Bölüm 12 - [Heiwa ve Gyakusatsu]

455 38 7
                                    

Sabah gökyüzü aydınlanmış iken Güneş Işığı şehrindeki bir hanın odasında bir çift birbirlerine sarılmış bir şekilde uyuyordu. Bu çift tabi ki de Satou ve Rias'tan başkası değildi. Gecenin etkisinden midir bilinmez Rias'ın o güzel kokusu Satou'ya garip bir rahatlık veriyordu. Bu nedenle bir süre önce uyansa da gözlerini kapalı tutup, Rias uyanana kadar uyuyor numarası yapmaya karar verdi.

Kısa bir sürenin ardından Rias da uyandı. Satou'ya sarılı bir haldeyken uyuyakaldığını fark edince şaşırdı. Daha önce hiç bir erkekle bu derece yakınlaşmadığından istemsizce yüzü kızardı. O yüzden yavaşça kollarını Satou'dan ayırdı. Ardından Satou'nun kollarını da üzerinden çekip yataktan dışarı fırladı.

Rias, garip hissediyordu. Rias normalde hiç kimseye güvenmeyen bir kadındı. Ancak Satou'yla birlikteyken, Satou'ya karşı tarif edilemeyecek bir güven hissediyordu. Bu güvende onu istemsizce korkutsa da sanki korkusu boşunaymış gibi hissediyordu. Bu garip hislerle Rias odadan dışarı çıktı.

Satou ise Rias gittikten sonra sessizce yatağın üzerinde meditasyon yapmaya başladı. Gördüğü kabusu düşünüyordu. Aşırı gerçekçiydi. O kadar gerçekçiydi ki uyandığında bile onun kabus olduğuna inanamamıştı. Kabusu hatırladıkça istemsizce titriyordu. Satou bir süre sonra kendini sakinleştirmeye zorladı.

Ardından o kabusu düşünmeyi bıraktı ve sakince gelişim yapmaya başladı. Her ne kadar şu anda gelişimi anormal derecede yavaşladığından meditasyon yapmak pek bir işe yaramasa da en azından meditasyon yapmak onun ruhunu rahatlatıyordu.

Bir saat kadar bir sürede meditasyonda kalan Satou kapı açılma sesiyle uyandı.

"Gidiyor muyuz?"

"Evet."

Rias'ın ses tonu bir garipti. Satou bu garipliği fark etse de kızdırmak istemediğinden bir şey söylemedi.

Kısa bir hazırlık sürecinden sonra Satou ve Rias handan çıkıp, atlarıyla birlikte Gün Işığı şehrinden ayrıldılar.

...

Yarı yarıya huzurlu geçen bir haftlalık yolculuğun ardından Kanlı ormanın yakınlarında olan bir şehir olan Kan şehrine vardılar.

Kan şehri, Kanlı ormanın yakınında kurulduğundan ötürü çokça yıkım tehlike atlatmış bir yer olmasına rağmen bir sürü maceraperestin ortak mekanı olmuş baya ünlü bir şehirdi.

Kan şehrine giren ikili direkt olarak atlarını ahıra bırakıp yakındaki hana girdiler. Rias hancıya sordu.

"2 oda ne kadar?"

"1 altın."

Rias masaya 1 altın bıraktı. Ardından Satou ve Rias ayrı odalara geçti. İkisi de yorgundu. Neredeyse iki günde bir, bir haydut grubuyla karşılaşmışlardı. Bu nedenle de bir haftalık süreç boyunca tetikte olmak zorunda olduklarından neredeyse hiç dinlenememişlerdi.

Aynı zamanda Satou'da hiç uyumamış full meditasyon yapmıştı. Tekrar aynı kabusu görmekten korkuyordu. Rias daha önce ona ne gördüğünü sorsa da geçiştirmişti. Nasıl anlatabilirdi ki?

Yeteri kadar dinlendiğini düşünen Satou meditasyon yapmayı bırakıp, kaldığı odadan çıktı. Satou odadan çıktığı gibi hana şöyle bir göz gezdirdi. Han gayet sıradan bir han olmasına rağmen tıklım tıklım doluydu. Bir köşeyede ozanın biri hikaye anlatıyordu. Diğer taraftaysa bir kaç kişi oturmuş içki içiyordu. Kısa bir göz gezdirmenin ardından Satou handan ayrıldı.

Kan şehri, çeşitli maceracıların uğrak mekanı olduğundan burada her türlü şey bulabilirdiniz. Nadir bir malzemeden tutunda, kölelere kadar her türlü şey satılıyordu. Satou ise sadece şehri gezmek istediğinden geziyordu.

Ejdertanrı EfsanesiWhere stories live. Discover now