Bir Gün...

3K 124 0
                                    

Sabah kahvaltısını hazırlarken Gül, bir yandan kahvaltı tabaklarını bahçeye taşıyordu bir yandan da bahçe de oğlu ile oynayan Selim'i izliyordu. Selim'in oğlu ile olan ilişkisi gerçekten de çok güzeldi. Selim ile aralarında ne geçerse geçsin bu durumu oğullarına yansıtamazlardı. Her şeye rağmen Barış onları birleştiren güzel bir bağdı.

Selim ile Gül arasında geçen o olaydan sonra, hiç bir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmeye çalışıyorlardı. Günlerdir bağ evinde Gül huzurun keyfini çıkarıyordu. O konakta gerçekten de çok bunalmıştı. Şu anda içinde bulunduğu çekirdek ailesiyle çok mutluydu. Biliyordu ki bu mutluluk kısa sürecekti. Ama o bunları düşünmemeye çalıştı ve anın tadını çıkarmaya karar vermişti. Hem Selim'in ona olan bakışları çok ama çok farklıydı. Gül, hissediyordu o adam ona aşıktı. İlk anladığı zamanlar yanılıyorum zannetmişti ama bazen Selim ona öyle bir bakıyordu ki, adeta nefes almayı unutuyordu Gül. İşte o zamanlar onun aşkını iliklerine kadar hissediyordu. Ama yine de bunu söylemekten ikisi de çekiniyorlardı. Sanki söylerlerse bitecekti her şey, büyüsünü yitirecekti bu aşk. Sanki söze döküldüğünde aşkları küle dönecek gibiydi. İkisi de korkuyordu aşklarını dile getirmekten ikisi de kavuşurlarsa eğer bitebileceklerinden korkuyorlardı.

Gül'ün en çok düşündüğü şey ise Selim'in bir başka kadınla da evli olmasıydı. Onun hayatında ikinci kadın olduğunu bilmek çılgına çeviriyordu onu. Bazı akşamlar Selim'in gelmemesi onun konağa gitmiş olması Gül için katlanılamaz bir hale dönüşüyordu.

Aralarında kendileri ile ilgili hiçbir konuşma geçmiyordu. Konuştukları tek şey Barış ile ilgili oluyordu. Konuşmak, gönülden geçeni dile dökmek onlar için çok zor bir durumdu. Sanki onların aşkı kavuşamamaya mahkumdu.

Selim, o geceden sonra onların yanında uyumuyordu bile. Barış uyuyana kadar yanında kalıyor sonra da kendisi başka bir odaya gidiyordu. Gül, Selim'in kendinden kaçmasına içerlese de bir şey demeye hakkının olmadığını düşünüyordu. Ne de olsa o başka kadına aitti. Oysa kendisi her şeyiyle ona aitti. Bu durum daha nasıl böyle devam edecekti bilmiyordu. Bekliyordu, elinden başka bir şey gelmiyor sadece bekliyordu. En azından gönlü ona aitti değil mi?

Gül, bunları düşünerek elindeki demliği yerine koydu ve çay tepsisini alarak bahçeye çıktı. Baba ile oğluna gülümseyerek

"Kahvaltı hazır, hadi gelin."

Selim, yürütmeye çalıştığı oğlunu kucağına alıp Gül'e bakıp içten bir gülümseme gönderdi. Usulca Gül'ün yanına geldi. Barış'ı Gül'e uzatmıştı.

"Tamam canım. Sen oğlumuzu tut. Ben hemen elimi yıkayıp geliyorum."

Demiş ve gitmişti. Gitmişti gitmesine de arkasında şaşkın bir aşık bırakarak. Gül'ün aklında "canım kelimesi" dönüp duruyordu. "Selim ona canım demişti. Şu anda aptal aptal sırıttığınında farkındaydı. Oğlunu mama sandalyesine oturttu ve kızaran yanaklarını serinletmek için ellerini yelpaze şeklinde salladı. Sakin olması gerekiyordu, abartılacak bir durum yoktu ki ortada.

Selim, aynı güler yüzlülükle gelip masanın diğer ucuna oturmuştu. Gül'ün karşısında şekilden şekle girip en ufak kelimede utanıp kızarması hoşuna gitmişti. İçinden çaktırmadan gülümsedi. "Karşısındaki kadını delice seviyordu. Onun her halini, utançtan kızaran çocuksu halini, atarlı dik başlı halini, anneliğinin ona verdiği o cesur halini, aldığı her nefesi seviyordu o kadının. Ah bir de bunu özgürce söyleyebilse, yüreğinin içindekini doyasıya haykırabilse ne güzel olurdu. Ama yapamıyordu. Yapamazdı da çünkü aralarında büyük bir engel vardı. Dilan gibi bir engel. Maalesef o engel aşılamayacak bir engeldi. Dilan dan ayrılamazdı. Hele ki dün öğrendiği şeyden sonra bunu yapma olasılığı tamamıyla yok olmuştu. Sırf Gül'e karşı bir inat uğruna Dilan ile evlenmek gibi bir hata yapmıştı ama bu hatasından da dönemiyordu. Gül ile Dilan arasında tercih yapamazdı. Öyle bir hakkı olsaydı eğer tabiî ki de tercihi Gül olurdu. Ama yoktu işte Gül'e giden bütün yollar kapanıyordu sanki."

BİR GÖNÜL 'E AŞK  GiRINCE(TAMAMLADI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin