Bölüm 17 - Düşler Sokağı

19.4K 1.2K 22
                                    

Esma da o sabah alarmın sesiyle uyandı. İki sabahtır yumuşak ve sıcak bir elin saçını okşayarak uyandırmasının özlemini çekiyordu. Kim bilir, belki bu yüzden yataktan çıkmak da hiç içinden gelmiyordu. Zoraki de olsa sıcacık ve yumuşacık yatağından oflaya puflaya kalktı. Elini yüzünü yıkayıp abdest aldıktan sonra kızları uyandırdı. Zehra biraz söylenerek Betül ise huşu içinde namazlarını kılıp seccadeden hiç sapmadan yataklarına geri döndüler. Esma mutfağa geçip kendisine kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya başladı. Sabahın bu kör saatinde iştahı pek de yerinde olmuyordu aslında. Boğazına yapışarak inmemeye inat eden taş sertliğindeki lokmaları çay ile midesine doğru iteklemeye çalışıyordu. Midesinin bir kısmı öğlene kadar idare edecek şekilde dolunca masadan kalktı. Elif'in odasının önünden geçerken dayanamayıp kapısın araladı ve sanki orda birini görecekmiş gibi yatağını kontrol etti. Elif hasta olup odasında yattığı zamanlarda bile onu özler kendisini yalnız hissederdi Esma. Bu yatağı böyle boş görmek kalbini daraltıyordu. Kızlar Elif'in yokluğunu bu kadar çabuk ve bu kadar dehşetli bir şekilde hissedeceklerini kestirememişlerdi. Derin bir nefes çekip kapıyı kapattı, gözleri nemlenmiş burnu sızlamıştı. Aklındaki konuyu değiştirmek için hemen odasına gidip geceden hazırladığı kıyafetleri dolaptan çıkardı. Hardal sarısı düz, desensiz tuniğinin üzerine siyah yeleğini ve altına da siyah bol pantolonunu giydi. Betül'ün çekmecesinden çift renkli hardal/siyah şalını alırken sinsice gülüyordu. Odadan çıkarken aynada kendisine baktı kıyafeti güzel olmuştu ama suratı asıktı, gülmeye mecali mi kalmamıştı. Mutsuz olduğu zamanlarda aynada kendisini daha bir çirkin görüyordu. Donuk, ruhsuz ve çirkin bir ifadesi vardı. Oysa neşeliyken ten rengi bile daha bir pembe daha bir güzel oluyordu sanki. İlk günlerdeki hevesle gitmiyordu artık işe. Fatih onu ayak işleri için kullanıyordu. Genellikle o mahkemede oluyor Esma büroyu bekliyordu. Zaten Fatih Bey(!) mahkemede olmadığı zamanlarda da yüzü mahkeme duvarı gibi oluyordu. Esma bazen kendisini istenmeyen bir tüy gibi hissediyordu, tıpkı çocuk esirgemede hissettiği gibi, belki biraz daha yumuşak haliyle ama çok yakın bir duyguydu ikisi. Gerçi o istenmeyen tüy ise Fatih için, Levent de kıl dönmesi olabilirdi ancak. Levent'i Esma'nın yanında ne zaman görse yüzü daha da düşüyor ve hırsını –genellikle- Esma'dan çıkartıyordu. Yine de nadir zamanlarda geçirdikleri hoş dakikaların hatırı vardı genç kızın kalbinde. Bir zamanlar aynı gökyüzüne bakmakla yetinirken şimdi aynı odanın oksijeninin tüketiyorlardı beraber. Bir zamanlar her kapı çalınışında acaba Fatih midir diye heyecan yaparken artık sabahları güne beraber başlıyorlardı neredeyse. Fatih asık suratı ve börekleri ile beraber, ama olsun. Esma erkeklerden çok daha kötü muameleler görmeye alışık olduğu için Fatih'in davranışlarını umursamıyordu, her ne kadar kalbine diken gibi batsa da bazı hareketler. Keşke umurunda olabilseydi o zaman olmayacak bir hayalin esaretinden kurtulurdu bir nebze de olsa. Umudundan hevesinden bir parça alıp koparabilseydi keşke ama kalbine yapışık bir duyguydu bu. Vazgeçmek için çok geç kalmıştı ya da daha çok erkendi, keşke bunu bilseydi. Her şerde bir hayır vardı elbette. Allah'ım şerlere sığdırdığın hayrına talibim, kalbime doğru yolu buldur..

Kalp ve vicdan muhasebesi yaptığı nerdeyse bir saatlik yarı uykulu bir İstanbul yolculuğundan sonra iş yerine ulaştı. Büroya erken gelmişti. Önce camları açtı içerisi havalansın diye. Fatih'in masasını düzeltti, tozunu aldı ve patronunun pek önemsemediği ya da fark bile etmediği küçük dokunuşlar yaptı. Vazodaki solmuş çiçekleri canlısı ile değiştirdi, notlarını düzeltti. Masanın çekmecesine ilk maaşı ile aldığı yeni kalemi koydu, yüz yüzeyken vermeye cesareti kalmamıştı artık. Odanın yerlerini silip büroyu temizledi. İçerisi ilk geldiği güne nazaran daha ferah, derli toplu ve temiz görünüyordu.

İşlerini bitirip masasına geçtiğinde, Fatih henüz uykusundan ayılamamanın verdiği muşmula satan yüz ifadesi ile içeri girdi. Her sabah olduğu gibi, içeri girince, Esmanın masasına doğru başını çevirip kızı görünce irkildi "Günaydın." Dedi soğuk ve mesafeli bir şekilde. Esma o andan itibaren kendisini odadaki kaktüs saksısı ile bir hissediyordu. Aceleyle kalkıp sabah kahvesini getirmek için odadan çıktı. Büyük bir ihtimalle Fatih Bey(!) kızın odadan çıktığını önemsemiyordu o anlarda. Kahveyi getirince kuru bir teşekkür ve isteksizce yapılan börek ikramı teklifi ile ödüllendirildi. Bir seferinde ikram ettiği böreklerden almayan Esma'ya " neden almıyorsun kilo almaktan mı korkuyorsun diyet mi yapıyorsun yoksa sen de aptal yaşıtların gibi." Demişti. Esma bu cümleyi " çok zayıfsın boş ver yaşıtların aptal sen ye kilo almazsın" olarak çevirmişti kendi kafasında. O sabah aldığı kuru teşekkürü de kalbinin bir köşesinde biriktirdiği çeyizlik anılarının yanına iliştirmişti yine.

Elif'in Mim Durağı - Kitap Oldu Where stories live. Discover now