5.8.YAZ TATİLİ

13 0 0
                                    

Horozlar ötüyorlardı ama bugün onlardan erkenciydim. Uykum saatler önce beni terk ederek, bu diyarlardan göçüp gitmişti. Geri döneceğe de benzemiyordu. Düşüncelerim ve üzüntülerim ile beni baş başa bırakmıştı. Onların ağırlığı altında eziliyordum ve soluk alamaz hale geliyordum. Birazdan domates gibi patlayacaktım.

Birkaç horoz daha arkadaşlarına katıldılar. Kalk laaaa, kalk laaa diye bağırıyorlardı. Tabi ki bu kelimeler, hayal gücümün kaleminden çıkmışlardı. Belki de güneşe uykumu kaçırdınnnnn diye bağırıyorlardı. Ya da aklımıza gelmeyen başka kelimeler söylüyorlardı ama ne söylemek istediklerini asla bilemeyecektik.

Yatağımda sırt üstü uzanıyordum. Kafamı sağ tarafıma çevirdim ve duvarda asılı takvime baktım. Üzerindeki rakamlar, geçen sene bu zaman ile aynı rakamlardı. Tek fark, en sonda yer alan sıfırın yerini, 1 rakamına bırakmış olmasıydı. Tarih tekerrürden ibarettir, sözünün hayat bulduğu, renk renk neon lambalar ile yanıp söndüğü yer, şuanda bizim evimizdi.

Geçen sene, yani 1970 yılının bugünün de ve bu saatinde, İstanbul'da, virane bir otel odasında sırt üstü yatağa uzanmış, gözlerim küflü duvara dikili halde yatıyordum. O zaman horoz sesleri yerine, araç kornoları kulaklarımı dolduruyordu. Bir sene önce, o pis otel odasında ne düşünüyorsam, şuanda Güzel köyünde, yatağımda sırt üstü uzanmış halde aynı şeyleri düşünüyordum. Tek fark, düşüncelerim de ögelerin yer değiştirmesiydi. Geçen yıl, İstanbul'u geride bırakacak olmanın üzüntüsünde boğulurken, şuanda Güzel köyünü arkamda bırakacak olmanın üzüntüsünü yaşıyordum.

Geçen yıl kıskaçları arasında sıkıştığım ikilem, şuanda beni yine yakalamıştı. O zamanlar İstanbul ve dedemlerden ayrılmak istemiyordum ama diğer bir yanımda, yeni yerler görmenin, yeni insanlar tanımanın heyecanı ve isteği içinde yüzüyordu. Şuanda ise köyümüzdeki yeni arkadaşlarımdan ayrılmak istemiyordum ama bir yanımda, 15 tatilden bu yana görmediğim dedelerim ve ninelerim ile vakit geçirmenin, İstanbul'a kavuşmanın heyecanı ile yanıp tutuşuyordu.

Yeşilli köyü bu kısa zamanda, adeta kalbim gibi hayati bir parçam haline gelmişti. Nasıl kalp olmadan yaşanamaz ise, Yeşilli köyü de olmadan yaşamımı sürdüremeyeceğim hissine kaplıyordum. Sabahları öten horozların ötüşlerini, penceremi açtığımda temiz hava ile birlikte odamı dolduran kuş seslerini, Göksu'nun şırıl şırıl akan sularını, yollarında yürüdüğüm zamanlar yuvarlanan taşın, çakılın sesini, toprağın ve çiçeklerin kokusunu, en güzel sanat tablolarını kıskandıran yazın yeşilin, kışın karın manzaralarını gören gözlerim, koklayan burnum, duyan kulaklarım, tadan dilim bütün bu güzellikleri nasıl geride bırakabilirdi.

Kardeşim gibi gördüğüm hatta kan kardeşi olduğumuz, canımdan çok sevdiğim arkadaşlarım Maho, Hacı, Fırıldak ve gözlük vardı. Birde Zeynep'in en yakın arkadaşı Erkek Fatma'mızı unutmamak lazımdı. Sonradan aramıza o da katılmıştı ve Zeynep ile birlikte yedi kişilik sağlam bir arkadaşlık grubu olmuştuk. Fatma güçlü, kuvvetli erkek gibi bir kız olduğu için ona erkek Fatma derlerdi ve bizim Maho ona sırıl sıklam aşık olmuştu ama Fatma ona hiç yüz vermezdi.

Beni en çok üzen durumda Zeynep'ti. Tamda birbirimize ısınmaya ve daha iyi tanımaya başladığımızda bu olacak şey miydi? Yaz tatilinde onunla geçirebileceğim vakitleri düşündüğüm anda annem, babam ve dedelerime karşı başkaldırının dizginlerini zapt etmekte zorlanıyordum. Tek tesellim, bu ayrılığın 2 ay gibi kısa bir zaman olmasıydı. 2 ay dediğin neydi ki? Hemen gelip geçerdi. Üzüntünün, yanardağ lavları gibi beni yakıp küle çevirmemesi için bu avutucu düşüncelere yoğunlaşmaya çalışsam da zaman gibi hain bir düşmanımın olduğu düşüncesi her şeyi alt üst ediyordu.

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin