Bölüm 33

5.2K 449 16
                                    



Beynim kendi ekseni etrafında hızla dönüyordu sanki, ne yapacağımıza buradan nasıl çıkacağımıza dair zerre fikrim yoktu. Sedat benden daha boş bakıyordu elimizde, belimizde, ceplerimizde silah vardı ama üç beş adam indirirdik ancak, biz onları indirinceye kadar onlar bizi delikli peynire çevirirlerdi zaten. Ne kadar süre bakıştık bilmiyorum, öylece duruyorduk. ilk konuşan Kemal oldu;

" silahlarınızı yere bırakın dememe gerek yok sanırım" dedi mide bulandırıcı şekilde sırıtarak. Sedat aynı sırıtışla
" iyiydik böyle" dedi ama bir taraftan da silahını yere bırakmayı ihmal etmemişti. Benim elimde hala silah vardı ama ne onlara doğrultuyordum nede yere bırakıyordum. Kemal
"Sende güzelim, hadi artık elindekiyle vedalaş" dedi.

Aslında en başından beri elimdekinin bile farkında değildim tek odaklandığım karşımda ki küçük orduyu nasıl geçeceğimdi. Elimde ki silahı Kemal'in ayağının dibine attım. Hiçte kibar olmayacak şekilde hem de. Kemal kafasını sallayarak, başını ayağının dibinde ki silahtan kaldırıp bana baktı

"Sakin ol, akıllı durursan sana zarar vermeyeceğim" dedi. Ben sadece gözlerine bakıyordum, tek kelime etmeden. Tek amacım şu an kafasından geçenleri anlayabilmekti sadece. Kemal bana ben ona dik dik bakarken Engin eğilip Kemal'in kulağına bir şey fısıldadı. Kemal bize dönüp parmağıyla bizi işaret ederek " siz, ikiniz üzerinizde ki diğer silahları da çıkarın" dedi.

Ben hala sessizdim ve biliyorum ki şu an benim sessiz olmam herkesi gıcık ediyordu. Sedat "Engin bunun için de senden alacağım olsun, bunu unutma olur mu?" dedi. ikimiz de Kemal'in tekrar bize emirler yağdırmasına fırsat vermeden üzerimizde ki silahları yere bıraktık.

Hala kafam da bir çözüm yolu bulamamıştım. Sedat ta bir şey yapacak gibi durmuyordu. Kemal bana doğru yaklaşıp tam önümde durdu, yüzüme düşen saçlarımı Kulağımın arkasına koydu, göz göze durduk öylece, bana bakışları eskisi gibiydi, yani hala gözlerinde sevgi vardı, o an sol gözümden bir damla yaş düştü. Kemal gözlerini kısarak bakmaya başladı bana, gözümden akan yaşı sildi, bende yüzümü en savunmasız haline getirdim.

Kemal arkasını dönüp küçük ordusuna doğru ilerlerken bende dizlerimin üzerine çöktüm, başımı önüme eğip ağlamaya başladım. Önce sessiz sessiz ağlıyordum Sedat hızla yanıma çöküp "Melek, Melek iyi misin?" diye seslendikçe, bende sesimin dozajını biraz daha yükselttim. Saçlarımın arasından görebildiğim kadar Kemal'e bakıyordum, bir süre öylece baktı bana, ama yanıma gelmesi gerekiyordu.

O baktıkça bende, hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Öyle çok ağlıyordum ki Sedat beni sarsarak kendime getirmeye çalışıyordu. Sedat'ın sarsmaları o kadar abartılıydı ki boynuna sarılıp "yavaş ol, içimi söktün" dedim sessizce ve hüngür hüngür ağlamaya devam ettim. Sedat önce sessiz kalıp ne dediğimi idrak etmeye çalıştı bir süre, hemen akabinde ağlama güzelim, ağlama kıvırcık diye beni teselli etmeye başladı. Bu arada karşımızda ki ordudan homurdanmalar başlamıştı buda demek oluyordu ki doğru yoldaydım.

Göz ucuyla Kemal'e ve arkasında ki adamlara baktım Kemal'in yüzünde belli belirsiz bir telaş vardı Engin'in de ondan kalır yanı yoktu. Arkasında ki adamların bir çoğu silahlarını indirmiş kendi aralarında bana bakarak konuşuyorlardı. Sedat bağırarak " birşey yapın, görmüyor musunuz kız kriz geçiriyor" dedi.

Kemal hızla yanıma gelip önümde diz çöktü yine saçlarımı geriye atıp yüzümün açılmasını sağladı suratıma öyle acıyla bakışı vardı ki nasıl göründüğümü kendim bile merak ettim. "iyi misin?" Dedi ve sesi titriyordu, o an anladım ki bir insanın en büyük zaafı sevdiğidir. Başımı sallayarak iyi değilim demek istedim. Ve hızlıca Kemal'in boynuna sarıldım. Bir eli sırtımda bir eli saçlarımı okşuyordu, konuşmuyordu ama dokunuşlarında ki yumuşaklık hissedilmeyecek gibi degildi.

Üzüldüm, onun adına, bunu ona yaptığım için gerçekten çok üzgündüm. Kemal benimle birlikte yavaşca ayağa kalkmak için yeltendiğinde karşıma baktım, o silahlı ordu, her şeyi koy vermiş bizi izliyordu ve beklediğim an işte bu andı. Ayağa kalkarken tam dik konuma gelmeden belimdeki hançeri hızla çekip Kemal' in boynuna dayadım o daha idrak edemeden ters çevirip sırtını göğsüme getirdim. Böylece daha sağlam bir pozisyon almış oldum.

Ön taraf durumu fark etmişti, arkaların anlaması beş on saniyeyi aldı sanırım. Sedat o ara dönüp bir bize baktı daha sonra ön tarafın silahlarını doğrultması üzerine tekrar dönüp baktı ve gözleri açılmış bir vaziyette kala kaldı. Sanırım o da böyle bir hamle beklemiyordu. Kemal tıslayarak "bir kez daha sana kandığıma inanamıyorum" dedi. Dudaklarımı kulağına yaklaştırıp "herkesin bir zaafı vardır, senin zarfında benim. Ama şu an konumuz bu değil" dedim hafif gülümseyerek.

Kemal başını sağa sola sallayarak " ne zaman verecek cevabın olmasa hep bunu söylüyorsun seninde kaçış yolun bu sanırım" dedi. Onun duyacağı şekilde gülerek "benim bir çok kaçış yolum var, inan bana saymaya ömrün yetmez" dedim. Tam bir şey söyleyecekti kafasını öne doğru itekleyerek susmasını sağladım herkesin bizi duyabileceği şekilde " Kemal, şu küçük orduna söyle silahlarını yere bıraksınlar, ellerini de başlarının arkasında birleştirsinler. Eğer dediklerimi yapmazlarsa yemin ederim başını gövdenden ayırırım" dedim.

Bunu öyle bir ses tonuyla söyledim ki ne kadar kararlı olduğuma kendim bile inandım. Sedat hiçbir şey yapmadan diğerleri gibi beni izliyordu. Gözlerimi karşıdan hiç ayırmadan "Sedat, silahları topla" diye bağırdım. Sedat uykudan yeni uyanmış gibi yerinden sıçrayarak kendine geldi. O an içimden bu adama neler oluyor diye düşünmedim değil. Sedat çevik, hızlı ve oldukça pratik düşünebilen zeki bir adamdır. Ama bugün gördüğüm Sedat sanki bambaşka biriydi. Ama şimdi bundan daha önemli bir işim vardı buradan sağ salim çıkmak, çıkmamız.

Sedat bana dönüp "kimse silahını bırakmadı kıvırcık dikkatli ol" dedi. Sesimi en yüksek volümde çıkararak "silahlarınızı yere bırakıp ellerinizi başınızın arkasında birleştirin, eğer otuz saniye içinde dediklerimi yapmazsanız size emir verecek bir patronunuz olmayacak, siz de sahibi olmayan sokak köpeği gibi ortada kalacaksınız" dedim. Sanırım sahiplerinin emrini bekliyorlardı, çünkü kimse beni iplemiyordu.

Kemal susuyor kolumun altında öylece duruyordu. Hançerin ucunu boynuna sertçe sürtüp hafif kanamasını sağladım. Kemal hiç tepki vermiyordu ne bir inleme ne de bir acı belirtisi. Öne doğru hafiften itekleyip "söyle köpeklerine dediğimi yapsınlar" dedim. Kemal Hançerin ucunda ki boynunu hafif benden tarafa çevirip "nerden bileyim buradan çıkınca beni öldürmeyeceğini" dedi. "söz veriyorum, buradan çıkalım kalbinde ki ben için seni öldürmeyeceğim" dedim.

Hemen arkasından gülerek "belki az biraz canını yakabilirim" dedim. O da gülerek ve başını sallayarak beni anladığını gösterdi sanırım. " hadiiiii" diyerek tekrar ikaz ettim. Kemal " dediğini yapın" diyerek emrini verdi. Adamlardan homurtular yükselmeye başlayınca Kemal " hemeenn" diye sesini daha da yükselterek emrini yineledi. Silahlarını yere bırakıp ellerini de birleştirdiklerin de Sedat hızla kimini eline alarak kimini de ayağıyla itekleyerek kenara çekti." Şimdi yolu açın ve yerinizden kımıldamayın, en ufak bir hareketinizde dediğimi yapacağımdan hiç şüpheniz olmasın" dedim. Sedat'a dönüp "yanına silah al ve arkama geç hemen" dedim.

Sedat benim sırtıma sırtını verdi benim kolum Kemal'in boğazında yavaş adımlarla kalabalığa doğru yürümeye başladık. Grup ikiye ayrıldı ve biz oldukça temkinli bir şekilde tam ortalarından dışarıya doğru yürüdük. Fabrikanın harabesinden dışarı adım atınca güneş çoktan doğmuştu. Sabah olmuştu ve saatin kaç olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.


Keyifli okumalar...

Yıldıza dokunmayı unutmayalım

BAZI GİZLİ SIRLAR (Hayatımın Kazası)(tamamlandı)Where stories live. Discover now