5.5.KAZAK

7 0 0
                                    

Uyandığımda, içim sebebini bilmediğim bir sevinç ve mutluluk ile doluydu. Belki salonun içini dolduran güneş buna sebepti. Bir türkü mırıldanarak yatağımı topladım ve okul üniformamı giydim. Bu neşe ve mutluluk kahvaltı masamıza da hâkimdi. Sınıfıma girdiğimde arkadaşlarımın da benimle aynı duyguları paylaştığını gördüm. Büyük bir gürültünün altında, öğrenciler yerlerinde duramıyorlardı. Tüm gün bu şekilde devam etti. Teneffüs aralarında sınıflar boş kaldı, bahçe dolup taştı. Kısacası herkes mutluydu. Baharın geldiği anlaşılıyordu.

Okul çıkışında öğrenciler her zaman yaptıkları gibi evlerine yürümediler. Bahçede muhabbet ettiler, oyunlar oynadılar. Bizim tayfa ile bizde muhabbet ettik. Eve gitmek ya da ödev falan yapmak istemiyorduk. Ne yapacağımızı düşünürken, Ayı Haydar'ın sesi duyuldu:

"La gardaşlar nasılsınız? Eğer planını yohsa beşe beş maça var mısınız? Baklavasına"

Birbirimizin suratına baktık. Fırıldak ve Hacı uygundur manasında kafasını salladı. Gözlük, fark etmez manasında omuz silkti. Maho:

"Hadi la ne bekliyoz. Baklava var. Duymadınız mı?" Bende olur, dedim ve karar verilmiş oldu. Maç yapacağımız beşli, Haydar'ın hemen arkasında duruyorlardı. Bunlar Havalı Kerem, Cemo, berberin oğlu Mehmet, Sivilce Ekrem'di. Ekrem'in lakabının nedenini anlamamak için geri zekâlı olmak gerekir. Bu surata alışkın olmayan birisinin ilk tepkisi ıyyyy olurdu. Onunla ilk karşılaşmamda bende bu tepkiyi vermiştim ama içimden. İki grup birleşti ve Hacı:

"E nerede yapacağız? Yağmurdan her taraf çamurdur." Haydar:

"Muhtarın evin ilerisinde, düğün dernek için çakıl dökülen yer nasıl?"

Uygundu. Kimseden itiraz gelmedi. Yürümeye başladık. Çok geçmeden çakılla kaplı arazide, büyük taşlardan karşılıklı kaleler yapıldı. Futbol ile aram iyi değildi. İstanbul'da mahallemiz sokaklarında bu tür aktiviteler hiç olmazdı. Futbol maçları ancak okulumuzun beden eğitimi derslerinde olurdu ve profesyonelce oynanırdı ama ben diğer alternatif olan basketbol taraftarıydım. Bu yüzden kaleye geçmeyi düşünüyordum. Hatta bugün sabah gözlerimi açtığım anda içimi kaplayan, dünyadaki hemen her şeyi sevdiren mutluluk olmasa belki hiç oynamazdım ama oynayacaktım hem de orta saha oyuncusu olacaktım. Çünkü kalecinin kim olacağı hiç konuşulmadı. Sanki bu konu hakkında bir kanun maddesi varmışçasına, kaleler hazır hale geldiğinde Hacı iki taşın ortasında yerini aldı. Bende sesimi çıkarmadım.

Yalnızca diğer mevkilerde kimlerin oynayacağı konusunda aramızda kısa bir konuşma oldu. Buna göre gözlük defans, ben orta saha, Maho ve fırıldak ise forvette oynayacaklardı. Orta saha çizgisinde Maho ile fırıldak karşı karşıya geldi ve karşı takımın oyun düzeni ortaya çıktı. Haydar kaleciydi, Cemo defansta, Sivilce Ekrem orta saha da, Havalı Kerem ve berberin oğlu forvette noktalarında duruyorlardı. Maho'nun pası ile maç başladı ve yaklaşık iki saat boyunca, çekişmeli devam etti. Sonuçta bir gol farkla maçı ve baklavayı biz kazandık. Zaman zaman, kazanma hırsı ile ufak kavgalarda yaşandı ama maç sonunda kollarımız birbirinin omzunda, çakılların üstüne çöktük ve maçta yaşanan komik olayları anlatarak kahkahalar ile güldük.

Eve girdim ve kapının yanında hızla giysilerimi çıkarmaya başladım. Arazi çakılla kaplı olsa da çamur yine de vardı ve elbiselerime de bulaşmıştı. Bu halde eve girmek istesem annemin anında engelleyeceğini biliyordum. Bu yüzden, bu düşüncemi değerlendirmeye bile almadan elbiselerimi çıkarmaya başlamıştım. Üzerimde yalnızca atlet ve tayt kalıncaya kadar soyundum ve arkama döndüğüm anda gözlerim kocaman açılmış halde dondum kaldım.

Annem ve misafirleri kıkırdıyordu. Üstelik bu misafirlerde kadındı ve bu kadın misafirlerden bir tanesi de Zeynep'ti. Karşısında tayt ve atlet ile kalmıştım. Kendisine baktığımı görünce, çaktırmadan el salladı. Annem:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Where stories live. Discover now