Bölüm 15 - Vuslat

20.9K 1.4K 60
                                    

yazarından nottur : bu bölümle ilgili duygu düşünce ve önerilerinizi merakla bekliyorum.

selam ve dua ile..

keyifli okumalar.

...........................

Yemeğin hemen ardından konukların büyük bir kısmı evlerine dağılmıştı. Geriye kızlar ve Fatih kalmıştı. Fatih kızları alıp evlerine götürürken Elif ve Mustafa da kendi evlerine doğru yola çıkmışlardı. Kendi evleri, yuvaları.. Hayatlarında açılan yeni sayfanın ilk harflerini işliyorlardı ömürlerine. Elif kızlardan ayrılmanın verdiği garip bir hüzün yaşıyordu. Bir yanı eksilmiş gibiydi ve eksik başka bir yanı tamamlanmış gibi. Hep beklediği hayır kapısının önünde durmuştu da içeri adım atmaya cesareti yoktu. Bir adım atsa kapının ardında onu bekleyen boşluğa düşüp kaybolacaktı sanki. Ama Rabbi ona kanat vermez miydi düşerse? Her tökezlediğinde tutunacak bir dal göndermişti Elif'e. Şimdi de bir çınar ağacı vardı sırtını dayayacağı. Heybetiyle güven varlığıyla huzur veren bir çınar. Neden korkuyordu o zaman bu kadar? Hep bir imtihan olacaktı; kural buydu. Yeri gelince şükredecek yeri gelince de sabredecekti başına gelenlere. Bunlar yaşamın ve imanın döngüsüydü Elif'e göre. Şimdi şükrediyordu evet, ama sabır gününün telaşı vardı gönlünde. Bir çocuğun yeni oyuncağına kıyamaması gibi o da -kendince- sakınıyordu mutluluğunu.

Arabada giderken Mustafa'ya baktı uzun uzun. Bir ömür seyretmeye doymayacağı adama baktı. Artık vitrinden alamayacağı bir elbiseyi seyreden genç kız gibi bakmıyordu. Kaçamak değildi bakışları. Varlığını içine sindire sindire bakıyordu ömrünün mim durağına. İçinden bir şiir geçti o anda.

Güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem:

Eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş

Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş

Keşke biraz ölmesem. (i.tenekeci)

Mustafa heyecanlıydı. İlk defa söyleyecek bir şey bulamıyordu. İlk defa ağlamakla gülmek arasında seçim yapamıyordu. Mutluluktan hüngür hüngür ağlamak geliyordu içinden. Üzgün değildi. Rabbi ona can yoldaşı göndermişti. Yıllardır kendini karanlığa kapattığı kapılarından ışık sızmıştı. Işık değil gökkuşağıydı belki de.

Son yıllarda hiç bilmediği güzel bir yola girmişti. Ve bu yolda yalpalayarak ve düşe kalka ilerlemişti şimdiye kadar ama şimdi ona destek olacak bir yareni vardı, bir yol arkadaşı. Gönlüne varlığıyla huzur yayan bir hira dinginliğiydi Elif'in gözlerinde kaybolurken hissettiği. Elif.. Artık mahremiydi. Acılarını sahiplenip sevinçlerinin müsebbibi olmak istediği yetimi.. Aynı anda hem masum hem mahcup olmanın en çok yakıştığı insan.. Duru berrak bir su gibi girmişti Mustafa'nın hayatına. Su gibi aziz, su gibi temiz, su gibi ilaçtı onun için. Nefessiz kaldığı şu ahir dünyada yüzünü okşayan ılık bir meltem esintisiydi. Beraber keşfedeceklerdi bu yolun girinti ve çıkıntılarını. Ne mutlu ki Rabbi Mustafa'yı unutmamıştı ve terk etmemişti. Ona huzur veren bir arkadaş, kalbini teskin eden bir yaren, saçının telini kendisinden bile sakınacağı bir emanet göndermişti.  Yetiminin yaralı gönlünü kendi yaralı kalbi ile iyileştirecekti. Birbirlerinin virane şehirlerine yıkılmaz köprüler kuracaklar ve hicret edeceklerdi. Kendi şehrinden yetiminin şehrine hicreti bir niyetle başlamış olsa da bugün o köprülerin ilk adımını atıyorlardı.

Yol boyunca acemi aşıklar gibiydiler. Havadan sudan konuşarak günün odak konusunu konuşmaktan kaçınıyorlardı. Nikahla ilgili, kızlarla ilgili konuları konuştular yol boyunca. Güzel bir gün olmuştu onlar için. Mustafa'ya göre biraz sönük geçse de Elif'in içine sinmişti.

Elif'in Mim Durağı - Kitap Oldu Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ