Bölüm 10 - Tevafuk

22.7K 1.5K 65
                                    

Bu bölümü Hasret kitabının yazarı güzel arkadaşım Esra Yıldız'a ithaf ediyorum.
keyifli okumalar..
selam ve dua ile..

.............

Elif bütün geceyi tek başına geçirmiş, sabah önceki gün hiç yaşanmamış gibi odasından çıkıp kahvaltı için poğaça hamuru hazırlamıştı. Kızlar da bunun üzerine ablalarının üstüne gitmemeye karar vermiş ve ona ayak uydurmaya başlamışlardı. Beraber sessizlik ve dinginlik içersinde bir kahvaltı yapmışlar ve evi toplama işlerine geçmek için odalara dağılmışlardı. O sırada Elifin telefonu çaldı. Mustafa olması ihtimaline karşı kalbi küt küt atan Elif, ekranda Sümeyye ablanın ismini görünce hem rahatlamış hem de biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Akşamki sohbeti hatırlatan ve namazdan sonra kızlarla beraber gitmek için kavilleşilen kısa bir konuşmanın ardından telefonu kapattılar. Düğün telaşı ve kızların sınavları derken haftalık gittiği sohbeti iyice ihmal edeb Elifin bu sefer Sümeyye ablaya sunacağı bir bahanesi kalmamıştı -ki o da bahane kabul etmeyeceğini en baştan belirtmişti. Hem inzivaya çekildiği uzun aradan sonra bu perşembe gecesi (cuma ) sohbetine gelecek olan Üstadın bal damlayan muhabbetini kaçırmak da büyük eksiklik olurdu. Zaten gece yazdığı mesajdan sonra Mustafa kendisini bir daha aramamıştı. Arada kalbine pişmanlık kıvılcımları düşüp içini yakıyor, elinde zor tuttuğu balığın kayıp gitmesinden korkuyordu bir yandan da.
Akşama kdar evin işleri ile oyalandılar. Epeydir evi de ihmal etmişlerdi. Akşam namazından sonra Sümeyye abla gelmiş kızları ve Elifi alarak arabası ile sohbetin yapılacağı camiye kadar getirmişti. Cemaat yatsı namazını kıldıktan sonra Üstad kürsüye çıkmış ve konuşmaya başlamıştı. Kadınların olduğu bölüm caminin üst katındaydı. Kadınlar erkeklerin olduğu bölümü görse de erkeklerin onları göremeyeceği şekilde dizayn edilmiş bir asma kattaydılar. Elif ve Sümeyye abla ön sırada sohbeti dinlerken kızlar arka saflardakalmayı tercih etmişlerdi. Bir ara Sümeyye abla Elifi dürterek : " Benim gözlerim görmüyor kuzum bir bakıversene bizim Hamza efendi oralarda mı? Haberleemedik de bir türlü yetişebildi mi merak ediyorum." dedi. elif gözleri ile erkeklerin içinde Hamzayı ararken en ön safta onu gördü. İçinden sıcak lavların aktığını hissetti ve nefesi boğazında takılıp kaldı bir an. Mustafa izlendiğinden habersiz huşu içinde Üstadı dinliyordu. Sık sık derin nefesler çekiyordu içine, dünyanın yükü omuzlarındaymış gibi iki büklüm oturarak. Bazen onaylar gibi başını aşağı yukarı hafifçe sallıyordu. Ama konuşmanın büyük bir kısmını gözleri önündeki halıya sabitlenmiş birşekilde teslimiyetle dinlemişti. Bir adama kaç defa aşık olunabilirdi ki? Başkalarının yanındaki ağır ve oturaklı haline, kendi yanında masum bir çocuk cismine bürünen haline ve şimdi de camide sakin ve sessiz bir kabulleişle nasihat dinleyen haline.. Aslında Elif bu adamı, zümrüt yeşili gözlerini kaplayan o siyah, kıvrık kirpiklerinin uçlarına kadar seviyordu. Bunu kabullenmek istemese de Mustafaya baktığı her saiye kalbine mıh gibi işleniyordu bu duygu.
Üstad bir ara sohbet verdiği cemaati süzdü. Başı öne eğik olan Mustafa takıldı gözleri bir kaç saniye, ama kimse farketmedi bunu. Sonra memnun olmuş bir yüz ifadesi ile deam etti konuşmasına.
" Görüyorum ki ceaatimizde genç kardeşlerim çoğunlukta bu akşam. Âlâ.. Gençler size Peygamberden getirdiğim bir tavsiyem var : Evlenin. Evlenin ve dininizi tamamlayın. Eğer evli iseniz; eşlerinize karşı yumuşak ve güler yüzlü olun, onların değerini bilin. Eşleriniz sizin cennet anahtarınızdır unutmayın. Onların gönlünü hoş tutun, kalplerini kırmayın. Allaha en sevimli görünen kullardan bir kısmı da eşlerinin rızasını kazananlardır. Eğer evli değil değil iseniz; durumu olanlar evlenmekte acele etsinler. Böyle tembihliyor Peygamber Efendimiz(sav). Ve bir tüyo daha veriyor. Neydi o tüyo beraber hatırlayalım mı ? " diyerek işaret parmağını hafifçe ıslattı diliyle ve önündeki kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı. Bir sayfada durdu ve önce arapçasını okuduğu Hadisi sonra mealen çevirisini yaptı:
" " - Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Güzellikleri sebebiyle kadınlarla evlenmeyin. Çünkü güzelliklerinin onları (kibir ve gurur sebebiyle) alçaltacağından korkulur. Onlarla mal ve mülkleri sebebiyle de evlenmeyin, zira mal ve mülkün onları azdıracağından korkulur. Fakat onlarla diyaneti esas alarak evlenin. Yemin olsun, burnu kesik, kulağı delik siyahi dindar bir köle (dindar olmayan hür kadınlardan) efdaldir." Son zamanlarda üzülerek tanık oluyorum ki, evlilikler bir hiç uğruna, sudan sebeplerle sona eriyor. Bunun en önemli nedeni evlenmek için yanlış kriterlerle hareket etmemiz. Bir diğer nedeni ise; sabırsızlık kardeşlerim. Ahir zaman ümmeti olarak artık imtihanlarımıza tahammülsüz olduk. En küçük kıvılcımda aile saadetimizi yakıyoruz. Yapmayın kardeşlerim! Beyler size sesleniyorum, aile hayatınızda Peygamberi kendinize kıstas olarak alın. Hanımlarınıza ev işlerinde yardım edin, onlara eziyet etmeyin, gönüllerini hoş tutun. Mutlu bir anne mutlu büyüyen çocuklar demektir bunu unutmayın. Hanım kardeşlerim sizler de; Peygamber Efendimiz(sav) kervanla yola çıktığı zaman bütün gününü avluda güneşin altında geçiren ve sorulduğunda; (hz)Muhammed yolda güneş altında ilerlerken benin gönlüm serin gölgede durmaktan razı olmuyor diyen hz.Haticeyi örnek alın. hani Cebrail(as) ona Rabbinin selamını iletmişti, iyi bir eş olmak bu kadar güzeldir işte. Beylerinize karşı empati kurmayı deneyin. Sevgi emek ister, fedakarlık ister. Hayat laylaylomdan ibaret değildir. Sıkıntılara beraber göğüs gereceksiniz ki birbirinize eş, yâren olasınız. İlk imtihanda kaybetmeyin hemen gençler! İlk çatırtıda yıkmayın yuvalarınızı. Evlenmekte acele edin ama yuvayı bozarken bin kere düşünün." Üstad konuşmasına devam ederken Elif ve Mustafa .oktan dalmışlardı kendi iç hesaplaşmalarına. Ruhları birbirine çok yakın seyretse de iki ayrı dünyadalardı yine.
Sohbet bittiğinde herkes camiden ayrılmak için kapıya doğru yöneldiği vakit Mustafa Üstada doğru soran gözlerle yaklaştı. Üstad " DAvetiyeni aldım Mustafam, Dini nikahınızda ben de bulunmak isterim." dedi huzur veren sesiyle, nur yüzündeki beyaz sakallara eşlik eden yumuşak tebessümüyle. Mustafanın yüzü düştü bir an, ne diyeceğini bilemedi.O iş karıştı hocam, bir akıl verin, diyecek oldu ama diyemedi. "Müsterih ol Mustafa, bu işler zor işler. Hepimizin var bir imtihanı evladım. Allaha sığın. Sen doğruysan gönlün doğruysa gerisi hallolur Allahın izniyle." dedi adamın içini okumuşcasına ve müsaade isteyip ayrıldı oradan. Mustafanın gönlü belliydi de onun şüphesi karşı taraftandı. Ne yapsam diye soracak oldu, vazgeçti yine. Cevabını almıştı artık, üsteleyemezdi.
Hamza ile beraber camiden çıktıklarında cemaat dağılmıştı çoğunlukla. Biraz ilerde sabırsızca eşini bekleyen Sümeyye abla, yanında kızlar ve Elif vardı. Hamza eşini görünce o tarafa doğru yöneldi. Mustafa Elifi görünce duraksadı. Bir geceönce yazdığı son mesajdan sonra kızı daha fazla üzmemek adına cevap yazmamış ve hatta bir daha aramamıştı hiç. Ona düşünme hakkı ve sukûnet mühleti vermej daha uygun gelmişti mantığına, kendince. Şimdi karşısında görünce kalbi duracak gibi oldu da sırf yetiminin hatrı için nazlı nazlı atmaya devam etti sanki. Yüzüne hakim olan hüznü elleriyle avuçlayıp başını omzuna yaslamak istedi o an. O gün de gelecek elbet, dedi içinden, o gün de gelecek..
Hamzanın omzuna hafifçe dokunup adamın dikkatini çekmeye çalıştı. " Kardeş arabayla mıgeldiniz? Bırakabilirim isterseniz." dedi nazikçe. "Bizim hanımdaydı araba. kızlarıdaogetirecektizaten." dedi Hamza.
" Tamam o zaman, sen hanımını alsan ben kızları braksam, olur mu?"
" Ben bir hanıma danışayım hacım, yanlış birşey dersem şimdi yol boyunca ceremesini çekerim" dedi hamza mahçup bir gülümseme eşliğinde. Hanımı ile yaptığı kısa bir görüşmeden sonra " Tamam hacım, biz gidiyoruz o zaman. Allaha emanet olun." dedi ve eşiyle arabalarına doğru uzaklaştı. Mustafa kısa bir duraksama, bir tereddüt anından sonra kızların yanında doğru yürüdü. Selam verip hatırlarını sordu. Bu sırada Elifin kalbi ağzında atıyor nefesini idareli kullanmak zorunda kalıyordu. Kendisine doğru baktığı kısacık bir anda naif bir tebessüm gönderen Mustafaya, gamzesine kalbimi gömdüğüm adam dedi, içinden.
Elif de kızlarla beraber arka koltuğa oturmaya meylettiği sırada Mustafa onu düzeltir gibi " Ön koltuğa geçmeni tercih ederim" dedi otoriter bir ses tonuyla ve eliyle arabasın kapısını açıp kızcağız oturana kadar bekledi.
Evlerine yaklaştıkları bir anda yanlış yöne gittiklerini farketti Elif. " Dönüşü kaçırdın sanırım. İlerden bir giriş daha var." dedi masumca. Adam sakin bir ses tonuyla " Eve gittiğimizi kim söyledi. Konuşmamız lazım." dedi. Genç kız " Bu saatte eve gitsek daha doğru olur ama.." diye söylenecek olunca lafını tamamlamasına fırsat vermeden konuşmaya başladı adam. " İzin istediğimi sanmıyorum. Senin şu an bu arabada bulunmanı sağlayan tevafuğu düşün ve durumuna rıza göster bence. Bizim konuşup halletmemiz gereken bir konu var ve siz bundan daha fazla kaçamayacaksınız küçük hanım." dedi. Sinirli olduğu şakaklarında kabaran damardan ve gerginleşen yüz ve vücut kaslarından belli oluyordu. " Tamam sakin ol, kaptan." dedi Elif, Zehra gibi muzipçe. Yüzüne sevimli olduğunu sandığı bir yüz ifadesi yerleştirmişti ilaveten. Korkmuş gibi yaparak oturduğu koltukta geriye doğru büzüştü hafiften. aslında halinden gayet memnundu. Bu adamın şimdi de otoriter halinei şakaklarında kabaran damara aşık olmanın tadını çıkarıyordu. Verdiği bu tepki adamın da hoşuna gitmişti aslında. Konuşma boyunca yoldan gözünü ayırmayan adam, kafasını Elife doğru çevirip " Anlaştık o zaman, prenses." dedi, gergin suratında belli belirsiz bir tebessüm etmeye çalıştığı kaslarıyla.
Yol boyunca ürkmüş bir şekilde sessizce koltuklarında oturan kızlar, ablalarına ilk defa böyle hitap edildiğiniduydukları için gülüşüp kıkırdamaya başlayınca Elif başını arka koltuğa çevirip şimşek fırlatan bakışı atarak hepsini susturmuştu. Kırmızı ışıklarda durduklarında, Mustafa telefonunu eline alıp rehberde bulduğu bir numarayı aradı. telefona karşıdan cevap gelince " alo Haluk, bizim mekanın terası müsait mi? Tamam şimdi o müşterileri de aşağıya alıyorsun, ben özel misafirimle geleceğim o katta çalışanlar dışında kimsenin olmasını istemiyorum."Kısa bir sessizlik oldu, karşı taraftan cevap alınca başını onaylar gibi sallayan Mustafa " Tamam, biz on beş dakikaya ordayız." dedi ve telefonu kapattı. Gidecekleri yerde kimsenin olmasını istemiyordu adam, hatta caiz olduğunu bilse ikisi başbaşa kalsa daha iyi olurdu ama buna cevaz yoktu. Olur da yetimi üzülür, hele ki ağlarsa onu kimse öyle görsün istemiyordu. Hoş kendisi de görmese o halini daha iyiydi.
Mekanın kapısına geldiklerinde Mustafa arabadan indi ve aceleyle arabanın ön tarafından dolaşıp, emniyet kemerini bile çözemeden daha, Elifin kapısını açmıştı. Kızlar oflaya puflaya kendileri çıktılar arabadan. Anahtarı görevliye verdi adam. Kızlar bu üç katlı mekanın görkemi ve ışıltısına hayranlıkla bakarken ağızları bir karış açık kalmışlardı durdukları yerde. Bu sırada Mustafa " Hadi buyrun, içeri." diyerek onları kendilerine getirmişti. İçerisi osmanlı saraylarını andıran bir şıklıkta döşenmişti. Son derece saygın ve nezih bir yer olduğu her eşyasından belli oluyordu sanki. Görevliler misafilerini saraylı soylu gibi karşılamıştı. Mustafaya özellikle hürmet ettikleri gözden kaçmıyordu. Birkaç dakika sonra mekanın sorumlusu Mustafanın yanına geçti ve onunla kısa bir görüşme yaptı biraz daha ilerde. Daha sonra Mustafa Merdivenlerden i,lk kata çıkarken " Kızlar mahsuru yoksa siz alt katta bir masada oturun ve ne istiyorsanız çekinmeden söyeyin. Bizim konuşmamız gereken konular var, malum." dedi ve Zehranın gözlerinde parlayan kıvılcımı görünce gayrı ihtiyari bir tebessüm kaçıverdi dudaklarından. Kızlar görevlinin kendilerine gösterdiği geniş ve yuvarlak masaya yerleşirken Elif kuzu kuzu Mustafanın yanında terasa çıkan merdivene doğru ilerledi.
Devasa saksılarda yetişen bodur ağaşların sarmaladığı bir masaya oturdular. Görevli, ne laırdınız?, diye sordu. Mustafa Elife baktı meraklı gözlerle. Çay dedi Elif, çay iyi olurdu. Çayın yanında gidecek ne varsa onlardan getirin dedi mustafa. Keyiflenmiş miydi ne?
Bir süre Elifi seyretti öylesine. SAnki aylardır görmemiş gibi özlemişti yesrib kokulu yetimini. Genç kız da ona karşılık veriyordu artık, kaçamak bakışlarla da olsa. Elif için -belki de ilk defa- karşısındaki adam bir yabancı olmaktan çıkmış, ayak uçlarından saç diplerine kadar sevdiği adam olmuştu o gece. Bir garip hissediyordu işte, tarifsiz haller içinde.
Her zamanki gibi sessizliği Mustafa bozdu. Sabırsız adam işte.
" Dün yaşadıkların için üzgünüm. İçini rahatlatır mı bilmem ama o kadınla yaptığımız bütün iş antlamalarını fesh ettim. Fakat bana karşı olan sğukluğuna bir türlü anlam veremiyorum."
Evet anlam veremiyordu. Suçunu merak ediyordu adam. Genç kızın ona karşı olan duygularını merak ediyordu. Babasının zoruyla evlendirilen bir genç kız misali donuk tepkiler verriyordu sadece ve bu adama yetmiyordu artık bir cevap olarak.
Genç kız öylece durdu bir süre. Kalbindeki kelimeler beynine hücum ediyor ağzından dökülmek için çırpınıyordu adeta. ah, son aylarda ne çok kelime biriktirmişti içinde.
" Ben.. sana soğuk davrandığımın farkındayım. Üzgünüm.. Sevmeyi.. daha çok da sevgimi göstermeyi pek bilmiyorum. Bir adım dahi atarsam bozulacak bir büyünün ortasında gibi hissediyorum kendimi. Çölün ortasında bir vaha bulup onun bir serap olmasından korkan bedevi misali.. Dün gelen kadın.. Feyza.. biraz haklıydı aslında.. beni uyarırken yani.."
" Nasıl haklıydı? Ne söyledi o kadın sana?" Mustafa FEyzaya olan tepkisini dizginlemeye çalışıyordu o anın büyüsünü bozmamak için. Görmeyi hiç ummadığı bir rüya gibi olan bu gecede, o kadın için yaşayacağı gereksiz bir öfke patlaması yaşayıp bozmak istemiyordu herşeyi.
" Yok onun söyledikleri değil beni üzen aslında. Söylediklerinin gerçeklik payı.." Adamın sinirlendiğini hissediyordu genç kız. Nefes alışları sıklaşmış, sinirinde gerilen el kasları ile tuttuğu kardağı kavrayışı değişmişti. Bu yüzden durumu toparlama gereği hissetti nedense.
" Ben güzel bir kız değilim, böyle bir iddiam olmadı hiç. Aslında hiç bir konuda iddialı olduğum söylenemez." dedi ama adam lafını tamamlamasına fırsat vermeden araya girdi.
" Bu gün Üstadı hiç mi dinlemedin acaba? Ah, siz gençler, kafanız nerde oluyor sohbet dinlerken çok merak ediyorum doğrusu." dedi ve muzip bir gülücükle destekledi sempatik hallerini. " Sen Leyla ile Mecnunu bilir misin?" diye merakla sordu genç kıza, sanki çözülemeyen bir matematik denklemi sorar gibi. Elif " kim bilmez ki" dercesine devirdi gözlerini.
" Bir gün yeğeninin üzülmesine dayanamayan mecnunun amcası " Leyla da kara kuru bir kız sana daha güzellerini buluruz, boşver oğlum" diye teselli edecek olmuş da " o senin gördüğün amca, sen bir de benim gözümden bak leylaya" diye cevabını almış mecnundan. Sen aynalara çok güvenme, gözlerinin buğulu karasında kaybolduğum dilber, benim gözümden bakmadıkça anlayamazsın güzelliğini. o yüzden yormagüzel kalbini böyle karamsar düşüncelerle. Sen bana yoğunlaş bence." dedi ve bu sefer çapkın bir göz kırpışla havayı yumuşatmaya çalıştı adam.
Elifin burnu sızlasa gözleri yansa da ağlamamak için tuttu kendini. Bu adamdan böyle güzel sözler işitmeye alışmakbir ömür alacaktı belki de..
" Üzgünüm.. ben.. sevmeyi bilmiyorum.. yani sevgimi göstermeyi beceremiyorum. Tek düşünebildiğim kendimi kontrol etmem gerektiği. Senin kadar rahat değilim ben.. olamıyorum.. üzgünüm.. dedi. Kendini ne kadar sıksa da arsız gözyaşları göz pınarlarından firar etmiş yanaklarından ılık ılık süzülmeye başlamıştı genç kıza inat edercesine.
Mustafa kelimelere sığmayan sevgiyi gördü o ıslak kirpiklerde. Sevildiğini hissetti o an. GEnç kızın kaybetme, yetememe yetişememe korkusuyla beslediği bir aşktı bu gördüğü. İlk defa karşılık vermişti genç kız ona, sessiz gözyaşlarıyla. İyiki kimse görmemişti yetimini böyle.
Sonraki bir saaat boyunca, konuyu sık sık değiştiren Mustafa sayesinde, muhabbetleri keyifle devam etmişti. İlk defa karşılıklı muhabbet edebilmenin tadını çıkarmışları o gece.
Mekana geldiklerinden bu yana geçen vakit nerdeyse iki saate yaklaşmıştı. Kızların midesinde tek lokmalık yer kalmamıştı artık. Betül " Yalnız iyi yedik" dedi yanaklarını şişirerek. Yuvarlak masada vücudunu ona doğru dönen Esma " hakkatten iyi yedik" dedi pişman olmuşcasına. Ağzında halalokmasını çiğneyen Zehra yemeklerden gözünü ayırmadan " Şaka maka iyi yedik" dedi ve hep beraber neşeli kahkahalar attılar ortamın nezih sessizliğine inat. Artık unutuldukları şüphesine kapılmaya başladıkları bir anda yüzünde gülücüklerle merdivenlerden inen ikiliyi gördüler. Mutluluğun tablosu gibiydi ikisi. Birbirlerine ne kadar yakıştıklarını o zaman daha iyi farkettiler. Ve hepsi tam kapasite dolu olan ve bütün iç organlarına baskı yapan midelerine rağmen zorla da olsa derin bir iç geçirdiler.

Elif'in Mim Durağı - Kitap Oldu Where stories live. Discover now