Kitap 1 - 55.Bölüm: Kara İblis Huan [1]

4K 424 78
                                    

Bu bölüm WhatsApp grubuna ve zaman ayırıp okuyan herkese ithaf edilmiştir.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Maskesi paramparça olmuştu. Bir ağız dolusu kan kustuktan sonra zorlukla ayağa kalktı. Fakat aynı anda karnına bir yumruk daha aldı. Aiden, birkaç kulübeyi devirerek ancak durabilmişti. Huan kılıcını kuşandı ve yavaş adımlarla Aiden'e doğru ilerlemeye başladı.

Huan'ın aurası katlanarak artıyordu. Gözleri tamamen kararmıştı. Kafasındaki boynuzlarla beraber tam bir iblisi andırıyordu. Bakışları öfke doluydu. Aurası önüne gelen her şeyi yakıp yok etmek isiyordu. Huan'ın kullandığı enerji, doğa enerjisi değildi. Bu enerji, daha yoğun ve daha vahşiydi. Doğa enerjisine karışmadan bir yılan gibi hareket ediyordu.

Huan'ın tırnakları kararmış ve uzamıştı. "Lanet olası velet!" Huan, öfkeyke haykırdı ve Aiden'in saçlarından tutarak kaldırdı. Sesi bir canavarın sesini andırıyordu. Aiden'in cübbesini parçalayarak kolyeyi tutup çekti. "İşte buradasın!" Huan heyecanla söyledi ve kolyeyi boynuna astı. Yumruğunu sıktı ve Aiden'in suratına geçirdi. Kemik kırılma sesleri tüm kasabada duyuluyordu. Aiden'in çenesi ve burnu tamamen param parça olmuştu. Bir ağız dolusu kan kustuktan sonra zorlukla ayağa kalktı. Fakat aynı anda tekrar yere devrildi. Hareket edecek gücü kalmamıştı.

Huan, bir anda Aiden'in önünde belirdi. Avuç içerisinde bir kurukafa sembolü vardı. Kurukafa sembolünün etrafında farklı semboller ve birkaç küçük yılan hareket ediyordu. Huan, elini kaldırdı ve avuç içerisi parlamaya başladı. Kurukafa sembolü yavaş yavaş Huan'ın avuç içerisinde dolaşmaya başladı. Küçük yılanlar delirmişçesine sembollerin etrafında dönüyordu.

Huan, elini Aiden'in karnına sertçe bastırdı. Aiden, acı dolu çığlıklarla kıvranmaya başladı. Bedeni sanki alevler içerisinde yanıyordu. Huan, elini daha sert bastırdığında Aiden'in dantianı çalkalanmaya başladı. Enerjisi istemsiz bir şekilde dışarı sızıyordu. "B... Bu enerjide ne böyle? Çok güçlü!" Huan şaşkınlıkla söyledi. Eli, dışarı sızan enerji yüzünden parçalanmaya başlamıştı. Huan, elini Aiden'in karnından çekmek zorunda kaldı.

Huan, bir defa daha elini kaldırdı. Bu sefer sembol karanlık bir ışık saçıyordu. Sembolden, kudretli ve bir o kadar da ürkütücü bir aura yayılıyordu. "Kara İblisin Laneti!" Huan, öfkeyle kükredi. Huan yumruğunu sıktı ve Aiden'e doğru savurdu. Aiden, yarı ölü bir halde yerde yatarken yumruğun ona doğru gelişini izliyordu. Bu yumruğun onu öldüreceğini çok net bir şekilde hissediyordu.

"Üzgünüm anne intikamını alamadım. Üzgünüm usta sana layık bir öğrenci olamadım. Artık Her şey bitti..." Aiden, kendi kendine söyledi. Daha babasını ve Necromanger Tarikatını yok edip annesinin intikamını alacaktı. Kara Lord ile savaşacak ve milyarlarca kişinin hayatını kurtaracaktı. Fakat şimdi bunların aslında ne kadar zor birer hedef olduğunu anlıyordu. Yüzünde, başarısız olmanın verdiği hüzünlü bir ifade vardı. Hayatı, gözlerinin önünden geçiyordu.

Bu sırada Nehantis şehri sınırlarında büyük bir savaş başlamıştı. Etrafta yüzlerce kopmuş uzuv parçası vardı. Kızıl Irmak Ovası, sadece birkaç saat içerisinde kan gölüne dönmüştü. Necromanger Tarikatı üyeleri bir bir ölüyordu. Savaş alanında en çok 3 kişi dikkat çekiyordu. Bunlar Sorgonlar olarak bilinen efsanevi üstatlardan başkası değildi. Geçtikleri yerde gövde üstünde baş bırakmıyorlardı.

Suirah kılıcını kavradı ve 10 kişilik bir grubun içerisine daldı. Sadece birkaç saniye içerisinde hepsi yere devrilmişti. "Aptal! Onları ben öldürecektim!" Niu, öfkeyle haykırdı ve Suirah'ın kafsına sertçe vurdu. Suirah, acı dolu bir çığlık attı ve kafasını kaşımaya başladı. Öfkeyle döndü ve ona kimin vurduğuna baktı. Karşısında Niu'yu gördüğünde yüzündeki öfke bir anda muzip bir gülümsemeye dönüşmüştü. "Özür dilerim Niu. Eğer bu yüzüğü kabul edersen sana şu böcekleri bırakabilirim. Ne dersin?" Suirah, cübbesinden yüzüğü çıkartıp Niu'ya uzattı ve heyecanla sordu. Yüzünde aptal bir ifade vardı. Niu'nun yüzü kızarmıştı. "Asla!" Niu öfkeyle bağırdı ve hemen ileri atılıp önüne gelen tarikat üyelerini öldürmeye başladı.

Gökyüzünde tiz bir çığlık duyuldu. Aynı anda devasa bir kartal süzülerek bir adamı pençeleriyle kavradı ve ileri savurdu. Hemen ardından adam kocaman bir kılıç tarafından ikiye ayrılmıştı. Bu kılıcın sahibi Duan'dan başkası değildi. Duan, hemen ileri atıldı ve önüne gelen her tarikat üyesini param parça etmeye başladı.

Ares tepeden, yüzünde büyük bir gülümsemeyle Duan'ı seyrediyordu. "Ruh gücün çok yüksek Duan! Bu kadar zaman geçmesine rağmen seni hala geçemedim. Lanet olası herif, gerçekten çok güçlü!" Ares, heyecanla söyledi. Hemen ardından bomba gibi bir kahkaha attı.

Sorgonlar, Ares'in çok eski dostlarıydı. Ares, imparator olduğunda onlar dünyanın gizemlerini keşfetmek ve daha fazla güçlenmek için gezgin olmaya karar vermişlerdi. Suirah, çok uzun zamandan beri Niu'yu seviyordu. Zaman geçtikçe sevgisi azalmak yerine çoğalarak artıyordu. Suirah, tam bir aptaldı. Aynı zamanda korkunç bir savaşçıydı.

Niu ise tam bir strateji dehasıydı. Aynı zamanda çok iyi bir casus ve suikastçıydı. Yılan gibi sivri bir dile ve kıvrak bir zekaya sahipti. Duan ise Ares'in kan kardeşiydi. Beraber birçok tehlikeye göğüs germiş ve güçlenmişlerdi. Duan, Ares'in binlerce kez arkasını toplamış ve kurtarmıştı. Ares, cübbesinden bir madalyon çıkarttı ve enerjisinin çok küçük bir kısmını madalyona aktardı. Madalyon hafifçe parladığı anda Ares konuşmaya başladı. "Kristal toplarını hazırlayın! 2.saldırıya geçeceğiz!" birkaç saniye sonra madalyondan, "Emredersiniz efendim!" diye bir ses duyuldu. Ares, yüzünde büyük bir gülümsemeyle madalyonu tekrar cübbesine koydu.

Birkaç saat sonra ilk saldırıyı Mavi Ejder imparatorluğu büyük bir farkla kazanmıştı. Bu sırada donanma gemilerinden birinde bir masanın etrafında 11 yaşlı adam toplanmış, tartışıyorlardı. Önlerinde Mavi Ejder İmparatorluğunun detaylı bir haritası vardı. "Huan Rumiza kasabasına ulaşmış olmalı. Şimdi diğer kolyeleri almak için harekete geçeceğiz. Öncelikle..." yaşlı adam anlatmaya devam ederken bir anda kapı açıldı ve ulak içeri girdi. Yaşlı adam sert bir ifadeyle ulağa bakıyordu. Ulak derin bir nefes aldı ve telaşlı bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı.

"Efendim, sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim fakat önemli bir haber getirdim. Sorgonlar hayatta! Birkaç saat önce savaşa onlarında katıldığını bildiren bir rapor geldi. Ayrıca Nehantis şehrine doğru yola koyulan öncü birliğimiz, Kızıl Irmak Ovasında tamamen yok edildi."

Yaşlı adam, yumruğunu sıktı ve öfkeyle masaya vurdu. "Sorgonların ölmüştü! Nasıl olurda hala hayatta olabilirler!" yaşlı adam öfkeyle haykırdı. Sorgonlar yıllar önce Tarikatın üst düzey yöneticilerinin bir çoğunu katletmişti. Fakat bu sıralarda sayıları daha fazlaydı. Zaman geçtikçe sayıları bir bir azaldı.

"Sorgonlardan sadece 3 kişi hayatta efendim. Diğerleri ölmüş olmalı." ulak, korku dolu bir ifadeyle konuştu. "Sadece 3 kişi mi? Benimle alay mı ediyorsun aptal herif! Sen onların ne kadar güçlü olduğunu biliyor musun? Onlar bizi aşan güçteler!" yaşlı adam öfkeyle haykırdı. Sorgonların ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Ulak titreyerek odadan çıktı. Yaşlı adam telaşlı bir şekilde düşünürken bir defa daha kapı açıldı. Yaşlı adam, öfkeyle dönüp tam bağıracağı sırada öfkesi yok oldu ve yerini saygıya bıraktı. Aynı anda 11 kişi ayağa kalktı ve saygıyla eğildi. "Usta Karto Yama'yı saygıyla selamlıyoruz!" 11 kişi aynı anda söyledi.

Bu sırada Huan'ın yumruğu son hızda Aiden'e doğru ilerliyordu. Aiden'in yaşamaya dair hiç bir umudu kalmamıştı. Ölümü çoktan kabullenmişti. Aiden, gözlerini kapattı ve ölmeyi bekledi. Fakat bir anda dehşet verici bir aura patlaması ile birlikte Huan, suratına bir tekme aldı. Aiden, gözlerini açtığında karşısında maskeli bir adam durutordu.

"Son anda yetiştim evlat..."

Mr.Ksasuke

Ölümsüz Kral - Kitap 1: Santara'nın Çırakları [✔]Where stories live. Discover now