Bölüm 116 - Kara Gül

97 14 2
                                    

Satou giderken vücudunu garip bir his sarmaladı. Edindiği bilgileri, öğrendiği onca şeyi öğreten birinden ayrılmanın verdiği hüzün, onu bir daha görme ihtimalinin düşük olduğunu bilmenin verdiği kayıplık hissi onu sardı.

Bir süre yüzünde çeşitli duygular geçiş yapsa da bu hisleri bastırdı. Gözlerini kapattı, derince nefesler alıp verdi ve önündeki manzaraya odaklandı.

Erel'in açtığı portal, onu yıkık dökük kocaman bir tapınağa bırakmıştı. Tapınağın önündeki sütunlar yıkılmıştı. Birkaçı yerde devrilmiş, birkaç sütunun üst yarısı paramparça olmuştu. Bir tanesiyse Satou'nun gözünün önünde yığılıp parçalara ayrıldı.

Satou etrafa bakarken garip hislere boğuldu. Kaşlarını çatmış bir şekilde önündeki manzaraya baktı. Nedensizce bir hoşnutsuzluk hissediyordu.

Satou kendi kendine "Bu garip..." diye mırıldandı.

Bu hoşnutsuzluk hissini bastırma gereksinimi duymadan yürümeye devam etti. Erel daha önce buradan az çok bahsetmişti.

Burası Antik Ejderha Tapınağı'ydı.

Eski zamanlardan kalan antik bir yapı, burası Ejdertanrı inananlarının tapındığı, tüm ejder türünün saygı duyması gerektiği bir mekândı.

Satou, böylesine kutsal olması gereken alanın rezil olduğunu düşününce hoşnutsuzluğu daha da belirgin oldu.

Girişe doğru adım adım ilerledi. Turuncu ejder manasının yoğunluğuyla birlikte Satou'nun gözleri önce turuncuya dönüyor, ardından mor bir ışıkla parlıyordu.

Satou'nun aurası istemsizce yayılmaya başladı. Sanki ait olduğu yere gelmiş gibiydi. Vücudu gevşiyordu.

'Bu iyi değil.'

Kendi kendine düşünerek dikkatli bir tavır takındı. Duygularının bu ölçüde etkilenmesi tehlikeliydi. Doğru hatırlıyorsa Erel'in çok önceden bahsettiğine göre burası ejder manasıyla birlikte "mucizeler" oluşturan bir mekândı.

Bir tehlike olabilir düşüncesi zihnini işgal etti. Daha dikkatli bir hâle geldi.

Çoğunlukla harabe olmuş duvarları ve çökmüş çatısı bulunan uzunca bir koridorun sonunda sağlam olduğu söylenebilecek bir kapı vardı. Tam ortasında çatlaklarla bezeli bir ejderha kafası ve kafanın etrafına kazınmış sembollerle eski ihtişamından yoksun ağır bir kapıydı.

Kapıya bakarken Satou'nun göğsü ağırlaştı. Sevdiği birini kaybetmiş gibi bir hüzün hissetti.

"Bu hisler de neyin nesi?"

Kapıya baktıkça, özellikle de çatlaklara baktıkça içindeki hüzün ağırlaştı ve ağzında acı bir tat hissetti.

"Burası... Burayla olan bağım..."

Satou garip hisleriyle boğuşurken kapıyı incelemeye devam etti ve kısa bir süre sonra kapıda tokmağın eksik olduğunu fark etti. Böylesine ağır bir kapıyı açmak için bir tokmak olması gerekirdi. Fakat önündeki kapıda yoktu.

Derince nefes alıp verirken mırıldandı.

"Tokmak eksik. Hmm... Buranın açılmasının bir yolu olmalı."

Elini kapıya uzattı ve kabartmalara elini sürmeye başladı. Sanki sevdiği kadının saçlarını okşuyormuş gibi nazik, bir hazine bulmuş maceracı kadar dikkatliydi.

"Bu kabartmalar benden bir şey almaya çalışıyor gibi..."

Kabartmalardan hafif bir çekim gücü hissederken kaşları havaya kalktı. Hafifçe ejder manasını kapıya akıtmaya başladı.

Ejdertanrı EfsanesiWhere stories live. Discover now