4.1.BÖLÜM-BELİRSİZLİK

7 0 0
                                    

Kara tahtanın tam önünde duruyordum. Karşımda sıralar ve o sıralar üzerinde oturan okul üniformalı çocuklar vardı. Herkes birbiri ile konuşuyordu. Bu yüzden sınıfa gürültü hâkimdi. Hafifçe öksürdüm ve:

"Şey." Dedim ama kimse dönüp baktı:

"Şey ben Ali!" Bir anda sınıftaki tüm sesler kesildi ve bakışlar bana döndü. Önce bir kıkırdama sesi duyuldu. Sonra bu kıkırdama bir virüs gibi tüm sınıfa yayıldı ve havaya kalkan işaret parmakları beni göstererek kahkaha atmaya başladılar:

"Neden gülüyorsunuz!" Dedim ve koro halinde:

"Altına işemiş! Altına işemiş!" Altına işemiş!" Hemen pantolonuma baktım. Gri renkli kumaş pantolonun ön kısmında geniş bir ıslaklık vardı. Tüm sınıfın önünde altıma işemiştim! Ellerimle yüzümü kapattım ve OLAMAZZZ! Diye bağırdım.

Yatağımda soluk soluğa bir halde hızla doğruldum ve hemen yorganı üzerimden atıp pijama altına baktım ama kabusumda olduğu gibi altıma falan işememiştim. Gözlerimi devirdim ve kendimi yatağın üzerine bıraktım. Odanın içi aydınlıktı ama yine de kanepenin yanında duran sehpa üzerindeki alarmlı saate uzanarak aldım. Saat daha beşi beş geçiyordu. Tahmin ettiğim gibi erkenden uyanmıştım. Oysaki dün akşam yatmadan önce alarmı sabah yediye kurmuştum ama kâbusum sağ olsun beni iki saat erken uyandırmıştı.

Hem kabusun hemde alarmı sabahın yedisine kurmamın bir nedeni vardı. Çünkü bugün okullar açılıyordu. Bir eğitim yılı boyunca sabırsızlıkla beklediğimiz ve sanki yıllarca sürecek, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen yaz tatili, her sene olduğu gibi bu sene de göz açıp kapayıncaya kadar geride kalmıştı.

Yaz tatilleri her öğrenci ve öğretmen gibi bizi de mutlu ederdi. Babam her yıl tatilin ilk akşamı, odalarımıza doğru yürürken, ertesi gün öğlene kadar uyuyacağını söylerdi ama her yıl erkenden uyanırdı. Annem ve bende erkenden uyanırdık. Bu durum günlerce devam ederdi ve her tatil döneminde tam geç kalkma alışkanlığı kazandığımız vakit, tatil bitmiş olurdu.

Her yıl tatil programımız da belli olurdu. Tatil sabahları birlikte kahvaltı hazırlanır ve uzun uzun, tadını çıkartılarak kahvaltı edilirdi. Kahvaltıdan sonra hep birlikte bulaşıkları yıkardık. Sonrada salondaki koltuklara yayılırdık. Babam günlük gazeteyi eline alırken annem ve bende kitaplarımızı alırdık. Okumaktan sıkılınca, radyoyu açar ve muhabbet ederdik. Sonra da öğle yemeği hazırlıkları başlardı. Öğle yemeği sonrası da gezinti saatimiz olurdu. İstanbul sokaklarında amaçsızca saatlerce yürürdük Gezinti sonrasında da evimize dönmez ve ya Ömer dedemlere ya da Mehmet dedemlere gider ve gece yarısına kadar otururduk.

Arada değişiklik olduğu da olurdu. Mesala bazı günler kahvaltımızı sahilde yapardık. Bazı günler akşam yemeğimizi boğazda yerdik. Annem ve babamın okuldan arkadaşlarına misafirliğe giderdik. Balık tutardık. Uçurtma uçurturduk. Ayrıca tatil programlarımızda olurdu. Annem, babam ve ben günü birlik, çevre illere gezintiler düzenlerdik. Uzun soluklu tatillerimizde olurdu. Bu tatiller dedemler ile birlikte kararlaştırıldı ve ya Avrupa ya da ülkemizin güzel bir sahil kentine, iki haftalığına falan tatile çıkardık.

İstanbul'da geçirdiğim yaz tatilleri, içimi ısıtan güzel anılardı ama köyümüzde geçirdiğim bu son yaz tatilinin benim için yeri bambaşkaydı ama diğer tatiller gibi köyümüzde geçirdiğim bu yaz tatili de birkaç saat sonra çalacak ilk ders zili sona erecekti.

Saat beşiyirmi geçiyordu ve alarmın çalmasına bir saat kırk dakika zaman vardı ama her sene olduğu gibi bu senede İstanbul'da olsaydık, alarmın çalmasına 25 dakika kalmış olacaktı. İstanbul da erken kalkardık. Çünkü evimizi ile okulum arasında araç ile alınması gereken 45 dakikalık bir mesafe vardı. Annem ve babamın için bu mesafe ise 1 saatten fazla sürerdi. Dolayısı ile alarm bir saat 15 dakika erken çalardı. Köyümüzde bu mesafe sıkıntısı yoktu. Okula ulaşmak için ayaklarımız ile 30 adım atmamız yeterliydi.

Okulların açılacak olmasından dolayı bu sene acayip heyecanlıydım. Çünkü benim için bir belirsizlik vardı. İnsanları bu hayatta korkutan en pis şeyde bu belirsizliktir. Geleceği bilmek daha doğrusu elindeki yeterli veri ile yüksek olasılıklı tahminlerde bulunmak insanları rahatlatırdı. Bu yüzden insanlar bir düzenleri olsun isterlerdi. Çünkü düzenin olduğu yerde belirsizlikler hayat bulamazdı. Belirsizlik vücudumuzdaki bir ağrı gibidir. Gece güzel bir uyku çekmek isteriz ama bu belirsizlik iletinden dolayı uyku bize yanaşamazdı. Pis kokulu bir insandan kaçar gibi kaçardı. Çünkü bu belirsizlik insanın zihnini rahat bırakmazdı. Türlü türlü felaket senaryoları ile zihni doldururdu. Bu senaryolarda, uykunun kayığının üzerinde ilerleyeceği sakin sular değillerdi. Aksine en şiddetli kasırgaların, fırtınaların koptuğu bir apartman boyu dalgaların peyda olduğu sulardır.

Eğer bu yeni eğitim – öğretim döneminde İstanbul'da evimizde olsaydım, sabahın bu saatinde uykunun yumuşak kolları, boynumda sıkıca dolanmış olurdu. Çalan alarmın sesi dahi, uyku ile beni ayırmaya gücü yetmezdi. Uyku zengin bir ağa kızı, ben ırgat olurduk ve aşkımızın kuvvetinden kimsenin bizi ayırmaya gücü yetmezdi ama şimdi durum farklıydı. Yatağıma giren, boynuma kollarını sıkıca dolayan belirsizlikti.

Köyümüzde bizim çocuklar dışında diğer çocukları tanımıyordum. Yaz tatili dönemi boyunca, bizim çocuklar ile birlikte beşimiz vakit geçirmiştik. Zaten istesem de diğer çocuklar ile vakit geçiremezdim. Çoğu bağ bahçe işleri ile meşguldüler. Tanışmak için bir ortam olmuyordu. Bizim çocuklarında bağ bahçe işleri oluyordu ama kader bizi daha köye adım attığım gün ve öncesinde tanıştırmıştı. Bu yüzden onların boş vakitlerinde bir araya geliyorduk. Köyün diğer çocukları ile bu imkânı yakalayamamıştım. Belirsizlik buradan doğuruyordu. Acaba okulun ilk günü beni nasıl karşılayacaklardı? Yeni arkadaşlarım ile neler konuşacaktım? Arkadaş olabilecek miydik?

Bu sene benim için yeni bir durum daha vardı. Annem ile babam öğretmenlerim olacaktı. Acaba ders esnasında onlara bir soru sormam gerektiğinde, unutup ağzımdan anne ya da baba kelimeleri çıkacak mıydı? Annem ve babam ders esnasında bana nasıl davranacakları? Bütün bunlar belirsizliğin ana fikrini oluşturuyordu.

Tek bir tesellim vardı. Sabahın bu saatine kadar uyumamı sağlayanda bu tesellim olmuştur. Maho, Fırıldak, Gözlük ve Hacı ile aynı sınıfta olacaktık ve belirsizliğin zalimliğine kırbaçlarına karşı, bir nebze olsun bana kalkan oluyordu.

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin