Kitap 1 - 54.Bölüm: Sorgonlar

4.2K 428 84
                                    

Bu bölüm YusufErenKupal adlı kullanıcıya ithaf edilmiştir.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Kasabayı neredeyse bire bir çizmişti. Bir anda yüzü ekşidi ve kasabanın girişine doğru baktı. Aynı anda büyük bir gürültüyle yer sarsılmaya başladı.

"Demek geldin. Şu işi bitirelim aşağılık herif..."

Aiden, resim kağıdını ve kalemleri boyutsal çantasına gönderdikten sonra kılıçlarını kuşandı. Yüzünde nefret dolu bir ifade vardı. Bir anda yok oldu ve kasabanın girişinde ortaya çıktı. Karşısında babası duruyordu.

"Demek burdasın aptal oğlum! Kaçsan iyi olur çünkü lanet artık ortadan kalktı!" Huan, öfkeyle kükredi ve bir anda ileri atıldı. Elinde devasa bir kılıç belirmişti. Aurasını serbest bıraktığında sonik bir patlama yaşandı. Bedeninden kudretli ve bir o kadar da ürkütücü bir aura yayılıyordu.

Bu sırada Nehantis şehrinin sınır topraklarında devasa bir ordu toplanmıştı. Devasa ovada, on binlerce asker sıralanmıştı. Kimisi kılıçlı, kimisi kalkanlıydı. Fakat herbirisi güçlü birer yetişimciydi. Aralarında daha çok genç olanlarda vardı. Ordunun en ön saflarında bir General edasıyla duran 3 figür vardı. En sağdaki adamın ağız kısmını örten bir kumaş parçası bulunuyordu. Adamın gözleri öfke ve nefret ile doluydu. Genç gözükmesine rağmen saçları hafif beyazlamıştı. Tecrübeli bir savaşçı olduğu duruşundan ve bakışlarından anlaşılıyordu. Omzunda büyük bir kartal vardı. Kartalın göz bebeği tamamen kırmızıydı. Gözünün geri kalan kısmı tamamen siyahtı.

Adamın hemen yanında ise bir kadın duruyordu. Saçları beline kadar uzanan kadının gözleri bir yılanı anımsatıyordu. Kadın dilini çıkartıp dudaklarını yaladı ve "Yemek zamanı..." diyip omzundaki beyaz yılana baktı. Kadından kokutucu bir aura yayılıyordu.

En soldaki adam ise hiçbir şey umrunda değilmiş gibi etrafa bakınıyordu. Yüzünde aptal bir ifade vardı. Saçları bir kirpinin dikenleri gibi dik ve sivriydi. Fakat gözlerinde tamamen farklı bir dünya var gibiydi. Kudretli ve acımasız bakışları vardı. Sanki 2 kişiliğe sahip tek bir insandı. Sırtında kocaman bir balta mevcuttu.

"Suirah kendine gel savaş başlıyor!" kadın sert bir şekilde konuştu ve elini kaldırıp aptal bir şekilde etrafa bakan adamın kafasına vurdu. Suirah, muzip bir ifadeyle kadına döndü. "Eğer bu yüzüğü kabul edersen sana belki öldürmen için birkaç kişi bırakabilirim Niu." Suirah, alaycı bir tonda söyledi ve sarı cübbesinden bir yüzük çıkartıp Niu'ya uzattı. Niu'nun yanakları kızarmıştı. "Asla!" Niu, sert bir tonda söyledi ve Suirah'a bir tokat attı.

Omzunda kartal bulunan adamın yüzünde bir gülümseme belirdi. Sanki buna alışkınmış gibi Niu ve Suirah'ı izliyordu. Ares, büyük bir tepenin üzerinden orduyu seyrediyordu. Hemen yanında maskeli bir adam vardı. Ares'in bakışları kavga eden ikiliye döndü. "Gerçekten hiç değişmemişler." Ares, gülümseyerek söyledi. Maskeli adam bomba gibi bir kahkaha savurdu. "1.000 yıl sonra bile hiç değişmemişler. Bu arada Sorgonları nasıl buldun?" adam merakla sordu. Onlar, Sorgonlar olarak bilinen efsanevi üstatlardı. Onlar birer gezgindi. Ares, maskeli adama döndü. "Ben onları bulmadım, onlar beni buldu." ciddi bir tonda söyledi. Adamın bakışları ordunun en önündeki 3 figüre döndü. "Burayı sana bırakıyorum Ares. Sorgonlar savaşın seyrini kesinlikle değiştirecektir. Benim gitmem gerekiyor." adam ciddi bir tonda söyledi ve bir anda yok oldu.

Tam bu sırada büyük bir gürültüyle ayak sesleri duyulmaya başladı. Niu, Suirah'ı dövmeyi bıraktı ve ormana doğru bakmaya başladı. Yüzünde şeytani bir gülümseme belirmişti. "Geliyorlar Duan, nasıl hissediyorsun?" Niu, sağındaki adama döndü ve sordu. Duan'ın bedeninden bir anda korkutucu bir aura yayılmaya başladı. Yüzünde nefret dolu bir ifade vardı. "Öfkeli!" Duan, kudretle haykırdı.

Huan, kılıcını son hızda savurdu. Aiden, son anda sarı yıldırımları aktifleştirip kurtulmasaydı bir bacağını kaybetmiş olurdu. Aiden, hüzünlü bir tonda babasına baktı. "Ne... Neden annnemi öldürdün? O her şeye rağmen seni sevdi fakat sen onu kandırdın ve öldürdün! O seni gerçekten çok seviyordu..." Aiden, titreyen sesiyle söyledi. Nefretle elini kaldırıp Huan'ı işaret etti ve, "Seni öldüreceğim! Seni kesinlikle yok edeceğim aşağılık herif!" dedi.

Bu seviyedeyken Huan ile başa çıkamazdı. Birkaç on metre uzaklaştıktan sonra kılıçlarını yere sapladı. Toprağa sert bir yumruk geçirdi. Bir anda yer sarsılmaya başlamıştı. "Cehennemin Gözü, karanlığın ışığı, evrenin sonsuz döngüsü! Uyan!" Aiden, nefretle haykırdı. Bir anda karanlık bir sis her tarafı sarmıştı. Ürkütücü ve aynı zamanda rahatlatıcı bir his Huan'ın bedenini sarmıştı.

Sis yavaş yavaş dağılmaya başladı. Aiden, tüm kudretiyle ortaya çıktı. Üzerinde siyah bir kumaş parçası bulunuyordu. Yüzünde, bir kısmı siyah bir kısmıda beyaz olan maskesi vardı. "Kara Kılıç Formasyonu!" Aiden, öfkeyle bir kez daha haykırdı. Bir anda Huan'ın etrafında 14 siyah kılıç belirdi. Huan alaycı bir tonda
Aiden'e baktı. "Gerçekten beni böyle bir güçle durdurabileceğini mi sandın? O kolyeyi senden kesinlikle alacağım ve seni bu sefer öldüreceğim! Artık önümde hiçbir engel kalmadı!" Huan alaycı bir tonda söyledi ve soğuk bir kahkaha attı.

Aiden'in sol gözündeki 3 siyah halka çıldırmışçasına dönüyordu. "Ölüm senfonisi, 2.evre!" Aiden, soğuk bir sesle haykırdı. Huan'ın ruhu bir anda titredi. Gözlerini açtığında kendini kara alevlerin içerisinde buldu. Tam karşısında devasa bir göz vardı. 3 halkalı kızıl gözün üzerinde, 9 beyaz nokta vardı. Beyaz noktalar göz alıcı bir biçimde parlıyordu. Huan'ın bedeni, sanki alevler içerisinde yanıyormuş gibi acı içerisindeydi. Kafasını nereye çevirirse çevirsin kızıl gözü görüyordu. "Ölüm çığlığı!" Aiden, nefretle söyledi. Huan, bir anda binlerce kişinin acı dolu çığlığını duymaya başlamıştı. Gözlerini kapatmasına rağmen kızıl gözü görmeye devam ediyordu. Kulaklarını kapatatıyordu fakat yinede acı dolu çığlıkları duyuyordu. Bu tam bir işkenceydi.

Kızıl göz bir anda yok oldu. Kara alevlerin arasından bir figür çıktı. Bu figür, Aiden'i anımsatıyordu. Fakat aurası tamamen farklıydı. Daha kudretli, daha vahşiydi. Sağ gözü bir iblisin gözü gibiydi. Figür yavaşça Huan'a yaklaştı ve hafifçe eğilip Huan'ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Huan'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bir anda gözlerini açtığında ensesinde ölüm nefesini hissetti. "Seni yok edeceğim!" Aiden, bir anda Huan'ın kafasına sert bir tekme geçirdi. Huan toprağa gömülmüştü. Yüzünde birçok kırık vardı. Aiden, Huan'ın saçlarından tutarak kaldırdı ve karnına sert bir tekme geçirdi. Huan, sonik bir patlamayala beraber küçük bir kulübeye gömüldü. Aiden, yavaş adımlarla Huan'a doğru ilerlemeye başladı. Her adımda sanki Huan'ın ruhu parçalanıyor gibiydi.

"Hayır! Sen beni öldüremezsin!" Huan, korkuyla söyledi. Bir ağız dolusu kan kustuktan sonra zorlukla ayağa dikildi. "Karanlığın kabusu, Giyamu toprakları, Kara iblis uyan!" bir anda yer sarsılmaya başladı. Huan'ın aurası birkaç kat artmıştı. Birkaç kulübe baskı yüzünden yıkılıyordu. Huan'ın bedenindeki yaralar iyileşmeye başladı. Derisi kararmıştı. Kafasında 2 adet boynuz çıkmıştı. "Seni öldüreceğim!" Huan bir anda yok oldu ve Aiden'in önünde belirdi.

Aiden'in karnına sert bir yumruk geçirdi. Aiden, sonik bir patlamayla savrulup toprağa gömüldü. Maskesi paramparça olmuştu. Bir ağız dolusu kan kustuktan sonra zorlukla ayağa kalktı. Fakat aynı anda karnına bir yumruk daha aldı. Aiden, birkaç kulübeyi devirerek ancak durabilmişti. Huan kılıcını kuşandı ve yavaş adımlarla Aiden'e doğru ilerlemeye başladı...

Mr.Ksasuke

Ölümsüz Kral - Kitap 1: Santara'nın Çırakları [✔]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin