4.10.BÖLÜM-GEVEZE

9 0 0
                                    

Maho'nun kurtulduğunu görünce koşarak bahçeden çıktık. Haco Ninenin evi iki sokak geride kalıncada durduk ve kahkahayı patlattık. Tam olarak neye güldüğümüzü bilmiyorduk ama çokta umurumuzda değildi. Gülmek iyi geliyordu.

Gülme krizimiz geçtiğinde yürümeye başladık. Maho, içli içli bir of çekti. Az önce Haco Nine'den kurtulmuştu ama üzerindeki kazağı da kaptırmıştı. Şimdi yanımızda, beyaz atleti ile yürüyordu. Maho, yaşadığı olaylarda her zaman bardağın dolu kısmını gören insanlardandı ama bu defa üzgündü. Bir of daha çekti. Hacı:

"La oflayıp durma. Çıkar şu ağzındaki baklayı da, sen de rahatla bize rahatlayalım." Maho:

"La gardaş dedemi iki sene önce kaybettik. Dedemin benim için çok ayrı bir yeri vardır. Bu kazağı da ölmeden önce doğum günümde bana hediye etmişti. Of ya kazağı bugün neden giydim la."

Maho'nun başına gelen talihsizliğe üzüldük ama elden gelen bir şey yoktu. Destek olmak adına elimi omzuna attım. Teni buz gibiydi. Güz kapıdaydı. Yani havalar artık soğumaya başlamıştı ama kazaklarımız, hırkalarımız olduğundan Maho'nun üşümüş olabileceğini akıl edememiştik. Hemen hırkamı çıkarttım ve Maho'nun sırtına geçirdim.

Bir süre sessizce yürümeye devam ettik. Aklım kutudaki kırmızı papağandaydı. Çünkü evsizdi. Nerede kalacaktı? Havalar soğuduğu için ağaç evde kalamazdı. Gündüzleri neyse de, akşamları buz gibi olurdu. Bildiğim kadarı ile bu hayvanların sıcak mekânlarda yaşaması gerekiyordu. Ona bir ev bulmak lazımdı. İçimizden birisi, bu papağanı sahiplenmeliydi ve bu konuyu hemen şuanda halletmemiz gerekiyordu. Hafiften öksürdüm ve konuyu arkadaşlarıma açtım. İlk konuşan Maho oldu:

"Vallahi ben seve seve bizim eve götürürdüm ama bu kuş çok ters konuşuyor. Benim babaya mal filan gibi bir laf eder, babam hayvan filan dinlemez. Hemen yolar, haşlar yer vallahi. Bizde kalırsa, soğukta kalmasından daha kısa sürede ölür ve mezarı da babamın midesi olur." Hacı:

"Aslında bizim eve götürebilirim ama bizim evde de hayati tehlikesi var. Annem ya da babamın yanlışlık ile üstüne oturma ihtimali oldukça yüksek. Biliyorsunuz babam iki yüz elli, annemde iki yüz kilo filan çeker, fazla kilolarından dolayı kendilerine zahmetli geldiği için oturdukları yeri pek kontrol etmezler. Direkt çökerler. Böyle bir olay, evimizde yaşandı. İsterseniz anlatayım." Olur, dedik ve anlatmaya başladı:

"Bundan üç sene önce benim yavru bir ördeğim vardı. O kadar çok severdim ki, evde bakmaya başladım. Evin içerisinde serbestçe dolaşırdı. Bir kış akşamı, sobamız gürül gürül yanarken, ben ve bu küçük arkadaşım evin en sıcak yeri olan, soba kenarındaki mindere oturduk ve hayal dünyamın ön planda olduğu oyunlar oynama başladık.

La bir ara sıkıştım ve küçük arkadaşımı minderin üzerine bırakarak tuvalete çıktım. O esnada annem, sobanın diğer kenarında örgüsüne kendisini kaptırmış oturuyordu. Babam ise ahırımızda hayvanları yemliyordu. Yaklaşık bir buçuk saatte yakın, sobanın sıcaklığını terk edemediğimden büyük abdestimi tutmuştum. Bu yüzden tuvalet faslı biraz uzun sürdü. İşimi bitirince hızla eve daldım.

Babamda ahırdan gelmişti. Sobanın yanındaki mindere oturmuş uyukluyordu. Ördeğimi göremedim. Odayı gözlerim ile taradım. Sedirlerin arkasına baktım ama yoktu. Aklıma babam ahırdan eve girerken kapıyı açtığında, ördeğimin bahçeye çıkmış olabileceği geldi. Çünkü genelde öyle olurdu. Ördeğimi ne zaman evde yalnız bıraksam, açılan kapıdan bahçeye kaçardı. Ördeğimi çok severdim. Soğuğa aldırmadan bahçeye çıktım ve aramaya başladım.

Ahırda dâhil her yeri aradım ama bulamadım. Tilkinin kaptığı düşüncesi ile üzüldüm. Kış aylarında çok olurdu. Vahşi hayvanlar köyün içlerine kadar inerdi. Eve girdim. Kendimi sedirin üzerine bıraktım. Babam uyuklamaya devam ediyordu. Benim gözümde, babamın oturduğu minderdeydi. Yarım saate yakın, soğuk bahçede ördeğimi aramıştım. Acayip üşümüştüm. Babam kalksa da evin en sıcak yeri olan soba yanı minderime otursam diye bekliyordum.

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Where stories live. Discover now