Bölüm 53 - İçimiz Hep Bir Hoşçakal Ülkesi

12K 1.1K 108
                                    

Selamun aleykum arkadaşlar

şimdi bu bölümü kısa ama çabuk gelen bir bölüm olarak değerlendirin bence (: son zamanlardaki performansımla ilgili kendimi de tebrik etmek istiyorum ayrıca :P

umarım bu ramazanın uhreviyatı ruhunuzu sarar. ahiretteki derecenizin artacağı dolu dolu, bereketli ve huzurlu bir ramazan geçirirsiniz inşaAllah.. Ruhunuzu ve imanını arındıracak ibadetlerle meşgul olduğunuz bir ay olsun..

keyifli okumalar..

selam ve dua ile kalın..

*****





Genç adam huzursuz hareketlerle önündeki çayı karıştırıyordu son on dakikadır. Söylemek isteyip içinde beklettiği o kadar söz vardı ki; nereden başlayacağını bilemiyordu. Eteğinden çekiştirip diline taşımaya çalıştığı bütün kelimeler zihninin kuytu köşelerine kaçıp saklanıyorlardı sanki.

Bu elit kafedeki cam kenarında, denize nazır manzaralı bir masaya oturduklarından beri kesik kesik aldığı nefesini burnundan solur gibi bir defada ciğerlerinden boşalttı adam. Artık şehirlerini yakan bütün yağmurlar dudaklarından dökülüp etrafa saçılacaktı bugün. Ya yine ıslanacaktı o yağmurda ya da bir damlaya hasret kalacaktı şehirleri. " Ben... Özür dilerim." Diyebildi ancak. Ne diyecekti ki? Yaptığı onca saçma sapan şeyden sonra özür o kadar kuru, o kadar duru bir sözdü ki; taşıdığı anlama ihanet ediyor gibiydi.

" Neden? Beni zorla kaçırıp bir eve hapsettiğin için mi? Yoksa hiç alakası olmayan birini karşıma getirip sırf o bencil hırsının geçmesi için beni rezil etmeye çalıştığın için mi?" dedi Betül küstahlıktan çok uzak duygusuz bir ifade ile. Sinirden sıktığı çenesi ile hoyrat cümleler kurmaya müsait dilini zapt etmeye çabalıyordu. İçinde nefes almasını bile zorlaştıracak kadar çok yer kaplayan kırgınlıkları vardı. Ama bunlar Poyraz'a karşı değildi ne yazık ki!

Poyraz'ın omuzları iyice düştü. Haklıydı genç kız ne de olsa. " Evet onlar da var." Dedi yılgın bir sesle. " Ama daha önemli şeyler de var. Ömrümün son yedi yılını seni dinlemeyi kabul etmeden, kafamda kurduğum senaryolardan yola çıkarak senden nefret ederek geçirdiğim için, zaten acıyan canını bir de ben yaktığım ve akıttığın gözyaşlarının sebebi olduğum için, kaybettiğimiz onca zaman için ve yaşadığın bütün kötü anlar için." Dedi hüzünlü bir sesle. Çayından bir yudum aldı. İçini kurutmuştu bu bayat, nemli ve pişmanlıkla serf edilen kelimeler.

Betül adamın bekleyişiyle geçen kısa sürede sessizliğini bozmadı. Sustu. Suskunluğu sivri bir ok gibi batıyordu adamın kalbine. Bu aşkın Tüm siperlerinde yenildiği gibi bu muharebede de mağlup oluyordu genç adam. Dayanamadı ruhunu delip gecen sessiz dakikaların ıstırabına.

" Ben bunca zaman senden nefret etmeye çabalarken aslında tek yaptığım bir yerlere koyup sığdıramadığım o sevgimi içimde bastırmakmış. Seni unutamamamın nedeni sana olan kinim değilmiş. Asıl canımı yakan sürekli kanırttığım yaralarımmış. Ve onların hepsini ben kendim açmışım senin hiç suçun yokmuş aslında!" adamın sesindeki acizlik genç kızın kalbini geçip şehirlerindeki dağları titretiyordu. Ne çok beklemişti bu sözleri duymak için. Necip Fazıl'ın dizeleri takıldı Betül'ün zihninde bir süre; " Geçti istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni, bırak vehmimde gölgeni, gelme, artık neye yarar?"

Yıllardır özlemle beklediği bu pişmanlık kokan, gönlüne dokunması gereken sözlerin kalbine hiç tesir etmemesi normal miydi? Ne sevinmişti karşısındaki adamın dudaklarından mahcupça dökülen itiraflarına ne de üzülmüştü giden zamanına. Belki hissizleşmişti artık, yaşadığı debdebeli günlerden sonra iyice yorulan kalbi. Şimdi, şu anda, yaşamak için içinde kalan heves bir balığın takıldığı ağdan kurtulmak için çırpınışı kadar boş bir hevesti. Soğuktu ruhu. Boş bir koridor kadar karanlık ve ıssızdı. Bereketsiz ve çoraktı. Hasta ve yorgundu.

Elif'in Mim Durağı - Kitap Oldu Where stories live. Discover now