Kitap 1 - 33.Bölüm: Hain Pusu

4.4K 462 38
                                    

Albert Zau'nun çirkin yüzü daha da çirkinleşti ve "Lanet herifler, ne istiyorsanız onu yapın! Görev bittikten sonra tekrar görüşeceğiz!" dedikten sonra tekrar atına binerek yavaşça ilerlemeye başladı.

Sarı saçlı adam küçük bir kahkaha attıktan sonra 9 kişiyi sakince süzdü ve samimi bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Benim adım Eric fakat arkadaşlarım bana Kara Turna olarak hitap eder. Hadi, atlarınıza bininde çok geç olmadan yola koyulalım."

Atlara bindikten sonra ilerlemeye başladılar. En önde kalın kaşları ve çirkin suratıyla Albert Zau ilerliyordu. Hemen arkasında Kara Kuzgun birliği üyeleri ve 9 genç vardı. İmparator aracı ise 100 atlı askerin ortasında hareket ediyordu. Kira dağlarına ulaşmak için ilk önce Akuba ormanlarından geçip Zenvu vadisine ulaşmak gerekiyordu. Kira dağları, sığınak için en uygun yerlerden birisiydi. Bunun nedeni ise dağlarda çok fazla büyülü yaratığın veya haydut birliğinin bulunmamasıydı. Büyülü yaratıklar, hem bu dağlarda çok fazla besin kaynağı bulamadıkları için hem de Kara Sis denizinden yayılan uğursuz aura yüzünden yaşamak için bu dağları tercih etmezlerdi.

Aiden, sağındaki Eric'e döndü ve meraklı bir şekilde konuşmaya başladı.

"Efendim, bir mahsuru yoksa size bir şey sormak istiyorum. Dostlarınız size neden Kara Turna olarak hitap ediyor?"

Eric, Aiden'in konuşması üzerine beklenmedik bir şekilde kahkaha attı ve samimi bir şekilde konuşmaya başladı. "HAHAHAHA! Kara Kuzgun birliğinde birbirimize isimlerimiz ile hitap etmeyiz. Yeteneklerimiz, fiziksel görünüşlerimiz, sıradışı bir özelliğimiz yada yaşadığımız bir olay gibi birçok şey yüzünden birbirimize lakap takarız. Örneğin benim bacaklarım normalden daha uzun olduğu için bana Turna olarak seslenirler. Aslında bundan şikayetçi olduğum söylenemez, savaşırken düşmanımdan daha hızlı hareket etmemi sağlıyor. Neyse, Kara lakabını alabilmek için ise çok fazla kan dökmek gerekiyor, hem de çok fazla." Eric'in sesi sonlara doğru hüzünlü bir hal almıştı. Geçmişte çok kötü şeyler yaşadığı açıktı.

"Kötü anılarınızı hatırlattığım için üzgünüm efendim."

Aiden özür diledikten sonra Eric sakin bir şekilde gülümsedi. Kısa sarı saçları, kaslı vücudu ve kusursuz yüzüyle her kadının ilgisini çekecek kadar yakışıklıydı. Aiden, Eric'in bacaklarına baktığında gerçekten de çok uzun olduklarını farketti.

Zaman hızlıca akıp geçti ve neredeyse gece oldu. Ay yavaş yavaş yükselirken askerler kamp kurmak için geniş bir alan bulmuş ve çadırları kurmaya başlamışlardı. Prenses için merkeze büyük ve geniş bir çadır hazırlamışlardı. Çevresine 50 kadar küçük çadır kurmuş ve büyük bir ateş yakmışlardı. 50 asker nöbet tutarken diğer 50 kişi 3 saat boyunca dinlenecekti. Sonrasında diğerleri ile yer değiştirerek yorgunluklarını gidereceklerdi. Kara Kuzgun birliği üyeleri ve 9 genç ise gece boyunca prensesin çadırını koruyacaklardı. Prenses araçtan indiği anda herkes diz çöktü ve aynı anda "Prenses Yuna Zed'i saygıla selamlıyoruz." dedi.

Prenses Yuna, zarif ve yavaş adımlarla çadıra doğru ilerliyordu. Gece kadar siyah saçları beline kadar uzanıyordu. İnce kaşları, mavi gözleri ve dolgun dudakları vardı. 16 yaşında olmasına rağmen kusursuz bir fiziği sahipti. Çekici kalçaları ile her erkeğin hayallerini süsleyen bir kadındı. Askerler prensesi süzmek isteselerde kafalarını kaldıracak cesaretleri yoktu. Prenses, kişisel korumaları ve özel kahyası ile beraber çadıra girdikten sonra askerler ayağa kalktı ve ateşin başına geçip yemek yemeye başladılar.

Yemek bittikten sonra 50 asker çadırlarına geçip uyurken diğer 50 asker nöbet tutmaya başlamıştı. Bu sırada Albert Zau, gizlice ormanın derinliklerine girdi ve bir süre çevresini kontrol ettikten sonra cübbesinden yuvarlak, yeşil bir taş çıkardı. Bu yuvarlak yeşil taş, iletişim taşı olarak biliniyordu. Bu taş 10 km içerisindeki birisiyle rahatlıkla konuşabilmeni sağlayan pahalı bir nesneydi. Çok pahalı bir nesne olduğu için genellikle aristokrat aileler kullanıyordu. Albert Zau, enerjisini taşa aktardı ve taş hafif bir şekilde parladığı anda konuşmaya başladı.

"Saldırmaya hazır olun! Bu gece prensesi öldürmeyi başarırsanız hepinizi ödüllendireceğim. Kara Kuzgun birliğindeki üyeleri bana bırakın diğerlerini siz halledin. 1 saat içinde saldırıya geçiyoruz. Anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı efendim! Biz saldırmak için hazırız."

Albert Zau, cevabını aldıktan sonra kimseye fark ettirmeden tekrar kamp alanına dönmüştü. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Albert Zau, sakin bir şekilde prensesin çadırına doğru ilerledi. Çadırın çevresinde prensesin kişisel korumaları ile birlikte toplam 21 kişi vardı. Sakin bir şekilde Eric ve Aiden'in arasına geçti. Eric, ters bir bakış attı fakat Albert Zau, hiç aldırış etmeden saldırının başlaması için beklemeye başladı. Aiden sürekli olarak ruhsal algısı ile 1 km çevresini kontrol ediyor ve tehlikelere karşı hazırda bekliyordu.

Aradan kısa bir süre geçtikten sonra Aiden çevrelerini saran adamları fark etmiş ve bağırmaya başlamıştı.

"Düşmanlar yaklaşıyor! Neredeyse 100 kişiler!"

Albert Zau, Aiden'in adamlarını fark ettiğini görünce şaşırmış ve kendi kendine konuşmaya başladı. "Bu aptal çocuk onları nasıl fark etti! Şerefsiz tüm planlarımı mahvediyor!"

Bu sırada Eric, çevresini kontrol ediyordu."Ben onları hissedemiyorum! Buna emin misin?"

"Evet efendim! Onların auralarını hissediyorum! Her tarafımızı sarmışlar, neredeyse kamp alanına ulaşmak üzereler!"

Eric Aiden'in ciddi olduğunu görünce tüm askerleri uyandırmak için bağırmaya başladı.

"Hemen uyanın! Düşman yaklaşıyor silahlarınızı kuşanın!"

Eric'in bağırması üzerine uyuyan 50 asker, hemen uyanmış ve silahlarını kuşanmışlardı. 10 nefeslik bir süre geçtikten sonra ağaçların arasından 100'e yakın adam çıkmıştı. Adamlar hemen saldırıya geçmemiş ve kamp alanının çevresini sarmışlardı.

Eric'in dikkati dağılmışken Albert Zau, zehirli bir hançer çıkardı ve ileri atıldı. Fakat Eric, sanki bu saldırıyı bekliyormuş gibi bir anda tepki verdi ve kılıcını çekip saldırıya geçti. Kılıcını savurup hançeri engelledi ve Albert Zau'ya sert bir yumruk geçirdi. Albert Zau, havada uçarken kemik kırılma sesleri her tarafta duyuluyordu. Eric, hızlıca Albert Zau'nun yanına gitti ve kılıcını karın boşluğuna sapladı. Kılıcı hafifçe sola doğru çevirdiği anda Albert Zau acı içerisinde kıvranmaya başladı. Dantianı yok oluyor ve tüm enerjisi Eric'in kılıcına çekiliyordu.

Bu sırada Aiden, adamlara doğru atılmış ve kükremeye başlamıştı.

"9 katlı Hid-amu formasyonu çözül!

Yeryüzünün efendisi Nigra! Ortaya çık!

Gökyüzünün efendisi Alba! Ortaya Çık"

Aiden art arda seviye atladı ve Köken alemine ulaştı. Aynı anda yer sarsılmaya başladı ve karanlık sis her tarafı sardı. Birkaç saniye sonra Nigra ve Alba tüm ihtişamlarıyla ortaya çıkmıştı.

"Artık gücümüzü gizlememizin bir anlamı yok Hid-amu çözül!"

Aiden'in tekrar bağırması üzerine Nigra ve Alba'nın seviyesi hızla yükseldi ve Köken aleminin zirvesine ulaştı. Haydutların en zayıfı Köken aleminin başlangıcındayken en güçlüsü Bilge aleminin ortalarındaydı. Aiden, yeşim kılıcını eline aldı ve 2 iri kurtla beraber ileri atıldı. Önüne gelen her düşmanın ya bir uzvunu kopartıyor yada derin kesikler atıyortu. Sadece birkaç dakika içerisinde 20'den fazla düşmanı yaralamıştı.

Kısa sürede bütün düşmanlar kan içerisinde yere kapaklanmıştı. Albert Zau'nun dantianı yok olduğu için yerde bilinçsiz bir şekilde yatıyordu. Ağzından, kulaklarından, burnundan ve gözlerinde kan akıyordu. Eric, bomba gibi bir kahkaha attı ve yerde aciz bir şekilde yatan Albert'e bakarak konuşmaya başladı.

"Aptal herif..."

Mr.Ksasuke

Ölümsüz Kral - Kitap 1: Santara'nın Çırakları [✔]Where stories live. Discover now