39. Mail

86 10 8
                                    

Kısa, geçiş bölümümsü bir bölümle geldim.

~Dünya


Şirketin tanıdığı mola sonlandığında herkes yavaşça iyileşiyordu. Salonda kendi halinde takılan üyelerin arasına biraz telaşlı bir beden girene kadar her şey yolundaydı.

"Millet, haberleri duydunuz mu?" Namjoon montunu üzerine geçirirken seslenmişti.

"Ne haberi hyung? Jimin hyungun boyunu ölçebilecek bir cetvel mi bulunmuş yoksa? Mikro boyutlarda falan?"

"Yah!" Jimin hafif bir sinirle Jungkook'a bağırınca Taehyung kahkahasını tutamamıştı. Jimin inanamayan bakışlarını ona çevirdi. "Kim Taehyung!" diye sızlandı. Yüzünün büyük kollar arasında kaybolması uzun sürmemişti.

"Duymamışsınız anlaşılan." diye mırıldanmıştı Namjoon, sarılan ikiliyi izlerken. Altı kişi birden başını olumsuz anlamda sallamıştı. "Hayranları endişelendiren bir konu varmış. Pd-nimle konuşmaya gidiyorum."

"Bir sorun mu var? Geleyim mi seninle?" Hoseok'un teklifine karşılık elini kaldırmıştı.

"Gerek yok. Yanınıza geldiğimde konuşuruz. Gerçek mi söylenti mi bilmiyoruz henüz."

"Pratik odasında görüşürüz o zaman?" dedi Yoongi sorarcasına. Namjoon başını sallayıp evi terk ederken Taehyung kalbinde minik bir sızı hissetti. İstemsizce eli kalbini bulurken bu Jimin'i telaşlandırmaya yetmişti.

"Hey, neyin var?" Jimin'in kısa parmakları elinin üstüne kapandığında kalbindeki sızı da kaybolmuştu. Hafifçe gülümsedi ruh eşini daha çok endişelendirmemek için.

"İyiyim Chim Chim, sorun yok. Hadi pratiğe gidelim." Jimin'in kolundan tutup ayaklanınca herkes birinden komut bekliyormuş gibi kalkmıştı. Kapıya ulaşırken sızlanan bir ses tonu duyuldu.

"Ah, şarjım bitti. Yol boyu telefonu esir vermek isteyen var mı?" Grup sessiz kalırken Jungkook burnundan sesli bir nefes vermişti. "Hiçbirinizin telefonun icadından haberi yokmuş gibi davranıyorsunuz."

Herkes Jungkook'u duyuyordu tabi. Ancak telefonlarını vermeleri demek stüdyoya varana kadar şarjları bitecek demekti aynı zamanda. Jungkook'a bir cevap vermeleri gerekmiyordu, çocuğun da bir cevap alma derdi yoktu zaten. İki arabaya dağılırlarken Yoongi'ye yapışmıştı Jungkook.

"Madem telefonum yok, seninle uğraşacağım." Yoongi yan bir bakış atmıştı yüzüne yaklaşan çocuğa.

"Kurbanın olarak beni mi seçtin?" Arabaya yerleşirken Hoseok da önlerine oturmuştu yedi kişilik araçta. Yoongi cam kenarındaki koltukta sessiz kalan çocuğa çevirdi yüzünü. Jungkook cama resmen yapışmış, Yoongi'yle arasına mümkün olduğunca fazla mesafe koymuştu. "Küstün mü?" derken omuzlarını temas ettirdi Yoongi.

"Kurban ne demek hyung ya, Chucky miyim ben?" Yoongi kahkaha atarken ön koltuktaki Hoseok'tan bir bakış yemişti.

"Kook, biraz alıngan mısın sen bugün?" Jungkook büzdüğü dudaklarıyla küçük bir çocuğa benziyordu. Yoongi'yi kolundan çekiştirdi, başı büyük olanın omzunda yer edinirken mırıldandı.

"Tamam hyung ya. Sus, uyuyacağım ben." Yoongi gülümseyip yanağını parlak mor saçlara yaslamıştı. Arabadaki herkes böylece 1 buçuk saat süren yolun ilk 10 dakikasında uykuya daldı.

Diğer araçtaysa Taehyung'un göğsüne sırtını yaslamış Jimin camdan dışarıyı izlerken Taehyung ise telefonundaki oyunun zor bölümünü geçmeye çalışıyordu. Önlerinde oturan Seokjin kulaklıklarıyla uyuyordu. Menajerlerinin de kulaklığını takıp dizi izlemeye başladığını fark eden Jimin kendini geriye iyice yaslandı. Taehyung'un parmağı bu hareketle kaymıştı. Oyunu kaybettiğini gösteren yazıyla ekranı kapattı.

"Hey, yenildim." Jimin gözlerini ona dikti.

"Hey, sıkıldım." Taehyung onun saçlarına bir öpücük bıraktı.

"Ne yapmamı dilersiniz bay Park?"

"Sarılma zamanı." dedi Jimin kısık sesine rağmen coşkulu bir şekilde. Üst bedenini arkasına çevirip Taehyung'a sarılmıştı. Taehyung kendini zorlasa da dudaklarının arasından kaçan minik kahkahaya engel olamamıştı.

"Ne yapacağım ben seninle?" diye fısıldadı Jimin'in saçlarına doğru. Derin bir nefes almıştı usulca. Göğsündeki turuncu saçlı çocuksa rahatsız pozisyonuna rağmen uykuya dalmıştı.

Konser alanına geldiklerini fark eden ilk kişi Hoseok'tu. Araç kapısındaki menajere seslendi.

"Burası konser alanı değil mi?" Menajer başını sallayarak onayladığında Yoongi ve Jungkook Hoseok'un sesine uyanmışlardı. Arabadan inip büyük alanın kapısından girdiler. Bekleme odasında Namjoon'la karşılaşmışlardı.

"Konser alanını görmemizi istediler. Pratiklere ona göre devam etmeliyiz." Yoongi Namjoon'a doğru bir adım attı.

"Sen ne konuştun peki? Sorun neymiş?" Namjoon'un bakışları istemsizce Jimin'e dönerken hala uykusu açılmadığından Taehyung'a yaslı bedeniyle etrafı inceliyordu Jimin.

"Anlatacağım ama önce alanı dolaşalım. Ben de yeni geldim şirketten, sonra konuşuruz."

Grup odadan çıkıp alanı dolaştı. Taehyung Namjoon'un Jimin'e bakışlarını fark etse de herhangi bir yorum yapmamıştı. Grubun lideri olarak ne zaman konuşması gerektiğini biliyordu Namjoon. Nitekim öyle de oldu. Alandan ayrılıp stüdyoya gittiklerinde hepsi sabırsızlanmaya başlamıştı. Pratiğe başlamadan konuşması için Namjoon'u sıkıştırmalarıyla lider daha fazla direnemedi. Pratik odasında yere oturdular.

"Bunu söylemem korkutucu olduğundan bu kadar direndim." diyerek söze başladı lider. Bakışları Jimin'den önce Taehyung'u buldu bu sefer. "Etrafta dolaşan bir sosyal medya hesabı var. Hayranlar bu hesabın gönderilerini oldukça çok kez mail atmış ve şirketin dikkatini çekebilmiş. Gönderiler aramızdan biri için bariz bir tehdit."

"Gizli video falan mı? Ne tehdidi?" Jungkook'un sorusuna karşılık başını iki yana sallamıştı.

"Video değil. Ölüm tehdidi." Herkes gözlerini olabildiğince açıp Namjoon'a bakarken Taehyung Jimin'e bakmıştı. İçindeki hissin gerçek olmaması için dua ediyordu.

"Kim peki? Kim tehdit ediliyor?" diye sordu Seokjin. Namjoon derin bir nefes aldı.

"Taehyung." dediğinde Jimin'in dehşete düşmüş bakışları ruh eşini bulmuştu. Ruh eşinin yüzündeki rahatlamış ifadenin ise duasının kabul edilmesinden kaynaklandığını anlayamamıştı.


Bu tehdit mevzularını bir noktada işlemek istedim çünkü beni gerçekten dehşete uğratıyorlar...

Yorumlarınızı ve yıldızlarınızı esirgemeyin efenim.

Mint ScentWhere stories live. Discover now