2 - " Kaçış "

33.8K 1.4K 51
                                    

Kurtulmuştuk ama asıl uğraş şimdi başlıyordu. Üvey babam olacak o adam gitmeme asla izin vermezdi. Neden izin versin ki ? Liseyi bile okumamı istememişti. Onun yüzünden okul çıkışları hep burada çalıştım. Aslında şikayetçi değildim bundan. Eğer akşamları evde vakit geçirseydim büyük ihtimal kafayı yerdim. Üvey babam olacak adamın da büyük ihtimalle dayağına maruz kalırdım. Evde olduğum zaman yeterince bahane bulup dövmeye kalkıyordu zaten. Tabi ben her seferinde karşı geldiğim için daha fazla öfkeleniyor ve o öfkesini ya benden ya da annemden çıkarıyordu. Annemden çıkardığı zaman onun canı yanmasın diye uysallaşmak ve bütün dayağı üstlenmek zorunda kalıyordum. Dayak yemek umrumda değildi. Annemin canı yanmasın bana yeterdi.

"Asma suratını" diyen İrem'e baktım. Oğuz işi olduğu için bizi evlerimize bırakmadan gitmişti ama giderken de bizi sıkı sıkı tembihlemişti. Evimize vardığımızda ona mutlaka haber verecektik.

"Bundan sonrası daha zor benim için" dedim derin bir nefes alarak. Hem o evden çıkmak istiyor hem de annemi o adamla yalnız bırakmak istemiyordum. Bir de kayıt için o evden çıkmanın bir yolunu bulmalıydım.

"Atlatacaksın. Atlattıktan sonra her şey daha güzel olacak. Bak görürsün" dedi koluma girerek. Her zaman bana destek olurdu ve cesaretlendirirdi. Onun da benden pek bir farkı yoktu aslında. Teyzesi ve eniştesiyle birlikte yaşıyordu ailesi öldüğü için. Bildiğim kadarıyla eniştesi alkolikti ama dayak gibi bir huyu yoktu. Belki de İrem eniştesi içtiği zaman gözüne görünmediği için dayağını tatmamıştı. Ya da... Bana anlatmıyordu. O her şeyi içine atardı ve sık sık ağlardı. Bense... ağlamazdım. Ağlayamazdım. Babam bizi bırakıp gittiğinde bile ağlamamıştım.
Ben dik başlıydım İrem duygusal. Sanırım aramızda en normalimiz Oğuz'du.

"Kayıt için evden çıkabilirsem çaktırmadan, yerleşmeye gitmek için çıktığımda anlasa da olur. O zaman geri dönmeyeceğim."

"Bende de durumlar pek farklı sayılmaz" dedi burukça gülümseyerek. Yol ayrımına geldiğimizde sıkıca sarıldık birbirimize destek olmak için. Ayrıldığımızda hep yaptığımız gibi yumruklarımızı tokuşturduk. Bu üçümüzün arasındaki 'arkandayım' anlamına gelen bir işaretti.
Ona el sallayarak evin olduğu sokağa doğru yola koyuldum. Yaz tatili olduğu için vardıyalı çalışıyorduk ve hava henüz kararmamıştı. Eve gitmek istemiyordum ama yapacağım başka bir şey de yoktu.
Az kaldı dedim kendi kendime. Üniversite 1 ay sonra açılacaktı ve ben o pislik heriften kurtulacaktım.
Evin önüne geldiğimde sessizlik beni ürkütmüştü. Genelde fırtına öncesi sessizlik olurdu bu. Sessiz başlayan gece büyük bir kavgayla sonlanırdı.
Anahtarı deliğe yerleştirip kapıyı açtım. İçeriye göz attığımda mutfaktan gelen ışıkla annemin yemek hazırladığını anladım. Ayrıca mis gibi de yemek kokuyordu.
Anahtarımı anahtarlığa çantamı da askıya asıp mutfağın yolunu tuttuğumda annem ocağın başında yemeği karıştırıyordu.
Sinsice gülümseyerek arkasından sessizce yaklaştım ve kollarıyla beline sıkıca sarıldım. Ufak bir çığlıkla yerinde sıçradı. Arkasına bakıp beni gördüğünde rahatlamayla derin bir nefes aldı.

"Ah deli kız ! Öldürecek misin beni ?"
Yanağına sulu bir öpücük kondurdum.
"Olur mu sultanım ? Sen lazımsın bana."
Gülerek yemeği karıştırmaya geri döndü. "Oyalama da yardım et bana."
Gülerek tabaklara yönelirken keşke hep böyle olsak dedim içimden. Sadece ikimizin olduğu bir ev. Ne kadar da güzel yaşardık.
Güzel hayallerim bir kapı sesiyle cam gibi parçalara ayrıldı.
"Sevda !"
İşte başlıyoruz.
Annem elini apar topar üzerindeki önlüğe silip mutfaktan çıktı.
"Geldim Nejat ! Hoşgeldin."
Gözlerimi devirip tabakları masaya yerleştirdim.
"Yemek hazır mı ?"
Tam bir öküz. Yüzümü buruşturup kalan malzemeleri de sofraya yerleştirdim.
"5 dakikaya hazır olur. Sen geç."
Annem telaşla mutfağa girerken o üvey gereksizinin lavaboya gittiğini anlamıştım.
"Kuzum acele et. Kızmasın baban."
"O benim babam değil" dedim dişlerimin arasından. Ters bir bakış atmayı da ihmal etmemiştim. Tamam babam olacak insan da iyi biri değildi ama bu üvey kesinlikle babam olmayı haketmiyordu.
"Yavrum sessiz ol. Duyarsa yine olay çıkartır."
Gözlerimi devirip salatayı da sofraya koyduğumda yerime oturdum.
"Sana güzel bir haber verecektim ama bütün hevesim içerideki öküz yüzünden kaçtı."
Annem telaşla kapıya göz atıp bana döndü.
"Yavrum duyacak. Deme şöyle. Ne güzel haber vereceksin söyle bakayım."
Hevesle karşımdaki sandalyeye oturduğunda tam ağzımı açmıştım ki konuşamadan geri kapattım.
"Ne haberi vereceksin kız ?"
Bana kısa bir bakış atıp çaprazıma oturdu.
"Hiç. Hiç bir şey" diye geveleyip masadan kalktım ve tabaklara çorba koymaya başladım.
"Yine neler karıştırıyorsun sen ?"
Daha önce ne karıştırmıştım acaba ? Bu üvey gereksizi cevap vererek susturamayacağımı anladığımda sessiz kalmayı tercih ettim. Kendi çorbamı da koyup masaya oturdum ve sessizce yemeye başladım.
Ama illa yemeği burnumuzdan getirecekti.
Sertçe yumruğu masaya vurduğunda ben alışkın olduğum için tepki vermemiş gözlerimi kaldırıp sinirli yüzüne bakmıştım ama annem, zavallım yerinden sıçramıştı.
"Bu evde sorularım cevapsız kalırsa ne olur siz çok iyi biliyorsunuz ! Şimdi bana neler karıştırdığını anlatacaksın."
Gayet sakin bir tavırla kaşığımı masaya bırakıp arkama yaslandım ve öfkeli yüzüne bakıp sakince cevap verdim.
"Ne olurmuş soruların cevapsız kalırsa ?"
Öfkesi öyle bir hal aldı ki gözlerinden sanki alevler çıkacaktı. Çenemi tutamıyordum bir türlü ama susunca da dövüyordu sonuçta.
Birden ayağa kalktığında sandalyesi devrilmişti. Annem korku dolu gözlerle sessizce ne yapacağına bakıyordu.
"Sen beni sınıyor musun sürtük ?! Senin canın dayak mı istiyor ?!"
Saçlarıma öyle bir yapıştı ki acıyla esaslı bir çığlık atıp elinden kurtulmaya çalıştım. Annemin koluna yapıştığını görmüştüm göz ucuyla.
"Yalvarırım bırak kızımı. Ne olursun."
"Çekil sende şurdan !"
Annemi kolundan silkip beni saçımdan çekerek mutfaktan çıkarırken kafa derimin yırtıldığını sanmıştım. Tırnaklarımı ellerine geçirmiştim ama benim canım acımıştı o ellerini çekmemişti.
Salona girdiğimizde beni sertçe yere ittiğinde kaşımın yanı sehpanın kenarına çarptı. Acıyla yüzümü buruştururken yüzüne baktım.
"Şimdi bana her şeyi anlatıyorsun küçük sürtük" dedikten sonra esaslı bir tokat indirdi yüzüme. Başım yere düşerken saçlarım da onu takip edip yüzümü örtmüştü.
Saçlarımdan tutarak başımı kaldırırken annemin tekrar koluna yapıştığını gördüm.
"Nejat bırak ne olur."
"Sana çekil şurdan dedim. Alırım ayağımın altına" diyip sertçe annemi ittirďiğinde annem dengesini sağlayamayıp yere düştü ve ağlamaya başladı. Annemi böyle görmek canımı yaktı. Ona bir şey yapmasın diye tepki vermiyordum ama annemi düşürmesi sabrımı taşırmıştı.
Saçlarım hala elindeyken ayağa kalktım ve tam iki bacağının arasına tekmemi indirdim.
O acıyla, saçlarımı bıraktı ve eli bacak arasına giderken inleyerek yere çöktü.
"Anneme dokunma demiştim orospu çocuğu."
Hemen annemin yanına gidip onu ayağa kaldırdım ve akan yaşlarını elimle sildim. Onun gözünden akan her yaş benim canımı yakıyordu.

"Annem iyi misin ? Sen yukarı çık ben halledeceğim."
"Kuzum" dedi yanağımı okşarken. Kıyamadım. "Seni nasıl bırakırım ona."
"Seni orospu!" Diyen sesini duymamla başımın geriye düşmesi bir oldu. Yine saçıma asılmıştı hayvan!
"Sen ne yaptın az önce ?!"
Beni yere fırlattığında hemen arkasından tokatı da yapıştırmıştı. Dudağımdan ve kaşımdan akan sıvıyı hissetsem de annemin hıçkırıkları daha çok canımı yakmıştı. Keşke beni böyle görmeseydi. Ona yukarı çıkmasını söylemiştim.
Tekrar saçımdan çekildiğimde ettiği hakaretleri duymuyordum artık. Beynim uğulduyordu. Bu sefer farklı bir köşeye fırlatmıştı ve ben televizyon ünitesine çarpmaktan son anda kurtulmuştum.
Sonra bir şey oldu. Ünitenin altında siyah metal bir şey gördüm. Elim benden bağımsız ona gitti ve sıkıca kavradı. Elimi kendime çektiğimde tuttuğum silahın namlusu Nejat itine dönüktü.
Silahı elimde gördüğü an tokat atmak için kalkan eli dondu. Kireç gibi olmuş bir yüzle baktı yüzüme.
Ağzımdaki kanı tükürüp yavaşça kalktım yerden. Dengemi sağlamakta zorlanmıştım.
"Kızım onu bırak."
Komik bir espri yapmış gibi güldüm.
"Kızım mı ? Bak sen şu metal parçasına. Dinsiz birini imana getirir. Az önce sürtük diyordun şimdi kızın mı oldum ?"
Ellerini kaldırırken temkinliydi. Annemse bembeyaz bir suratla elimdekine tepkisizce bakıyordu.
"Hata ettim. Ver onu bana da konuşalım."
"Konuşmak için biraz geç kalmadın mı Nejat bey ? Dövmeden önce de konuşmak diye bir eylem kullanılıyordu."

Yutkunurken ne kadar korktuğunu görebiliyordum. Bu silah da onun olmalıydı. Bir de evde mi saklıyordu ? Bu evden hemen kurtulsak iyi olacaktı. Evde silah saklayan bir adamın yarın bizi vurmayacağının garantisi yoktu.
"Şimdi biz bu evden gidiyoruz. Ve sen uslu uslu duruyorsun Nejat bey."
"Hiç bir yere..." diyerek üzerime geldiğinde silahı tutuşumu sıklaştırdım.
"Dur orada. Acımam tek kurşunla işini bitiririm."
"Tamam. Sakin ol. Duruyorum bak" derken ellerini kaldırmıştı. Bu haline gülesim gelmişti. Onu bu şekilde parmağımda oynatacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.
"Anne yanına lazım olacak şeyleri al. Gidiyoruz."
"Kızım..." diyen anneme baktım. Yüzünde çaresizlik vardı. Afalladım bir an.
"Anne... Niye duruyorsun ?"
"Kızım..." dedi hıçkırırken. "Ben gelemem."
Dehşet bir ifadeyle yüzüne bakarken göz ucuyla da Nejat itini kontrol ettim.
"Ne saçmalıyorsun sen ? Bu bizim son şansımız. Kurtuluşumuz" dedim yalvarırcasına. Şimdi vazgeçersem beni eve hapis ederdi biliyordum. Sadece beni değil annemi de hapis ederdi. Sadece hapis etse iyi. Sabaha kadar döve döve öldürürdü ikimizi de.
"Kızım ben gelemem" dedi bir kez daha hıçkırırken. Omuzlarım düştü. Bunu beklemiyordum işte. Bu adamla kalmak istediğine inanamıyordum. Ben ona kurtuluşu sunuyordum ama o bu işkenceyi mi tercih ediyordu ?
"Neden anne?" Dedim hayal kırıklığıyla. "Sorun paraysa ben ikimize bakarım."
Annem başını önüne eğdiğinde gelmeyeceğini anlamıştım. Büyük bir hayal kırıklığı çığ gibi düşmüştü üzerime. Anneme takılı kaldı gözlerim. Bunu yapmak zorunda değildi. Burada kalmak zorunda değildi. Korkusunun nedenini anlıyordum ama burada yaşamak korktuğu şeylerden daha kötüydü farkında değil miydi ?
Bakışlarım Nejat'ı bulurken o ise temkinli ve korkak bir şekilde ne yapacağıma bakıyordu. Geri geri yürürken askıdan çantamı aldım.
Gerekli olan her şeyim onun içindeydi. Bir yıldır biriktirdiğim paramı da neyseki bu herif yüzünden yanımda taşıyordum.
"Gidiyorum" dedim Nejat'a bakarak. Daha çok bunu anneme söylemiştim. Bir umut belki benimle gelir diye. Ama o sessiz kalmayı tercih etti.
Derin bir nefes alıp kapıyı açtım ve çıkmadan anneme son sözlerimi söyledim.

"Seni kurtaracağım anne. Yemin ederim. Seni almak için geri geleceğim."

DENİZ KIZI  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin