Bölüm 107 - Ayrılık (1)

110 15 11
                                    

Roselia, son sürat krallığına doğru gidiyordu. Niatpac Krallığının son durumunu bilmese de kesinlikle kötü bir duruma düşeceklerini biliyordu. Zaten savaş varken namevt faktörü eklenince işler içinden çıkılmaz bir hale gelmişti.

Bu yüzden aceleyle atla ilerlerken, etrafındaki uçuşan rüzgâr birden garip davranmaya başladı ve ansızın kalbinde kötü bir his oluştu.

"Satou..."

Hissin kaynağını fark ettiğinde endişeyle geri dönmek istese de Satou ona net bir şekilde yapması gerekeni söylemişti. Geri dönemezdi. Ailesini uyarmalıydı.

'Ailemi uyarmalıyım. Ardından Satou'yu bulurum. Umarım o zamana kadar bir şey olmaz.'

Satou'nun çok büyük bir eşiğe girmek üzere olduğunu bilmeden endişeyle düşünerek yoluna devam etti.

...

Satou kendine geldiğinde onu garip, beyaz kuma benzer bir toprak karşıladı. Oldukça hafif toprağa bastığında ayakları yere göçüyordu.

Oldukça garip bir durumdayken kafası karışmış bir şekilde, Cornel'in onu korumak için kurduğu kafesten dışarı çıktı.

Aklında çeşitli sorular vardı. Fakat aceleci davranmayı göze alamazdı.

'Neredeyim ben? Elisa! Elisa nerede!?'

İlk başta bununla ilgili aceleyle panik yaparak uçmayı düşünse de bunu kısa sürede rafa kaldırdı. Daha önce adını bile duymadığı o iki avcı absürt derecede güçlüydü!

'Neyse ki ustalarım bir şekilde halledebilirler.'

Bu düşüncesiyle de kendini destekleyerek aceleyle karar vermedi. İllaki ustaları sevdiğini korurdu... Değil mi?

Bu yüzden şimdilik yapabileceği en iyi hareket, nerede olduğunu anlamaya çalışmaktı.

"Burası neden bu kadar rahat?"

Mırıldanırken elinde küçük bir ejder manasından küre oluşturdu. Normalde çekirdeğinden kullandığı ejder manasından farklı olarak burada ejder manası absürt derecede fazlaydı. Kendini biraz evinde gibi hissetse de aynı zamanda rahatsız da oldu.

Yine de araştırmaya devam etti.

Vücudu hareket ederken suda yüzen bir balık gibiydi adeta. Aşırı rahattı ve bir sorun yaşamadan ilerleyebiliyordu. Fakat garip bir şekilde ilerisini görmesini engelleyen büyük bir sis örtüsü vardı.

Bunun nedenini merak etmeden edemedi.

'Sis çok yoğun.'

Ne kadar bakmaya çalışırsa çalışsın bir şey görememesi onu şaşırttı. Normalde gözleri sıradan bir insanın, hatta sıradan bir yetişimcinin bile ötesinde bir görüş ve keskinlik sağlıyordu. Bunları Damon ona net bir şekilde açıklamıştı. Buna rağmen bu sis örtüsünü kaldıramıyordu.

Şaşkınlıkla 'Oldukça garip.' diye yorumlarken ustalarına zihninde seslenmeye çalıştı.

'Usta Damon, Usta Cornel! Beni duyuyor musunuz?'

Fakat herhangi bir yanıt gelmedi. Cevapsızlık onun endişelerini körüklerken, konuşacak kimsenin olmamasının verdiği yalnızlık ona kaybettiklerini düşünmesine sebebiyet veriyordu.

'Lucina... Bana iyi hizmet ettin. Yuzuru merak etme hem senin hemde ailenin intikamını alacağım. Lucina senin de aynı şekilde...'

Bunları düşündükçe içini rahatsız edici bir hüzün ve yoğun bir öfke dolduruyordu. Çevredeki yoğun ejder manasıyla birlikte coşan ejder soyu da onun öfkesiyle birlikte daha da yüksek aura dalgalanmalarına sebebiyet veriyordu.

Ejdertanrı EfsanesiWhere stories live. Discover now