3.3. AT ARABASI

9 0 0
                                    

Bir süre daha hükümet konağı önündeki kaldırımda oturmaya devam ettik. Hava kararmadan önce köye ulaşmak istiyorduk ama oturmak o kadar tatlıydı ki ne annem ne babam, ne de ben kalkma lafını ağzımıza almıyorduk. İlk harekete geçen her zaman olduğu gibi annem oldu ve ayaklandık. Sonra da Hasan Amca'nın dediği gibi önümüzden geçen ilk kasabalıya saman pazarını sorduk. Uzak değildi. Hükümet konağının hemen yanından geçen yoldan, beş dakikaya yakın bir yürüme mesafesindeydi. Bizde yürümeye başladık.

Saman pazarı denilen yer, yabani otların hüküm sürdüğü geniş bir araziydi. At arabaları ve samanlar ile doluydu. Adını nereden aldığı anlamak zor değildi.

Araziye ayak basınca ne yapacağımızı bilemedik. Gözümüzün gördüğü her yerde at arabaları vardı. Hangisinin nereye, ne zaman gideceğini anlamak imkânsızdı. Bizde yapılacak en evrensel hareketi yaptık ve en yakın at arabasına sormak üzere yürüdük. Biri beyaz, diğeri kahve renklerinde iri iki atın çektiği kasası boş bir arabaydı. Atların arasında, arkası bize dönük halde yemlikler ile uğraşan uzun boylu, tahminen 300 kilo civarlarında, dev gibi bir adam vardı. Altında üçümüzün rahatlık ile içine girebileceğimiz bollukta yeşil renkli bir şalvar, üstünde etekleri dışarda, çizgili beyaz bir gömlek giyiliydi. Yaklaşınca babam:

"Selamünaleyküm." Dedi. Adam ağır ağır arkasına döndü. Kocaman, yuvarlak bir kafası vardı. Aşırı kiloları adamın boynunu yok etmişti. Kısa gri saçlı, beyaz tenli, kırmızı yanaklı, korkutan cüssesinin aksine, insanın içini ısıtan gülümsemesi ile sevimli bir adamdı. Elindeki yemliği ile bizlere doğru gülümseyerek geldi ve elini uzatarak:

"Ve aleykümselam gardaşım." Dedi. Hepimiz ile teker teker tokalaştı. Babam:

"Yeşilli köyüne gideceğiz ama nasıl vasıta bulacağımızı bilemiyoruz."

"Hayırdır gardaşım. Yeşilli'de bir işiniz mi var?"

"Yok. Ben ve hanım öğretmeniz, yeşilli köyüne tayinlerimiz çıktı. İstanbul'dan geliyoruz. Birkaç saat önce trenden indik."

Dev adam sanki babam şaka yapıyormuş, kendisi ile dalga geçiyormuş gibi bir yüz ifadesi ile babama bakıyordu. Sonra da aniden babamın üzerine atıldı. Babam irkilerek bir iki adım geriledi. Annemin omzumda duran eli kasıldı. Bende hafiften ürperdim ve bizde annem ile iki adım geriledik. Kim olsa korkardı. Adam dev gibiydi. Konuşmasına, suratına bakınca kavgacı bir insana da benzemiyordu. Aksine sakin, efendi ve insanları dost edinmeyi seven birine benziyordu ama Ömer Dedemin çoğu kez söylediği bir sözü, şimşek gibi zihnimde çakmıştı. 'Ali, aslan torunum, dış görünüş çoğu zaman aldatıcıdır.'

Belki de bu dev gibi adam görünüşünün aksine psikopatın tekiydi. Bu arada adam babama sıkıca sarıldı ve bir görüntü zihnimi işgal etti. Babama sarılan dev adam onu nefessiz bırakarak öldürüyordu. Bu düşünceden kurtulmak için kafamı hızla iki yana sallarken adam:

"Hoş gelmişsiniz. Bende Yeşilli köyündenim. Ne kadar sevindim. Vallahi 4 senedir öğretmene hasret kaldık." dedi ve ben gülümsedim. Bazen hayal gücümün dizginlerini elimden kaçırıyor ve az önce olduğu gibi saçma şeyler düşünüyordum. Dev adam babama bir kez daha sıkıca sarıldıktan sonra:

"Ben Yusuf. Tanıdıklar cüssemden dolayı Koca Yusuf derler. 7 kuşaktır Yeşilli köyünde yaşarız. Valla bizim köye gelmekle la ne iyi ettiniz. Çocuklar komşu köylere gitmekten 4 senedir perişan oldular. Sayenizde bu sene rahat edecekler. Siz hiç meraklanmayın. Ben sizi köyümüze bırakırım. Arabanın yanında biraz bekleyin. Ufak bir işim var hemen halledip geleyim sonra yola çıkarız." Dedi ve bizimkilere cevap hakkı tanımadan, hızlı adımlar ile yanımızdan uzaklaştı.

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin