Zalim değildi Fırat

2.7K 125 4
                                    

Hayat insana neler öğretiyordu. Derler ya bir nusubet bin nasiatten iyidir diye. İnsanın gözünü bir kere nefret bürümüşse bir kere kötülüğün perdesi gözüne düşmüşse işte o zaman insan asla ve asla yaptığı kötülüğün farkına varamıyordu. Taa ki aklını başına getirecek bir nusubetin olmasına kadar. Masumiyet dünyanın en güzel kelimesiydi. Eğer bir masumun canına kasteydiysen bunun bedelini mutlaka ama mutlaka öderdin. Kaçışı olmazdı bu bedeli ödemenin. İşte o da kaçamadı bedelini ödemekten. Söylenenleri duymayan kulağı yaptığı kötülüğü görmeyen gözü nedense birden duymaya ve görmeye başlamıştı. Çünkü başkasına yaşatmaya kalkıştığı acıyı kendisi yaşamıştı. Müşade odasında yatarken hıçkırıkları boğazında düğümleniyordu. Acıların en büyüğünü yaşıyordu şu anda evlat acısı...

Daha önce söylerlerdi ama inanmazdı buna. Bu dünyadaki en büyük acının evlat acısı olduğunu duyar ama umursamazdı. Ama şimdi bu acıyı iliklerine kadar hissediyordu. Çünkü artık o yoktu, canından bir parça olan oğlu yoktu. Ellerini karnına kilitlemişti, karnının boş olması evladının artık yok olması tarifi imkansız bir acıydı onun için. Kaybetmişti biricik yavrusunu, henüz kucağına alamadığı kokusunu bile duyamadığı oğlu yoktu artık. Oysa bütün yaptıklarının nedeni oğlu idi. Onun için yapmıştı bütün her şeyi. Kendisini böyle avutuyordu. Ama artık avutulacak tarafı bile kalmamıştı. Gözlerinin önüne Fırat köprüsünde yaptıkları geldi. En son hiç düşünmeden küçücük bebeği Fırat'ın serin sularına bırakmıştı, bir an bile pişmanlık duymadan yapmıştı bunu üstelik. Sonra da arkasına bile bakmadan arabasına binip yanındaki adamlarla birlikte oradan uzaklaşmıştı. Geride kalanlar umrunda bile değildi. Kaçıp gidecekti buralardan, oğlunu da alıp kaçıp gidecekti. Bu düşüncelerle elini karnına götürmüştü. Ama istediği şey olmamıştı. Çünkü kaderin onun hakkındaki planları farklıydı. Nasıl olduğunu bile anlamamıştı. Eli karnının üstünde kendi düşüncelerine dalmışken bir anda araba yuvarlanmaya başlamıştı. şoför bir an önce bulundukları yeri terk etmek için arabayı son sürat kullanırken bir anda kontrolü kaybetmiş ve virajı dönerken arabayı uçuruma sürmüştü. Sonrasını ise kimse bilmiyordu. Dilan gözlerini açtığında hastane odasında kabloların arasındaydı. Bir an nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Ama yanına gelen doktorla hastanede olduğunu anlamıştı. Doktor yüzüne mutsuz bir şekilde bakmıştı. Sonra da kaza yaptığını ve acil olarak getirildiğini söylemişti. Görünürde büyük bir yara almamıştı. Ama bir şeyi kaybetmişti bebeğini! Dilan, oğlunun artık olmadığını duyunca adeta beyninden vurulmuşa dönmüştü. Elleri karnına gittiğinde dümdüz karnıyla karşılaşmıştı. Sonra da... sonrası yoktu. Sonrasını hatırlamıyordu. Çılgına döndüğünün, bütün kabloları söktüğünü, bulunduğu odanın altını üstüne getirdiğinin hiç ama hiç birini hatırlamıyordu. Şu anda da sakinleştiricinin etkisiyle sakin sakin ağlamak ve boş karnını tutmaktan başka bir şey yapmıyordu. Hayat ne garipti, bu acıyı onlar yaşayacaktı belki de yaşamışlardı bilmiyordu ama aynı acıyı kendisi yaşamıştı. Yaptığı kötülük dönüp dolaşıp kendisini bulmuştu. Bir bedel ödüyordu, masum bir insanın kanına girişinin bedelini ödüyordu ama bundan şimdilik haberi yoktu. Çünkü düşünecek halde değildi, şimdilik dünya onun için durmuştu. Hiçbir şeyin önemi yoktu artık. Kapısının önünde onu tutuklamak için bekleyen polisler bile umrunda değildi. Herşeyden çok sevdiği kişinin Selim olduğunu düşünmüştü hep. Şimdi ne kadar çok yanıldığını anlamıştı. Selim'i kaybettiğini hissettiği anda bile bu kadar acı çekmemişti. Şimdiki acı çok ama çok farklıydı...

İnsanlar, zalim olabilirdi. Ama doğa insanlar gibi değildi işte. Bunun en büyük kanıtı ise Fırat nehriydi. Zalim Fırat demişlerdi, hain Fırat demişlerdi hep ona. Ama o bile bağrına atılıp öldürmesi için gönderilen masumu öldürmemişti. Boğmamıştı onu karanlık sularında. Aksine sarıp sarmalamıştı baba ile oğlu. Çünkü o bebeği boğacak kadar zalim değildi Fırat.

BİR GÖNÜL 'E AŞK  GiRINCE(TAMAMLADI)Where stories live. Discover now