3.22.BÖLÜM-MERDİVEN

9 0 0
                                    

Sabah kahvaltıdan sonra eşiğe oturdum ve bizim çocukları bekledim. Çok geçmeden Hacı ve Maho'nun sesleri duyuldu: Yine didişiyorlardı. Kesin Maho yine rahat durmamış ve Hacı'yı kızdırmış olmalıydı. Maho önden kaçarak Hacı da arkasından kovalayarak bahçeye girdiler. Onlar geldikten biraz sonra da fırıldak ve gözlüğün sesleri duyuldu. Gözlük yine anlamadığım birçok bilimsel terimle dolu birşeyleri hararetle anlatıyordu. Bahçeye girerlerken Fırıldak 'Yeter artık.' diye bağırdı ama 'Dur susacağım ama burası en önemli kısmı, burada kesmek, yazara ihanet olur.' diyen gözlük anlatmaya devam etti.

Hep birlikte eşiğin üstüne oturup Marangoz İsmail Abi'yi beklemeye başladık. Bugün ağaç evin ağacını belirleyecek ve ölçülerine alacaktı.

Nasıl bir ağaç seçmemiz gerektiğini konuşmaya başladık. Hacı hem çıkması daha kolay olduğu hemde yükseklik korkusunu azdırmaması için yere en yakın ağacı seçmemiz konusunda ısrarlıydı. Maho da Hacı'yı kızdırmak için dört tane kavak ağacının en tepesine ağaçevi yaparsak ta kasabayı bile göreceğimiz acayip bir manzarası olacağını falan anlatmaya başladı. Hacı da o konuştukça köpürüyor ve o kadar yükseğe yaparsak daha yarı yolunda kalpten ölüp gideceğini falan söyleyerek itiraz ediyordu.

Eşikte oturmuş konuşarak bir buçuk saati geride bırakmıştık ama bir saat önce Marangoz İsmail Abi'nin gelmiş olması gerekiyordu ama gelmemişti. Zaman geçtikçe sabırsızlık, damarlarımızda hızla bölünerek çoğalmaya devam ediyordu. Maho önümüze atladı ve:

"Gençler, anlaşılan dün gittiğimizde Marangoz İsmail Abi ağzımıza balı çalıp, bizi gönderdi. Gelecek olsa şimdiye çoktan gelirdi."

Kimseden ses çıkmadı. Bir buçuk saat geçmişti. Oysaki evi, yirmi dakikalık yürüme mesafesindeydi. Kendisinin ya da ailesinin başına bir sıkıntı gelmiş olsa mutlaka duyardık. Çünkü köy yerinde, başınıza bir iş geldiği zaman, daha kendinizin haberi olmadan tüm köyün haberi olurdu. Hacı:

"La İsmail Abi'yi sende bizim kadar tanırsın ve onun asla böyle bir şey yapmayacağını bilirsin. Söz verdiyse mutlaka gelir. Mal mal gonuşma."

Sonrası yeniden sessizlikti ama Maho ara ara konuşmaya devam etti ve Marangoz İsmail'in bizi kesinlikle aldattığını, kandırıldığımızı falan tekrarlayıp durdu. Sonunda fırıldak daha fazla dayanamadı ve cebinden çıkardığı mendiller ile Maho'nun üstüne yürüdü. Maho kaçmak için ayağa kalktı ama ikisi de bir anda durdular ve birbirlerinin yüzlerine baktılar. Sonrada gülümsediler. Çünkü yoldan takır tukur nal sesleri geliyordu.

Marangoz İsmail abi iki atın çektiği arabası ile bahçemize girdi. Üstünde mavi tulumu vardı. Çay tabaklarının üstünde, kendi kalıntıları içinde yaşam mücadelesi veren mum alevine dönen ağaç ev umudumuz böylece şömine alevine dönmüş oldu. Oturduğumuz eşikten fırladığımız gibi arabadan inen İsmail Abi'nin etrafını sardık. Maho hemen ellerine yapıştı. İsmail Abi:

"Kusura kalmayın çocuklar, beklettim. Topal Memet Emmi var, bilirsiniz. Yaşını epey almış, yalnız başına yaşar. Ona bugün için evinin çatısını onaracağıma söz vermiştim. Bugün sabah erkenden kalktım. Memet Emmi'nin keresteleri atölye de hazır edip, önce onun eve gidecek ve çatısını yapacaktım. Sonra da buraya gelecektim ama tam atölye'ye geçip, makinayı çalıştırdığım anda elektrikler gitti. Ha geldi gelecek diye bekle bekle, iki saat oldu ama gelmedi. Bende atladım arabaya, önce Memet Emmi'ye sonra da size geldim." Maho:

"Ne gusuru İsmail Abi, bekleriz biz, sanki işimiz mi var. Boş boş oturuyoz. Zaten ben arkadaşlara, la İsmail Abi söz vermişse mutlaka gelir, dedim ama bizimkiler mızmızlanmaya, yok İsmail Abi bizi sattı falan demeye başladılar. Yok ol..." dedi. Konuşmaya devam edecekti ama Hacı'dan ensesine yediği şaplak ile susmak zorunda kaldı. Hacı:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Where stories live. Discover now