Bölüm 18 - Sezenler Olmuş

17.8K 1.2K 47
                                    

Karşılıksız sevgi, varlık içinde yokluk çekmek gibiydi. İhtimallere aşık olmaktı ya da beklentilere. Ve ihtimallerin de beklentilerin de sonu hiç gelmiyordu. Fatih bir haftadır, kabul ettiği dava için araştırma ve hazırlık yapıyordu. Bu sırada Esma ile pek ilgilenmiyordu. Aslında bu normal bir durumdu ama bir haftadır sert üslubunu da kullanmıyordu. Ve – büyük ihtimalle- farkında olmadan Esma'nın alıp gizlice çekmeceye koyduğu kalemi kullanıyordu yazı yazması gerektiğinde. İşte bunlar Esma için hep iyiye işaretti. Kendisini kandırmaması için telkinlerde bulunsa da Fatih'in bir bakışının hatırına ömrünü tereddütsüz feda edebilirdi. Yıllarca makinaya bağlı bitkisel hayatta yaşayan bir hasta gibiydi onun sevgisi. Ve Esma çıkmadık candan ümit kesmeyenlerdendi, bir gün içindeki kıpırtıların hepsi solana kadar vazgeçmeyecekti. Ne yüzsüz bir hayat!

Bu dünya aşktan ibaret değildi Esma için. Bu yaşına kadar yaşadıkları ve son senelerde yeni yeni öğrenmeye başladığı hayat felsefesi ile dünya hayatının bir imtihan süreci olduğunu kabullenmişti. Kalbinde sönmemiş bir volkan gibi için için yanan ve patlamaya hazır bekleyen bu duygudan kurtulabilmek için gecelerce dua etti. Sonra öğrendi ki; dua ederken de hayırlısını istemek lazımmış, olmayacak dua yokmuş, Allah ol derse oluverirmiş. Doğrusunu öğrendiğinden beri kalbindeki duyguyla yaşamak bir nebze daha kolaylaşmıştı sanki. Ne kadar acı çekse de, kimsenin anlayamayacağı –ki buna kendisi de dâhil - bir şekilde onu mutlu eden bir duyguydu sevmek. Esma'yı dış dünyadan koruyan bir kalkan gibiydi. İç dünyasını da yakıp kavuran bir fırtınaydı aynı zamanda. Tadı acı şifası bol bir meyve gibiydi belki. Tadı sabır şifasını ahireti olan bir duyguydu. Ve Esma her şeyi kendi dünyasında yaşıyordu aslında. Bir yerlerde, bir zamanlar Fatih'in özüne dokunmuştu belki yanlışlıkla ve o damlayı içinde büyütüp kalbinden taşırmıştı. Tavşan dağın heybetine âşık olmuştu da dağ bundan bihaberdi. Haberi olmasındı  da!

Esma büroya gelen siyah takım elbiseli iri kıyım üç adamı görünce sendeledi. Elindeki çay tepsisi hafifçe sallandı, tepsinin içindeki bardaklar boş olduğu için ileri geri hareket edip şıngırtılı ses çıkardılar. Önünde duran adam da ne olduğunu anlayamamış Esma'ya yol vermek için önünden bir iki adım geriye çekilmişti. Bu sırada muhabbete dalan Fatih ve Levent bardakların sesini duyunca genç kızın olduğu yöne yani kapı tarafına yönelttiler ilgilerini. Fatih ani bir hareketle ayağa kalkıp adamlara " Buyurun? " diye seslenmişti sorgular gibi, ellerini iki yana açarak. Esma kaçar gibi – gibisi biraz fazla olabilir- adamların arasından süzülüp kapıdan çıkmıştı.

" Avukat Fatih Küçük' ü arıyoruz." Dedi adamlardan biri, tok sesi sorusuna sert bir ifade katmıştı.

" Buyurun benim. Size nasıl yardımcı olabilirim?" Fatih' in biraz önceki endişe ve hiddetinin yerine, Esma'nın çıktığını görünce, daha ılımlı bir yaklaşım gelmişti.

" Biz Hancıoğlu Holding' ten geliyoruz. Sana bir mesajımız var."

Fatih adamların ne diyeceğini önceden tahmin etse de bozuntuya vermedi. Levent ne olduğunu anlayamamış şaşkınca önünde sergilenen tiyatroyu seyrediyordu. Fatih devam edin dercesine el işareti yaptı adamlara.

" Daha önce de seni uyardık. Boş işlerle uğraşmaktan vazgeç. Davayı geri al, pişman olursun yoksa."

Karşısındaki adamın soğuk ve net tavrına karşılık Fatih hiddetlenerek kabarmıştı. " Ben de size daha önce söylediğim gibi ben bir hukukçuyum ve müvekkilimin hakkını savunmaktan beni hiçbir güç alıkoyamaz. Sizi gönderen patronlarınıza da sözlerimi böyle iletin. Yaktığı canların hesabı elbet sorulacak adaletin huzurunda." Fatih'in cümlelerini kurarken kendini kastığı ve sinirini bastırmaya çalıştığı, gerilen vücudundan ve yumruk yaptığı ellerinden belli oluyordu.  Karşısında konuşan adam pişkin, serinkanlı ve duygusuz halinden ödün vermeden devam etti. Bu hali adamın daha da tehditkâr görünmesine neden oluyordu.

Elif'in Mim Durağı - Kitap Oldu Where stories live. Discover now