1.9. KÜSMEK

17 2 0
                                    

Gece yarısı artık geride kalmıştı ve sabah olmak üzereydi ama benim hala uykum gelmemişti. Bir süre sırt üstü yatakta öylece uzandım. Önce odamı gümüşü ışıklarla dolduran ay bulutların arasında kayboldu sonra da gök gürlemeye ve şimşekler çakmaya, pencereme yağmur damlaları düşmeye başladı.

Masamın hemen yanında mavi renkli, üzerinde sarı renkli minik minik onlarca yıldız deseni olan eski bir kanepe duruyordu. Şimşeklerin her çakışında odama düşen ışıklar ile bu minik yıldız desenleri de fosforlu gibi parıldadığı için kanepe dikkatimi çekmişti.

Bu kanepeye ihtiyacım olmadığı halde yıllardır benim odamda dururdu. Yıllar önce bu kanepeyi odama annem getirmişti. Babamın ne kadar esprili, şakacı bir insan olduğu malumdu ve bazen esprinin, şakanın dozu kaçırdığında ya da annemi başka bir konu da sinir ettiğinde annem soluğu bu kanepe de alırdı.

Bu küsmelerden bir tanesi aklımdan hiç çıkmaz. Çünkü az kala bir felaket ile sonuçlanıyordu. Bir sene önceydi ve Ömer dedemlerin villasında akşam yemeğinden kalkmış ve salondaki koltuklara oturmuş radyodan ajansı dinliyorduk. Dedem, yemek masasından tabakları toplayan annemden şekerli, köpüklü bir Türk kahvesi istedi ama annem, dedemin yüksek şekerinden dolayı kahveyi az şekerli yapacağını söyleyince dedem öfkelenerek anneme bağırdı.

Annemin gözleri anında doldu ve bakışları babama döndü. Ondan kendisini destekler bir iki şey söylemesini beklediği açıktı. Babamın yüzü ifadesi ciddileşti ve kafasını iki yana sallarken anneme baktı:

"Hayatım babam hafta bir bilemedin iki fincan kahve içer. Bırak da onu da ağzının tadı ile içsin canım." dedi.

Babamdan beklediği desteği göremeyince annem ağlayarak arkasını döndüğü gibi hızlı adımlarla salondan çıktı. Babam, annemin kendisinden dolayı ağlamadığını ve Ömer dedemi desteklemek ile iyi iş çıkardığını, dedeme yalakalık imkanını kaçırmamakla iyi ettiğini düşünüyor olmalıydı ki gülümsüyordu:

"Babacım, sizin bu disiplin anlayışınıza hayranım. Benim ile tartışsa imkânı yok Emel'i susturamazsınız ama siz bir azar çektiniz mi ne çare, en çetin külhanbeyleri bile dize gelir. Zaten Emel de korkudan ağzını bile açamadı. Korkudan nasıl koşturduğunu gördünüz mü?" dedi ve kahkaha atmaya başladı.

Gülmekten gözleri kısılan babamın kahkahaları giderek şiddetini artırırken, dedemin akları kızaran gözleri de onun üzerine dikildi. Gülmekten babamın gözlerinden yaşlar gelirken, sinirden dedemin dudakları titriyordu. Galiba annemin ağlaması, dedemi etkilemişti ve bu yüzden gerilen sinirleri, kahkahaları nedeni ile babama yönelmişti. Gülmekten gözleri kısılan babamsa durumun farkında değildi. Bende onu uyarmak ihtiyacı hissettim. Hemen yanımda oturuyordu. Kolum ile hafiften dürttüm. Gözleri hafiften açıldı:

"Ne oldu Ali?" diye sordu. Cevap vermedim. Yalnızca kaş göz hareketleri ile dedemi işaret ettim. Babam daha fazla soru sormadı. Hatta dedeme bakma gereği bile duymadı. Hemen gülmeyi keserek hızla ayağa kalktı ve:

"Ben bir hanım baka..." dedi ama cümlesini tamamlayamadan dedem koltuğunda hızla doğruldu ve bağırmaya başladı:

"Ulan sen benle kafa mı buluyorsun!"

"Estağfurullah baba."

"Yürü git akranlarınla kafa bul!"

"Babacım ben ortamı yumuşatmak istemiştim. Siz yanlış anlamışsınız."

"Yıkıl karşımdan ulan! Daha cevap veriyorsun. Bu yaşta dayak yeme benden!"

Babam fırsatını kaçırmadı ve hemen salonu terk etti. Dedem arkasından hala söyleniyordu. Burada benim devreye girmem gerekiyordu. Öyle de yaptım ve koltuğumdan kalkarak dedemin yanına oturdum. Kolumu omzuna atınca oda kolunu benim omzuma attı. Hemen konuyu değiştirdim:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin