Bölüm 47

4.3K 406 10
                                    


Yineee beeen yeni ve güzel bir bölümle karşınızdayım. İki gündür fena gribim, ama salya sümük de olsa bir bölüm daha yazdım. Paylaşmayı, yorum yapmayı ve yıldıza dokunmayı, yani oy vermeyi unutmayın olur mu? Birde sizi sevdiğimi unutmayın :) paragraf aralarına da yorum yapın bana ne düşündüğünüzü söyleyin.

Keyifli okumalar...

Pardon ne dedi bu adam? Bu nasıl bir yaşam tarzıdır? Bu nasıl bir zihniyettir? Kafamda bütün sorular zıp zıp zıplarken ben boş boş yüzüne bakıyordum. Sanki kafamdan geçen soruları anlamış, yüzüme limon yemiş gibi eskimiş bir suratla bakıyordu. O baktı ben baktım, aman Allah'ım yoksa bu adam beni haremine katmak için mi getirdi? Yok artık, olmaz öyle şey olmaz dimi?

Prensle aramızda geçen sessiz savaşı ayakta dikilen kadınlardan biri bozdu.
Suratında tek görünen yer gözleri olan kadın, "hoş geldin prensim misafirimiz kim?" Diye sordu. Sesinde ki tedirginlik, onunda benimle aynı şeyi düşündüğünü belli eder nitelikteydi. Prens önce dönüp bana baktı, ardından kadına döndü, parmağıyla beni işaret ederek "o öğrenci, birkaç gün burada misafirimiz olarak kalacak, sonra da ülkesine dönecek" dedi.

Konuşan kadın, ben, hatta tüm ev halkı, yeni bir kadın, yani karım demediği için olsa gerek derin bir oh çektik. Prens tüm eşlerine dönerek yüksek sesle "misafirle siz ilgilenirsiniz" dedi ve başka söz söylemeden geldiği gibi gitti. Konuşan kadın yüzünü açtı anında gülerek yanıma geldi ve "hoş geldin kızım" dedi farsça. Yaş olarak oldukça büyük görünüyordu. Hatta prensten en az on yaş büyük olduğunu söyleyebilirim.

Bana eliyle koltuğu işaret etti ve kendide oturmak için koltuklara doğru yöneldi. Ayakta duran kadınlar çuval gibi oldukları yere çöktüler, yüzleri kapalı olanlar açtı.
Az önce konuşan kadın, yönünü bana dönerek konuşmaya başladı.
"adın ne?"
"Birce"
"Benim ki Efser", bu Anuş, bu Alya, bu Güher, Nejva, Perin, Mişa, Zerefşan, bu da Verda" dedi en sonda ki kadını gösterip. Büyükten küçüğe sıraladı sanırım tüm isimleri.
Hiç biri Berna değil, sanırım yanlış yoldayım ve başımı belaya sokmak üzereyim. Nereden geliyon nereye gidiyon gibi sorularla konuşup durdular.

Öğrenciyim hikayesini onlara da anlattım. Aç mısın, susuz musun sorularını da geçince yatmam için bana bir oda verdiler.
Kadınlar arasında şüphemi çeken hiçbir şey yoktu. İnşallah Berna'yı çalışanlar arasında bulurum. Bulamazsam vay halime, prens beni direk postalar gibi geliyor Türkiye'ye.

Yorgun arğın girdiğim odanın banyosuna attım direk kendimi, neredeyse bir saate yakın yıkandım altın sarısı banyoda. Altın sarısından nefret ettim iki saatte. Her yer aynı renk, mide bulandırıcı şekilde. Banyo yorgunluğumu büyük oranda azaltınca, su içmek için odadan çıktım, usulca merdivenleri inip etrafıma bakındım, hiç kimse yoktu ve ışıklar kısılmış, ortama loş bir ışık verilmişti.

O kadar çok oda vardı ki mutfağı bulmak için evin haritasına ihtiyacım vardı sanırım. Yine şaşkın şaşkın etrafıma bakınırken arkamdan biri "ne arıyorsun" dedi yüksek sesle. Arkamı dönüp baktım, bu prensin eşlerinden biriydi, ama ismi neydi hatırlamıyorum. O kadar çoklar ki, kim kimdi hafıza da tutmak mesele. Şirin bir yüz ifadesiyle "şeyy şu içmek istemiştim, mutfağı arıyorum" dedim.

Ben cevap verinceye kadar kadın çoktan dibime kadar gelmişti zaten. "Bu evde herkesin odasında bir sürahi ve bardak bulunur, etrafına iyi baksaydın görürdün" dedi kadının gözlerinde ki öfke ve nefret bariz belliydi. Belliydi belli olmasına da sebebi neydi? "Ben görmedim " dedim tedirgince. "Odana gir, yatağının başında ki komidinin üstünde, bizzat ben koydum" dedi.

BAZI GİZLİ SIRLAR (Hayatımın Kazası)(tamamlandı)Место, где живут истории. Откройте их для себя