Kitap 1 - 79.Bölüm: Tanrısal İblis Füzyonu

3.4K 365 52
                                    

Kızıl gözlü figür, ilgisiz bir tavırla Aiden'in gelişini beklerken en ufak bir hazırlık bile yapmamıştı. Pençeler ile arasında sadece birkaç santim kaldığında yavaşça elini kaldırdı ve boşlukta savurdu. Aynı anda dudaklarından dökülen birkaç kelime, Aiden'i korkudan titretmeye yetmişti.

"Üzgünüm çocuk hala yetersiz. Eğer bunu karşılayamazsan ne yazıkki ölümün benim ellerimden olacak..."

Aiden, korkuyla altın alevlerden oluşan pençesini savururken kızıl gözlü figür, umutsuz bir yüz ifadesiyle sadece elini kaldırdı ve boşlukta savurdu. Sadece küçük bir hareket olsada kolundan fırlayan devasa rüzgar kesiği, inanılmaz bir hızla Aiden'e çarptı ve bedeni binlerce parçaya ayrıldı. Kızıl gözlü adamın gözlerinde beklenti dolu bir ışık vardı fakat, Aiden'in sadece küçük bir hareketle öldüğünü görünce ümitsiz bir ifadeyle arkasını döndü.

"Üzgünüm çocuk. Frank, bu çocuk söylediğin kadar da güçlü değil..." kızıl gözlü figür, keyifsiz bir tonda söylerken bir anda binlerce parçaya bölünmüş olan beden toz olup hiçliğe karışmıştı. Adamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Lanet olsun sadece bir gölge kopyasıymış! Bunu nasıl fark edemedim!" adam hiddetle haykırırken arkasından yükselen öldürme isteğiyle birlikte hemen savunma pozisyonuna geçmişti. Fakat artık çok geçti. Altın sarısı alevlerden oluşan neredeyse 1 metre boyundaki pençeler, son süretle ona doğru ilerliyordu. Fakat kızıl gözlü adam, öfkesini yatıştırıp tekrardan ilgisiz bir tavırla alev pençelerinin ona doğru gelmesini izliyordu.

Aiden gökyüzünde bir anka gibi süzülürken devasa pençeler, kızıl gözlü adama ulaşmıştı. Adam saldırıyı savuşturmak yerine sadece bekledi. En ufak bir hareket bile yoktu. Yavaşça elini kaldırdı ve pençelerin ona çarpmasına izin verdi. Aynı anda gökyüzünde devasa bir patlama yaşandı. Yeryüzü bile titriyordu. Zarnal ormanının dış kesimlerindeki büyülü yaratıklar, tehlikeyi algıladıkları için iç kesimlere doğru son süratle ilerlemeye başlamışlardı. Patlamayı duyan birkaç Kara Kuzgun birliği askeri buraya gelmişti fakat, gökyüzünde yaşanan patlamayı gördüğü anda tekrardan kasabaya çekilmişti.

Aiden, yüzünde zafer kazanmış bir ifadeyle devasa dumanların dağılmasını bekliyordu. Kızıl gözlü adamın öleceğini düşünmesede büyük bir zarar almadan kurtulamayacağı kesindi. Aiden, temkinli bir şekilde dumanlara doğru süzülürken bir anda hissettiği aura ile birlikte yerine sabitlenmişti.

"Hiç fena değildi. Bu saldırıyı beğendim çocuk. Fakat sana sormak istediğim bir soru var. Senin tahmin edemeyeceğin kadar güçlüyüm. Hemde hayallerinin ötesinde bir güce sahibim. Fakat, neden senin auranı sen serbest bırakmadığın sürece hissedemiyorum?"

Kızıl gözlü adam, ilgi ve merak dolu bir ses tonuyla sordu. Bu soruyu gerçekten merak ediyordu.

"Sana bunu söyleyeceğimi nerden çıkardın? Benim bölgeme gelip tehdit ediyor ve öldürmeye cürret ediyorsun! Öncelikle kendini tanıt yaşlı herif!" Aiden, otoriter bir şekilde haykırdı. Adam dumanların içerisinden yavaşça çıkarken Aiden'in gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

"Ger... Gerçekten en ufak bir çizik bile yok mu?" Aiden, istemsiz bir şekilde şaşkınlıkla haykırdı. Kızıl gözlü figür, hafifçe gülümsedi ve sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Haklısın genç adam. Saygısızlığım için üzgünüm. Öncelikle kendimi tanıtmam gerekirdi. Benim adım Zein Huari. Senin hakkında birkaç şey duydum çocuk. Açıkçası duyduklarıma pek inandığım söylenemez. Bu yüzden duyduklarımın gerçek olup olmadığını kendi gözlerimle görmeye geldim. Sen bizim için önemli bir yoldaşsın. Senin ölmeni istemem. Fakat, yetersiz olduğunu hissedersem seni kendi ellerimle yok ederim!" Zein, hiddetle haykırdı ve otoriter bir ifadeyle Aiden'e bakmaya başladı. Bakışları sert ve kudret doluydu. Sıradan birisi olmadığı sadece duruşundan bile anlaşılıyordu.

Ölümsüz Kral - Kitap 1: Santara'nın Çırakları [✔]Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt