basit şeylerdi. Tamam, ben düşünememiştim ama yine de daha farklı şeyler beklemiştim. Bunun için ona açılmak istemiyordum.

"Seksisin." Gözlerini devirdi.

"Sadece dudaklarım güzel olduğu için yani? Ha bir de gurur var tabi." dedi sinirlenmeye başladığını belli eden sesiyle. Başımla onayladım. Yüzünü yüzüme eğdiğinde kendimi engellemeyi çok istedim ama elimde olmayan bir şekilde her zamanki gibi kızarmaya başlamıştım. "Yalan söyleyen dudaklar, hiçbir zaman ilgimi çekmiyor." Geri çekildi, yürümeye başladı. Bir dakika, bu blöftü değil mi? Sonuçta kimseyle öpüşmediğini söylemişti. Hoşlanmadığını... İnsanların dudaklarından hoşlanmama sebebi kelimeler miydi?

"Bekle!" diye bağırırken yetişmeye çalışıyordum. Kafeye değil, başka bir tarafa gidiyordu. Sonunda ona yetiştiğimde koluna girmeye çalıştım ama kolunu beline iyice yapıştırıp elimi araya sokmamı engelledi. "Nereye?" dedim bakışlarımı ona dikip.

"Seni evine bırakıyorum." Kolumu kaldırıp saate baktım, kaşlarımı çattım.

"Bu saatte gidersem okulu astığım anlaşılır."

"Veline mesaj gitmiştir bile. Aptal mısın?" dedi başını bana çevirip. Bu yolun ortasında duraksamama sebep oldu.

O hiç duraksamayınca yanına yetişmek için koşmak zorunda kaldım. Tekrar koluna girmeyi denediğimde tekrar engelledi. Duraksadığında bir şey diyecek sandım ama yola baktığını fark edince durakta olduğumuzu anladım. Gerçi arkamda sarı İETT direği vardı. Genelde etrafımı incelerdim ve fark etmem gerekirdi. Ama Basat'layken böyle şeyleri fark etmek kolay olmuyordu. "Niye sinirlendin şimdi?" dedim ceketinin kolunu çekiştirerek.

"Seninleyken sinirlenmemek mümkün mü?" Kaşlarımı çattım. Bunu söylerken yine ciddi olduğunu sanmıyordum. Yine de böyle davranması hoşuma gitmiyordu.

"O zaman neden beni zorla yanında tutuyorsun?" Sonunda bana döndüğünde alnından bir damar attığını fark ettim.

"Zorla?" dedi, sinirli bir kahkaha attığında korka korka bakışlarımı kaçırdım. Tamam, çok sinirleniyordu ama ilk defa sinirden kahkaha attığını görüyordum. Yani, sinirli gülüşü suratına çok yerleşiyordu ama az önceki çok korkunçtu. "Rızan olduğu hâlde naz yapıp duruyorsun. Seni yanımda tutmaya çalıştığımı biliyorsun ve asla vazgeçmeyip sen hazır olana kadar bekleyeceğim sanıyorsun." dedi üzerime yürüye yürüye. Yutkunmayı bile beceremezken kızarıp bozarıyor, yerin dibine girdiğimi hayal ediyor, ona karşı mahçup hissediyordum. O ise en sinirli bakışlarını suratıma dikmiş, en ufak bir iyi duygu içermeyen ifadesini koruyordu. "Beklemem. Sen vazgeçilmez değilsin. Ben de kolay bıkan bir insanım." Bana arkasını dönüp kafe yönünde bir adım attı, duraksayıp bakmadan mırıldandı. "***'e bin."

O uzaklaşırken öylece arkasından bakakaldım.

*

Sonunda evi bulduğumda, kaçtığımı bildiklerine göre sorun olmaz düşüncesiyle eve girdim. Tabi evde kimse olmadığını fark edince, üç gündür nerdeyse hiçbir şey yemediğim için kendimi mutfağa atıp önceki günden kalma sarmalarla dolu tencereyi dolaptan çıkarıp hiç ısıtmakla uğraşmadan masaya koydum, parmaklarımla hızlı hızlı ağzıma tepmeye başladım. Normalde bu kadar çok etkilenmezdim açlıktan ama Basat beni alıştırmıştı yemeye.

Basat demişken... Sonuna kadar haklıydı düşününce. Çocuğu oyalamaktan başka bir şey yapmıyordum. Ama o da biraz bana hak vermeliydi. Tamam, üç yıldır benden hoşlanıyor olabilirdi ama sonuçta açık açık bana açılmamıştı. Hem de 2 haftadır konuşuyorduk daha. O anlamda bile konuşmuyorduk. Hatta hiç mesajlaşmamıştık bile. Sınıftaki ufak muhabbetler, kantinde yedirme çabaları, bir de iki gündür okul dışında takılıyorduk, o kadar. Önceki gün gereğinden fazla yakınlaşmıştık ve ben bundan hafif hafif pişmanlık duymaya başlamıştım. Çünkü gereksizdi ve aramda hiçbir şey olmayan biriyle yatmak pek legal değildi. Tamam, belki hiçbir şey grubuna girmiyorduk ama sevgili de değildik. Flört bile etmiyorduk.

Telefonumu cebimden çıkarıp sınıf grubundan numarasını buldum, mesaj penceresini açtım.

Çevrim içiydi. Önce çıkması için birkaç dakika bekleyeyim derken on dakika geçti. Biriyle konuşuyordu. Kaşlarımı çattım. Kahretsin, kiminle on dakika konuşabilirdi? Dişlerimi gıcırdata gıcırdata

Kusura bakma. yazdım. Hâlâ çevrim içiydi ama nasıl bir hararetle konuşuyorlarsa bana görüldü bile atmadı. Bir dakika geçince yeni bir sinir dalgası vururken Vazgeçilmez olmadığımın farkındayım ama iki hafta da vazgeçmek için kısa bir süre. Hem sen esip gürlerken oturup seninle flört etmeye çalışmamı beklemiyordun umarım?

Yine cevap yok.

Bir dakika,

İki dakika,

Üç dakika...

Cidden vazgeçtin sanırım? Kiminle konuşuyorsun sen?

Sonunda görüldü olduğunda heyecandan hızla sandalyeye çöktüm, bir sarma alıp ağzıma attım. Yazıyor...

B; kdnsjjsk Kaşlarımı çattığım gibi dişlerimi sıka sıka yazmaya başladım.

Cidden? Random? Komik mi? Tekrar yazıyor...

B; Knksnskjsnwkmskam

Basat!

Yazıyor... Birden tekrar Çevrim içi yazısı geldi. Bir süre çevrim içi olarak kaldıktan sonra tekrar yazıyor moduna geçti.

B; Kardeşim telefonumu almış. Birkaç saniye ekrana baktıktan sonra kahkaha atmaya başladım. Durumun saçmalığından mı, attığım mesajların utanç vericiliğinden mi bilmiyorum, gözlerimden yaşlar gelene kadar güldüm. Sonunda telefonuma baktığımda bir mesaj daha düşmüştü.

B; Vazgeçmedim.

B; Üç yıldır vazgeçmedim. Şimdi iki haftada vazgeçecek değilim. Herşeye kafan basıyor, blöf yaptığımı da mı anlamadın?

B; İşe yaramış anlaşılan😏

Yanaklarım kızarırken görüldü atıp telefonu masaya attım. Mesaj sesi geldi ama kendimi tutmayı başardım. Ayaklandım, bir bardak su alıp kafaya dikerek sarmanın ağzımda bıraktığı salça tadını bastırmaya çalıştım. Bir mesaj daha geldi. Dayanamayıp telefonu avuçladım.

B; Görüldü?

B; Sinirleniyorum.

Parmaklarımı klavyede dolandırdım. Ağla.

B; Seni seviyorum.

B; Kızardın mı?

B; Şimdi sen ağla!

B; Kibrit.

Kızarmıştım. Ama ağlamıyor, şu aptal dram filmelerindeki on yedilik kızlar gibi gülümsüyordum. Kahretsin.

Kibrit (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin