Bölüm 50 - Savaş Başlıyor!

270 25 1
                                    

Göz açıp kapayıncaya kadar bir hafta geçip gitti. Satou o sırada elindeki ikiz kılıçları kınına sokup sırtına bağlıyor idi. Bu stil en hızlı kılıç çıkarma stili olmayabilirdi. Fakat unutmamak gerekir ki Satou'nun en güvendiği şey kılıçları değil büyüleriydi.

Satou aynaya baktı.

"Tıpkı gerçek bir savaşçıya benzedim."

Yansımasındaki kendisine bakarak şaşırmadan edemedi. Üzerinde simsiyah bir zırh vardı. Bu zırhın üzerinde ise klanının ana sembolü olan kafatası işlenmişti. Zırh oldukça sağlam görünüyordu. Sanki delinemez gibiydi.

Bu zırhta tıpkı silahları gibi bir tür mana işçiliği ile yapılmıştı.

Fakat ne yazık ki bu zırh kendi aleminden birisinin bir yumruğuna zar zor dayanırdı.

Neyse ki kendisinin derisi zaten kendi alemindekiler tarafından kolay kolay parçalanamayacak kadar sağlamdı.

Satou hazırlıklarını tam tamamlamış iken içeri aynı renk zırh giymiş bir asker geldi.

"Genç efendi. Yakında savaşa gideceğiz. Efendi hazır olup olmadığınızı sormamı istedi."

"Hazırım. Hadi gidelim."

Ardından asker ile birlikte klandan dışarı çıktılar. Dışarıda ki üç yüz asker yüzlük bölüklere bölünmüştü.

Ortalama bir klanın bu kadar büyük bir birlik toplayabilmesi oldukça takdire şayandı.

Satou ise biraz yürüdükten sonra Jun'un yanına doğru yürümeye başladı. Tüm orduyu görebileceği bir yerde duruyordu.

Satou yanında gelen askere emretti.

"Bölüğüne dönebilirsin."

Asker daha fazla bir şey söylemeden bir kere daha eğildi ve bölüğüne döndü.

Satou babasının yanına geldi. Babasına bakarken ifadesinin garip olduğunu fark etti.

"Baba sorun ne?"

Jun oğluna dönmeden konuştu.

"Bu savaş düşündüğümüz kadar kolay olmayacak. Seni durdurmak istemesem de savaş bu şakaya gelmez en beklenmedik anda kellen yere yuvarlanabilir."

"Biliyorum baba. Fakat biliyorsun ki klanım için can vereceksem bu benim için en onurlu şey olur."

Jun, Satou'ya baktı. Gözlerinde parıltılar vardı. Oldukça mutlu gözüküyordu.

"Vefalı evlat... Senin gibi bir vefalı evlat yetiştirmek belki de hayatımdaki en büyük başarı. Artık bu savaşta ölsem bile gam yemem."

Satou, babasının bu konuşmasından rahatsız olsa da bir şey söylemedi.

Jun ise Satou'nun rahatsız olmuş ifadesini görünce kahkaha attı.

"Merak etme evlat. Evlendiğini görene kadar ölmek gibi bi niyetim yok."

Sonrasında boğazını temizledi ve taburuna bir bakış attı.

"Askerler!"

Jun'un sesini duyan askerler hızla düzene girdiler. Kiminin elinde kılıç, kimin elinde uzun bir tırpan, kiminin elinde ise ikili baltalar vardı. Hemen hemen hepsi saygı ile Jun'a bakıyordu.

Jun herkesin ona odaklandığına emin olduktan sonra konuşmasına başladı.

"Kiminiz sırf savaşmak için, kiminiz ise buraya para için geldi! Ancak birlikte gördüğünüz eğitimde edindiğiniz yoldaşlarınızı eminim hepiniz korumak istiyorsunuzdur! Savaşacağız ki sevdiklerimizi koruyalım! Savaşta illaki ölümler olacaktır! Fakat unutmayın! En kötü durumda ölecek duruma düşsek bile düşmanımızı da yanımızda götüreceğiz ki sevdiklerimize zarar veremesinler! Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız! Anlaşıldı mı!?"

Ejdertanrı EfsanesiWhere stories live. Discover now