Bölüm 2 - Antik Ejder Taşı

752 65 8
                                    

Bir saatin ardından Black klanınından on yapılı adam ve bir çocuk çıktı.

Bu çocuk tabi ki de Satou Black'ti.

Satou heyecanlı ve meraklı bir şekilde babası Jun'nun kendisi seçtiği korumalarla altlarındaki atlarla birlikte şehirden ayrıldı. Satou zihnindeki bütün düşüncelerden kendini arındırıp sadece hissettiği garip hisse kendini odakladı. İlerledikçe hissettiği his güçleniyordu. His güçlendikçe daha da heyecanlanıyordu.

Bir saatlik yürüyüşün ardından grup bir mağarayla karşılaştı.

Mağara baya geniş ve derindi. O kadar geniş ve derindi ki bir ejderha rahatlıkla oraya sığabilirdi. Satou mağaraya girmeden önce on korumaya da burada beklemelerini emretti.

Mağaraya ilk girdiğinde çok garip bir aura hissetti. Aura çok mistikti ama aynı zamanda sanki canlı gibiydi. Ve garip bir şekilde bu auranın Satou'ya karşı yakınlığı varmış gibiydi. Satou'da bu auraya karşı garip bir yakınlık hissediyordu.

Mağarada ilerledikten sonra karşısına birden mağarayla birleşmiş odaya benzer bir alan çıktı. Alana adım attığı anda etraftaki meşaleler birden alev aldı. Satou bir anlığına şaşırsa da fazla umursamadan alanı incelemeye başladı.

Alan da nerede ise hiçbir şey yoktu. Alanda olan tek şey kanatlarını ve ağzını açmış sanki gerçekmiş gibi duran bir Wyrm heykeliydi. Heykelin altında ise kadim bir dilde yazı vardı.

"Tantum autem lapis quem homo est lapis electus de potestate uoluntatis sicut remouere Wyrm." (Sadece taşın seçtiği kişi Wyrm'ın ağzından taşı alabilir.)

Ama tüm bunların arasında ilgi çekici olan şey Wyrm'in ağzında olan tuhaf taştı. Taş simsiyahtı. Taş o kadar siyahtı ki Satou taşa bakınca sanki içine doğru çekiliyormuş gibi hissetti.

Biraz daha etrafa bakıp Wyrm heykelinden başka bir şey olmadığına emin olduktan sonra yavaş ve sakin adımlarla heykele doğru yürümeye başladı. Heykele yaklaştıkça birden üzerinde baskı hissetmeye başladı. İlk başta bu baskı kuş tüyü kadar hafifken ilerledikçe baskı artıyordu.

...

Yarım saatin ardından mağaranın dışında;

Mağara'nın dışında bekleyen korumalar birbirleri ile konuşuyordu.

Siyah saçlı ela gözlere sahip genç bir koruma sordu.

"Yarım saat oldu. Gidip bakmalı mıyız?"

Korumaların lideri gibi görünen orta yaşlı olduğunu belli eden ağırmış saçlarına rağmen oldukça sağlıklı duran adam bu öneriyi reddetti.

"Önemli bir şey olsa sesini duyardık. Hem ayrıca efendimiz, genç efendi ne derse yapmamızı söyledi. Beklemek zorundayız."

O sırada taş odada Satou ile heykel arasında beş adımlık bir mesafe vardı. Satou'nun üzerinde şu an neredeyse beş yüz kilogramlık bir baskı vardı.

Satou yarım saatte adım attıkça fark etti ki her adım attığında mevcut baskının iki katını hissediyordu. Yani tahminine göre sıradaki adımda 1 tonluk baskı hissedecekti. Bu nedenle de çekiniyordu.

Kısa bir süre düşündükten sonra riskli olacağını bildiği halde bir adım daha attı.

Tam o anda inanılması güç bir olay oldu.

Hissettiği tüm baskı ortadan kalktı.

Satou daha baskının gittiğine sevinemeden siyah taşın etrafını korkutucu bir enerji sarmaladı. Enerji ne manaya benziyordu ne de auraya bambaşka bir şeydi. Bu enerji o kadar dehşetengizdi ki insanı iliklerine kadar titretebilecek cinstendi. Taşın yaydığı tuhaf enerji yüzüne Satou hareket etmeyi bırak mimiklerini bile oynatamıyordu. Taş mor bir enerji ile parlarken inanılmaz bir hızla fırlayıp Satou'nun içine girdi.

Ejdertanrı EfsanesiWhere stories live. Discover now