4.18.BÖLÜM-TIR

6 0 0
                                    

Muhtar Ahmet'ten gönderildi kâğıdını almam üzerinden tam iki hafta geçmişti. Havalar iyicene soğumuştu ama kar hala yağmamıştı. Yağmur neredeyse her gün yağıyordu. Günlerden perşembeydi. Sabah ilk dersimizdi ve Emel öğretmenimiz ile işleniyordu. Dersin ortalarında, camları titreten bir korna sesi ile tüm sınıf, annemde dâhil irkildik. Uyuklayan arkadaşlarımız, sıralarında bir metre sıçradılar. Kafalarımız pencerelere döndüğünde, bahçedeki koca tırla karşılaştık. Annem sınıftan bahçeye doğru giderken, bizde hemen peşinden çıktık. Diğer sınıfta bizim gibi öğretmeninin peşinden sınıftan çıkmıştı. Bahçeye vardığımızda, tırın kaptanı da kapıyı açtı ve araçtan indi. Annem ve babam ile selamlaştı. Babam:

"Hayırdır kaptan, adresi mi şaşırdın. Bize milli eğitimden bir yazı filan gelmedi. Beklediğimiz bir teslimat yoktu. Odun ve kömürlerimizde geldi." Göbekli, kel kafalı kaptan:

"Yok hocam, bu tır Milli Eğitimden gelmiyor. İstanbul'dan geliyorum. Gönderenler bu mektubu verdiler." dedi ve elinde tuttuğu zarfı uzattı. Annem ile babam zarfı aldılar ve birlikte okudular. Birbirlerine baktılar ve gülümsediler. Sonra da meraklı öğrenci kalabalığına döndüler. Annem:

"Ali, Hacı, Halil, Mustafa, Mahmut gelin bakalım yanımıza," dedi. Kalabalıktan bizim için yol açıldı. Öğrencilerin gözleri bizim üstümüzdeydi. Yanlarına vardık. Annem öğrencilere hitaben:

"Çocuklar bu tır oğlum Ali'nin eski okulundan, sizler için gönderilmiş. Şimdi size elimdeki bu kısa mektubu okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız." dedi ve mektubu okumaya başladı:

Sevgili Yeşilli Köyü ilkokulunun fedakâr öğretmenleri Talat Bey ve Emel Hanım,

Okulunuz öğrencilerinden Halil, Hacı, Mustafa, Mahmut ve eski öğrencimiz Ali'nin, iki hafta önce okulumuza gönderdiği mektup ve fotoğraflar elime geçer geçmez, ertesi gün okul aile birliğimizi acilen topladım. Toplantıda mektubu okuyup, fotoğrafları ailelere gösterdiğimiz zaman bende dâhil birçok veli gözyaşlarına hâkim olamadı. Hemen bir karar aldık ve okulunuzu bundan böyle kardeş okulumuz olarak kabul ettik. Bundan sonra her sene aynen bu büyüklükteki bir tır ile ihtiyaçlarınızı göndereceğiz. Ayrıca, dönem içerisinde hâsıl olan bir ihtiyacınız olursa, hiç düşünmeden yazmanızı rica ederim. Sizin de bildiğiniz üzere, yaşadığımız nezih ortamda unuttuğumuz yoksulluk ile adeta bir pehlivan gibi güreşen bu güzel insanları bizlere hatırlattıkları için benim ve tüm aile birliği üyeleri adına Halil, Mahmut, Mustafa, Hacı ve Ali'nin gözlerinden öpünüz.

Okulu Aile Birliği Başkanı Esin,

Mektup bittiği anda alkış ve tezahüratlar başladı. Arkadaşlarımız hem alkışlıyor hem de adlarımızı zikrediyorlardı. Arada ıslık sesleri de duyuluyordu. Annem ve babam, hak ettiğimizi düşündüklerinden olacak, müdahale etmediler. Bir ara arkadaşlarım bizi omuzlarına aldılar ve Kamyonun etrafında birkaç tur döndüler. Sonrasında hep birlikte, kolileri tırdan indirmeye başladık.

Her kolinin üzerinde, içerisindeki malzemenin türünü belirten bir renk çıkartması yapıştırılmıştı. Şoför ayrılmadan önce bu renkleri açıklayan pusulayı da anneme verdi. Bu pusulaya göre kırmızı çıkartmalılar ders kitapları, sarı çıkartmalılar defter, mavi çıkartmalılar kırtasiye, mor çıkartmalılar giyecek, siyah çıkartmalılar ise ayakkabı içeren kolilermiş. Kolileri çıkartmalarına göre okulun duvarının önüne kümeledikten sonra annem ve babam bizim tayfa haricindeki öğrencileri, sınıflarına yolladı. Annem:

"Çocuklar şimdi kolileri açacağız ve sizlerle birlikte arkadaşlarınıza dağıtacağız." dedi.

İlk olarak kırmızı çıkartmalı kolileri açmaya başladık. Her kolinin içerisinde, o yıl için okutulacak olan toplam 7 adet kitabı içeren poşetlerden, 8 tane bulunuyordu. Yani yapmamız gereken tek şey, bu torbaları alıp arkadaşlarımıza vermekti. Bu kadar basitti.

Sarı çıkartmalı kutularda 20 adet defter bulunan poşetlerden, 9 tane bulunuyordu. Mavi çıkartmalarda içerisinde 20 tane tahta kalem, 10 tane silgi, 5 tane kalem tıraş, cetvel takımı, cilt, ataç bulunan torbalardan 40 tane bulunuyordu. Mor çıkartmalı kutularda her birinin içerisinde palto, 10 adet çorap, 3 adet okul takımı bulunan torbalardan 20'şer adet bulunuyordu. Siyah çıkartmalar ise ayakkabılar ile doluydu. İki saatin sonunda, öğrencilerin tamamına bu malzemeleri dağıttık. Boşalan kutuları da, kömürlüğe istifledik. Bizimkiler bu kutuları okulun sobasında yakacaklardı.

Sınıfa girdiğimde arkadaşlarımın hediyelerini, gözlerindeki neşe ve mutluluk parıltıları ile incelediklerini gördüm. Yüzlerindeki tebessüm, komik bir durum karşısında ortaya çıkanlardan değildi. Bu tebessümün kaynağı, kalpten geliyordu. Bakanın yüreğini ısındıran türdendi. Onların bu hallerini gördüğümde, ruhumda açılan cerahatli bıçak yarası, üzerine tılsımlar, büyüler uygulanmış gibi bir sihrin etkisi ile aniden iyileşti.

Elli sene, yani koca bir yarım asır evli kalmış eşler dahi, elli birinci yıllarında, eşlerinin iç dünyalarında keşfedilmemiş yeni yerler olduğunu öğrenirler. Çünkü insanoğlunun iç dünyası, aynen üzerinde yaşadığımız dünyamız kadar kocamandır. Bir insanın iç dünyasında keşfedilmemiş o kadar çok kara parçası bulunur ki, bunların çoğundan insanın kendisinin bile haberi yoktur ve bir insan ömrü, bunları keşfetmeye kâfi gelmez. Aynen dünyamız gibi iç dünyamızda sürekli hareket halindedir. Yani sürekli bir değişim de vardır. Bu engin dünyayı tanımak, oldukça zaman isteyen ve meşakkatli bir iş olduğundan, çoğumuz diğer insanları değerlendirdiği vakit, tembelliğimizin de etkisi ile dış görünüşü dikkate alırız.

Ertesi gün, sınıfımızda bulunan 65 kişinin tamamı, dış görünüş olarak birbirlerinin aynısı olduğundan, birbirlerine olan tavırlarında da değişmeler olmuştu. Örneğin Cemo'nun tüm çabalarına rağmen, kendisi ile tek kelime dahi konuşmayan Süslü Hatice, bugün Cemo ile derin bir muhabbette dalmışlardı. Maalesef çoğu zaman dış görünüş, insanlar arasında muhabbet köprüleri atabilme kudretine sahip olabiliyordu.

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Where stories live. Discover now