4.17.BÖLÜM-MEKTUP

7 0 0
                                    

Derslerimiz gürül gürül yanan sobanın sıcağında işleniyordu. Geçen hafta, ağaç evimizi kapatma kararı aldık. Çünkü havalar soğuktu ve ağaç evimiz çok soğuktu. Bu kararımızda sıcaklık dereceleri yükselene kadar devam edecekti. Eşyalarının temiz kalması adına, üzerlerini naylon ile örttük ve kapağını kilitledik. Ödevlerimizi artık ağaç evimizde yapamayacaktık ama bu ödev yapmaktan vazgeçtiğimiz anlamına da gelmiyordu. Annem ve babamdan aldığımız izinler ile ödevlerimizi artık okulumuzda yapacaktık. Gün boyu yanan soba ile okul çıkışlarında, sınıf sıcaklığı fena olmuyordu. Ödevlerimiz bitirene ve az biraz sohbet edene kadar bu sıcaklıkta bize yeterdi. Öyle de oldu.

Bazı hassas hastalıkların mevsim geçişlerinde azması gibi mevsimin değişmesi, uzun zamandır beni rahatsız eden bir düşüncenin, zihnimin en işlek yerini işgal etmesine neden oldu. Yoksulluk. Sınıf arkadaşlarımın yoksulluğu. Yeni eğitim-öğretim döneminin başladığı ilk günler, yoksulluğun zalim kırbaçlarının izlerini onlarda fark etmiştim. Bazı arkadaşlarımın, ders notlarını yazabileceği boş kâğıtları dahi yoktu. Bazılarının kalemleri, tıraş edilmekten o kadar ufalmıştı ki, parmaklarının o kalemleri nasıl kavradıklarına bir türlü akıl erdiremezdim ama yoksulluk öyle zalim bir kraldı ki, cesaretin varsa onun emirlerini yerine getirme. Kalemi de tuttururdu, yapmak istemediğin pek çok şeyi de yaptırırdı.

Annem ve babam, imkânları ölçüsünde arkadaşlarımın okul ihtiyaçlarını karşılamaya gayret ediyorlardı. Yoksulluğun, hammaddesi arkadaşlarım olan bıçağı ile ruhumda açtığı yara, annem ve babamın bu gayretleri ile az biraz kapansa da, mevsim değişikliği, ruhumdaki bu yarayı iltihaplandırdı. Soğuk kış havasında, sandaletler içerisindeki ayakları, bacaklardaki incecik paçavra pantolonları, üstlerine giyecek paltosu olmayanları görünce iltihaplı bu yara, içine parmak sokulmuşçasına sızlıyarak kıvrandırıyordu.

Bugün, günlerdir kafamda şekillenen planımı, bizim tayfaya açıklamaya karar verdim. Çıkış zilinin çalması ile sınıf boşaldı ve vakit geçirmeksizin ödevlerimize başladık. Konuşmamı ödevlerimiz sonrasında yapacaktım. Aksi halde ödevler yapılmayabilirdi. Kısa süre sonra ödevler bitti ve toparlanmaya başladık. Bu esnada hafifçe öksürdüm. Bakışları benim üstümdeydi. Beni acı içinde kıvrandıran ruhumdaki bıçak yarasını, uzun uzadıya anlattım. Sonrada planımı açıkladım. Bu esnada hiç ses çıkarmadan, kafaları önlerinde dinlediler. Anlattıklarım bittiği vakit, hepsi de derin düşüncelere dalmışlardı. Bir süre sessizce, bu halde oturduk. Fırıldak:

"Haklısın dostum. Bu yoksulluğa öyle bir alışmışız ki, artık nefes alıp vermemiz gibi farkına varamıyoruz." Gözlük:

"Aynı oda içerisinde oturan insanların, belli bir süre sonra içeride oluşan kötü kokuları burunları algılamazlar. Odaya dışarıdan gelen yeni bir insan bu kokuyu fark eder ve hemen pencere vs. açmak sureti ile havalandırır. Demek ki bu biyolojik özelliğimiz, ruhumuza da işlemiş." Maho:

"Duyarsızlığımızın bir nedeni de, yoksulluğun pençesini bize de geçirmiş olması." Hacı:

"Bence planını vakit geçirmeden uygulayalım." dedi ve diğerleri de onu desteklediler. Maho defterinden bir sayfa yırttı. Heyecan ile bana uzatırken:

"Hadi hemen yazalım."

"Evet yazalım ama düşünerek, derdimizi bir ressamın boyalar ile resmetmesi gibi kelimeler ile resmetmeliyiz ki etkili olsun." dedim. Yüzüne şaşkın bir ifade yerleşen Maho:

"La nasıl yani harfler ile şekiller mi çizeceğiz, hiç böyle bir şey görmedim" dedi ve bizi kahkahalara boğdu. Hacı:

"Olum mal deyince de kızıyosun. La harfler ile şekiller çizersek, okuyan bir halt anlamaz ki. Anlamı olan kelimeler ile şekiller çizeceksin ki anlasınlar." Dedi ve Hacı ile Maho haricinde kahkahayı patlattık. Sonra da yazmaya başladık ve mektup yarım saatlik uğraşımız ardından ortaya çıktı. Baştan sona okuduğumda, her birimizi memnun etti. Sınıftan çıkmak için kapıya doğru yürürken fırıldak:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Where stories live. Discover now