Bölüm 55

3.9K 378 62
                                    


Merhaba, iyi akşamlar, hayırlı ramazanlar...

Ramazan dolayısıyla, biraz aralıklı bölüm paylaşıyor olabilirim, beni bir süre idare edin olur mu? Birkaç bölümdür aksiyon yok farkındayım ama en kısa zamanda sahalara geri döneceğiz :) öncelikle Sedat'ın durumunu bir netleştirelim sonrası gelir zaten. Oylarımız düştü yine, bu çok üzücü :( yorum ve oylarınızı esirgemeyin lütfen.

Bu hikayenin yazarı sizi çok seviyor :)

Keyifli okumalar...

Tek başıma nezaretteyim. Yalnızım, kimsesizim, başladığım yerdeyim. Hala ne yaptığımı, nasıl yaptığımı kavrayamıyorum. Bundan sonrası ne olur onu kestiremiyorum. Kaç saattir buradayım? Kafamda bin bir soruyla daldığım, hatta boğulduğum düşüncelerimden "Melek" diyen bir sesle sıyrıldım.

Kafamı kaldırdığımda, demir parmaklıklara tutunmuş bana bakan Ferit'i gördüm. Bir an, dermanı kesilmiş dizlerime güç geldi, koşar adım yanına varıp ellerinin üstüne ellerimi koydum. Bana acıyan gözlerle bakıyordu, birazda kızgın. O an her şeyin gerçek olduğunu anladım, hiç biri hayal yada rüya değildi demek ki.

"Ferit, ne olur bana bunun bir rüya olduğunu söyle" diyebildim sadece. Başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. İşte o an, tutunabileceğim hiç bir dal kalmadı. Ellerim yavaş yavaş soğuk parmaklıklardan sıyrıldı, ve bacaklarım artık beni taşımaz oldu. Olduğum yere çöktüm, başımı parmaklıklara vura vura ağlamaya başladım.

Acım içimden taşıp, bu odaya sığmıyordu, şuan sadece ölmek istiyorum, ölüp Sedat'ın yanına gitmek istiyorum, boynuna sarılıp özür dilemek, onun yerine cehenneme gitmek istiyorum. Ferit'in sesini duyuyordum, ama ne söylediğini anlayacak kadar algılarım açık değildi. Tek duyduğum ve anladığım kendi çığlıklarımdı.

Başımda hiç acı yoktu ama gözümü yakan tuzlu sıvı kandı. Ellerimle parmaklıkları yumrukluyorum farkındayım ama kendimi durduramıyorum. En son hatırladığım ise bacağımın arasında hissettiğim sıvıydı. Sonrası boşluk, sonrası karanlık...

Gözlerimi açtığımda, bir hastane odasındaydım yine, bir kolumda serum, bir kolumda kan torbası bağlıydı. Kafamda ki tek soru ise Sedat'ın ölüp ölmediğiydi. Ve ben onun ölüsünü görmeden buna inanmayacağım. Kolumda ki iğneleri çektim ve yataktan kalkmaya çalıştım, başım o kadar dönüyordu ki bacaklarım yataktan sarkık bir şekilde bir süre bekledim.

Kendimi fark ettiğim de bir elim karnımın üstündeydi. Ama bebeğimin orada olup olmadığını bilmiyordum. Belki oda gitmişti, benim gibi bir anneden dünyaya gelmek istememişti. Başımın dönmesi geçmeyince elimi başıma koydum, alnımın kenarında bir sargı vardı ama benim umurumda değildi.

Sonra yumruk yapmaya çalıştığım parmaklarım bükülmüyordu, avuç içlerime baktığımda ellerime inanamadım. Mosmor ve şişmişlerdi. Bir hışımla yerimden kalktım, düşmemek için hemen karşımda ki ahşap dolaba tutundum. Biraz öyle ayakta bekledikten sonra, duvardan tutuna tutuna kapıya vardım.

Kapıyı yavaşça açtığımda, iki polis kapıda bekliyordu. Tekrar yavaşça geri kapattım, kapıyı açıp kapatmak, avucuma saplanan bir bıçak varmış kadar acı verdi ama ben kararlıydım, buradan çıkacak ve Sedat'ın cenazesini görecektim. Ellerimin gücü yok, kapıda polislerle kapışamam, hem silahları da var.

Yatağıma geri oturup düşünmeye başladım, bir şekilde buradan çıkmanın yolunu bulmalıydım. Kapıdan gelen sesler üzerine yatağıma geri uzandım, içeri giren Ferit'ti ve benim ona soracak çok sorum vardı. Ferit hızla başıma gelip kolumdan çıkan serumlara baktı. Kendi kendine söylenmeye başladı

"Neden çıkarttın ki bunları? Sürekli burnunun dikine gidiyorsun, laf söz dinlemiyorsun, iki dakika yalnız bırakmaya gelmiyorsun ..." yüzüme hiç bakmadan konuşup duruyordu. Bana tavırlıydı ve haklıydı. "Ferit" dedim cevap vermedi, beni duymuyordu. Neredeyse bağırarak tekrar seslendim "Ferit, Ferit" diyerek.

Sustu bir süre etrafa bakındı ve bana dönüp baktı. Gözlerinde bir şey vardı ama ne olduğunu anlayamıyordum. Kızgınlık, öfke belki de acıma. Elimle yanıma gelmesini işaret ettim, yanıma gelince yanımda ki sandalyeyi işaret ettim. Oturunca bende yattığım yerden doğrulup yatakta oturur pozisyona geçtim.

Gözlerinin içine bakarak konuştum "sor" dedim. Kaşlarını havalandırıp "neyi" dedi. Derin bir nefes verip "sor, hadi sor" dedim. Oda benim gibi nefeslenip "neyi" dedi tekrar. Artık tuttuğum gözyaşlarım kendini koy verdi ağlayarak "Neden? Yaptın diye sor, Nasıl? yaptın diye sor, bu kadar mı kolay? Diye sor" dedim.

Ayağa kalkıp yanıma oturdu şişmiş avuçlarımdan öpüp "isteyerek yapmadığına eminim, çok üzgünüm keşke böyle olmasaydı" dedi. Tüm sinirlerim boşandı ellerimi elinden çekip "dokunma bana, dokunma kirli bu eller, canımın canını aldı" diye bağırmaya başladım. Kendime hakim olamıyordum, her şeyi kırıp dökmek istiyordum.

Yastığı fırlattım, yatağın yanında ki sandalyeye tekme attım. Delirmiş gibi bağırıp çağırmaya başladım. Ferit beni tutmaya çalıyordu ama izin vermedim. Sesime polisler içeri girdi, yatağın altında ki terlikleri elime alıp polislere fırlattım, üzerime doğru gelmeye başladıklarında Ferit onları tuttu ve dışarı çıkmalarını, kendisinin halledeceğini söyledi.

Aslında tek amacım net bir cevaba ulaşmaktı, hala inanamıyordum, bu kadar acemice davranmak bana göre değildi. Bu işte bir saçmalık vardı. Ben bunu yapmam, yapamam. Herkese yapsam Sedat'a yapamam. Kıyamam ki bir kere, öl dese öleceğim bir adamı nasıl vurdum ben, nasıl yaptım bunu?

Kafayı yiyeceğim, daha normale dönemem ben, daha benden bir bok olmaz. Ne anne olur, ne eş ne de insan olur benden. Polisleri ikna edip yanıma gelen Ferit, öylece donmuş vaziyette dikilen bana sımsıkı sarıldı. Benim kollarım yanıma sarkmış, duvara bakıyordum, hesaplarım bir türlü tutmuyordu. "Ferit" dedim. O da "söyle güzelim" dedi.

Kolundan sıyrılıp camın önüne geldim. Dışarı bakarak "tek istediğim bana yaptığı şakanın intikamını almaktı, bana Ferit'i kaybettik dediğinde, öldüm sandım, oda ölümü hissetsin istedim, ölsün istemedim, onun alacağı tek nefes için canımı bile veririm ben, nasıl oldu bu hala aklım almıyor."

Derin bir nefes verip, bir süre kafamda hesap yapmaya devam ettim, "ben, ben Sedat'ı sol elimle boynundan tutup duvara sıkıştırdım, ama silah olan elimi arkama alıp şarjörü çıkarttım, silah boştu, emindim, bu yüzden ateşledim" dedim.

Arkamı döndüğümde Ferit mahcup gözlerle bana bakıyordu. Tuhaf tavırları vardı, yanına yaklaşıp "benden bir şey saklıyorsun" dedim. Basını sağa sola sallayarak "Sedat öldü Melek, bunu kabul etsen iyi olur" dedi.

Etmem, edemem, etmeyeceğim...

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :)

BAZI GİZLİ SIRLAR (Hayatımın Kazası)(tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin