Bölüm 43 - Yeni Sezon

13.2K 1.2K 150
                                    

selamun aleykum dostlar

benim tatil erken bitti :) sizden daha fazla ayrı kalamadım. ve kaldığımız yerden devam etmek için hemencecik geri döndüm.

umarım beni özlemişsinizdir :)))

keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur inşaAllah..

bu arada face grubumuza gelmez isterseniz diye adresi şuraya bir yere koyuyorum ola ki davetime icabet edip gelen dostlar olur diye her zaman beklerim ;) ---> https://www.facebook.com/groups/sennurkasaromanlari


selam ve dua ile kalın..

Allaha emanet olun...


****************


       

Mustafa İstanbul trafiğinin üzerine geldiğini ve hastaneye ulaşmaması için son gücüyle çaba sarf ettiğini düşünmeye başlamıştı. Adama asırlar gibi gelen kalp yorucu dakikaları milim milim ilerleyen bu ağaçsız yol üzerinde harcamıştı sanki. Oysa biran önce yetimine ulaşmak ve ne halde olduğunu öğrenmek istiyordu adam tüm hücreleri ile.

Elif'in telefonundan kendisini arayan polis ile konuştuğundan beri bedeni dünyadaydı ama ruhu azap âleminde asılı kalmıştı sanki adamın. Aklından geçerken zalimce canını yakan bin bir türlü düşünce kalbine çöküyordu puslu ve yapışkan lanetli bir sis gibi. Sanki aynı acıyla tekrar sınanıyor, aynı yaradan tekrar kanıyor ve aynı yerden tekrar kırılıyordu hayalleri.

Bir balık olduğu zamanlarda denizini kaybederken de yaşamıştı aynı benzer, ruhunda kekremsi ve zehirli bir tat bırakan acıyı. Ama denize olan sevgisi Elif'e karşı olan hislerinden çok farklıydı. Denizi kör, cahil bir tutkuyla, sadece bedeni ile sevmişti adam. Parlak, değerli ve eşsiz bir maden gibi adamın gözlerini ışıldatmıştı deniz. Ona sahip olmak istemişti, hiç düşünmeden, umarsızca ve hatta umursamazca bir bencillikle.  Aklı olmayan sadece tutkusunun akıntısına kapılmış bir şekilde bilinçsizce hareket eden bir balıktı o zamanlar ne de olsa.

Elif'e olan sevgisi ise ruhunu besleyen ilahi bir kaynaktan geliyordu şifalı bir ırmak gibi. Değerli bir madene sahip olmak ister gibi değildi dünyada eşi benzeri olmayan, kırılgan bir porseleni koruyup kollar gibi, kadim zamanlardan kalma kutsal bir Mushaf'a dokunur gibi seviyordu adam karısını. Güzel olduğu için değil güzel olanı hatırlattığı için, tutku ile değil kızgın kordan küle dönen sonra o küllerden yeniden doğan Anka kuşu misali bir kalp ile seviyordu. Şimdi küllerine hasret olan kalbi can çekişiyordu göğüs kafesinin içinde, avcısına yakalanmış yaralı bir ceylan gibi.

" Bu telefonun sahibi bayan." Demişti telefondaki polise ait ses. " Bir trafik kazası geçirdi. Şuanda hastanedeyiz. Durumunu buraya gelince öğrenebilirsiniz." Sesinden bir ipucu yakalamaya çalıştı Mustafa ama adam resmi ve sıradan bir konuyu açıklar gibi soğuk ve netti. Acının sahibi olmadan aşina olmanın verdiği bir ruhsuzluk hâkimdi sesine. " Tamam, ben hemen geliyorum." Diyebildi ancak Mustafa. Başka ne diyeceğini bilememişti zaten. Kalbi sıkışmıştı sanki hastane yolunda ilerlerken gördüğü tek şey karanlık ve buğulu dağınık bir sis yığınıydı.

Mim durağıydı adam elifinin. Onda kalması gerekiyordu. Orda durması gerekiyordu. Hiçbir yere gitmemesi, onu bırakmaması gerekiyordu. Hayat alfabesinin tecvidi buydu.

Ama bir yandan da Allah vardı. Amenna! Allah yazmışsa boyun kıldan inceydi. Amenna! İmtihanı kazanmak kaybetmekten geçiyorsa eğer isyan etmek, gönül koymak yakışmazdı gönlün asıl sahibine. Amenna ve sadakna!

Yine aynı boşluğa düşüp ruhunu o boşluğa esir etmek istemiyordu Mustafa. Şimdi dört yanı ruhunu kemiren kaygı ve endişe yangınları ile çevriliyken içinde cılız da olsa bir teselli yükseliyordu. Kederinden değil kaderinden emin ol ey Mustafa! Kaderi yazan ne güzel yazar hâlbuki inanana!

Elif'in Mim Durağı - Kitap Oldu Where stories live. Discover now