4.19.BÖLÜM-SORU

8 0 0
                                    

Aralık ayının son günlerine doğru hızla ilerliyorduk. Artık havalar iyicene soğumuştu. Güneş, yazın sıcağından yaptığımız şikâyetlerimizden alınmışçasına, gökyüzünü kaplayan bulutların arasından yüzünü bir dakika olsun göstermiyordu. Gökyüzü her gün kapkara bulutlar ile kaplı oluyor ve en azgın yağmurlarını bırakıyordu. Son günlerde ise hafiften karda serpiştirmeye başlamıştı. Sulu kardı ve toprağa değer değmez, sadece su oluyorlardı.

Derslerimiz güzel öğretmenlerimiz ile eğlenceli ve verimli geçiyordu. Annem ile babam, öğrenci katılımlı olarak derslerini işliyordu. Sık soru sorarlardı. Bu durum, parmak kaldırmak, söz alıp konuşmak için can atan arkadaşlarımızı mutlu ederdi. Tembel olarak nitelendirilen arkadaşlarımızın ise en büyük kâbusuydu. Arada olan yani ne tembel ne de çalışkan olan ve çoğunluğu oluşturan arkadaşlarımız ise umursamazlardı. Onlar için soru çok sorulmuş az sorulmuş fark etmezdi. Bir süre sonra her duruma alışır ve ayak uydururlardı.

Sınıfımda İnek lakaplı, Osman isimli bir arkadaşımız vardı. Lakabı çalışkanlığından gelirdi. Gözlüğün en büyük ve tek rakibidir. Rekabetleri, ders saatleri ile sınırlıdır. Teneffüslerde ve diğer zamanlar iki dost olurlardı. Birbirleri ile öğrendiklerini paylaşan, tatlı bilimsel tartışmalar yapan, kendi çaplarında iki normal arkadaştılar ama ders saatinde özellikle öğretmenlerimiz tarafından bir soru sorulduğu zaman sanki büyülü kelimeler söylenmiş ve başka âlemlerden bu çocukların içine bilinmeyen varlıklar girmiş gibi olurdu. İkisi de birbirlerine ezeli düşman kesilirlerdi. Âdete insan ile şeytan gibidirler. Şeytanın tüm zamanını, yaratıcıya insanın ateşten daha düşük bir varlık olduğunu ispata uğraşması gibi bunlarda sürekli birbirlerinin verdikleri cevaplarda açıklar, yanlışlıklar bulur ve dile getirirlerdi.

Öğretmenlerimiz herhangi bir konu da soru sormak için ağızlarını açtıkları anda İnek Osman ve gözlüğün parmakları, dansçıların uyumuna benzer bir uyum ile aynı anda havalanırdı. İkisinden bir tanesinin söz alması demek, dersin kaynadığı anlamına gelirdi. İlk aylarda en şiddetli seviyelerde olan bu tartışmalar zaman geçtikçe, soğumaya başladı. Galiba ikisi de bu tartışmaların anlamsızlığını fark etmeye başlamışlardı. Son zamanlarda tartışmaları nadir görülüyordu. İnek Osman ve bizim gözlük, bu eğitim ve öğretim dönemine kadar hiç aynı sınıfta okumadıklarından, bu durumları yeni ortaya çıkmış ve zaman geçtikçe de bu çekişmenin anlamsızlığını anlayan gözlük ile İnek Osman'ın farkındalıkları ile nadir görülür olmuştu. Bu duruma en çok üzülende Maho olmuştu. Çünkü onlar tartışmayınca derslerde kaynamıyordu.

Günlerden bir gün dersimiz matematikti. Babam tahtaya zor bir problem yazmıştı. Sınıfta yalnızca 6 tane parmak, bu problem için havalanmıştı. Parmaklardan biri İnek Osman'a diğeri gözlüğe aitti. Öğretmenlerimiz her zaman o ikisine, havada başka bir parmak olmadığı vakit söz hakkı verirlerdi. Çünkü ikisi arasında bir tartışma başladığı zaman sonlandırmak pek kolay olmazdı. Annem ile babamda, dersi filan unuturlardı ve tartışmaya kendilerini kaptırırlardı. Bu yüzden bu problemin çözümü içinde babam, öncelik olarak Osman ve gözlük haricindeki diğer parmaklara söz hakkı verdi.

Yarım saatin sonunda tahtadaki problem çözülmeyi sabırla bekliyordu. Bu arada sınıfta yalnızca iki parmak kalmıştı. Bu parmaklar İnek Osman ile gözlüğe aitti. Babam iç çekti ve İnek Osman'ı kaldırdı ama tahtaya çıkartmadı. Problemi yerinde anlatarak çözmesini istedi. Çokta doğru bir karar vermişti. Eğer Osman tahtaya kalksaydı, gözlük ile aralarında bir tartışma başlayacağı kesindi. Sebebini bilmiyorum ama ikisi arasındaki tartışmalar özellikle, ikisinden birisi tahtaya çıktığı zaman kesin olurdu ve oldukça kızgın geçerdi. Bu arada babam sırf gözlüğün dikkatini dağıtmak için olacak sınıfa:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Where stories live. Discover now