12. Yolculuk

73 8 12
                                    

Kore'ye son 1 bölüm...

~Dünya


"Taehyung, hadi binin!"

Yoongi hyungun sesiyle Taehyung'un gözlerinden ayırmıştım gözlerimi. Jimin beni tek seferde kaldırıp önümüzde duran minibüse soktu. Taehyung da peşimden binmişti. Minibüsün kapısı kapanırken Klint'in bağırışını duymuştum.

"Ne demek kaçmış?"

Minibüs hareket ettiğinde derin bir nefes verdim. Neler olduğunu yeni idrak etmeye başlıyordum. Minibüs gelip benzinlikle aramızda durmuştu. Bu sayede Klint bizi görmemişti.

"Fazlasıyla şanslıydık. Telefonun kapanmadan nerede olduğunu bulup takip edebildik." Taehyung'un tüm Klint olayını anlatmamın ardından telefonuma nasıl takip uygulaması indirdiğini ve beni sürekli oradan izleyeceğini söylediğini hatırladım. Namjoon hyungun kurduğu cümleye karşılık cebimdeki cihazı çıkarmıştım.

"Şarjım bitti. Telefonun uyarı verip kendi kendine kapandığını görünce de nasılsa kullanamayacağım için elimden almadı. Nereye gidiyoruz, otele mi?" Direksiyondaki Seokjin hyung da dahil hepsi bana başını sallamıştı, olumsuz anlamda. Ön koltuğumda oturan Jimin'in sesini duydum.

"Otel tehlikeli olduğu için direk havalimanına gidiyoruz. Valizin bizde." Taehyung'un bileğini tutup saatini açığa çıkardığımda uçağın kalkmasına iki buçuk saat olduğunu fark ettim. Başımı yavaşça kaldırdım. Bana gülümsüyordu. Uzanıp dudağıma bir öpücük kondurduğunda iç çektim.

Üyeleri bir daha göremeyeceğim için çok korkmuştum. Gerçekten bitti sanmıştım. Namjoon hyungun korumacılığını, Seokjin hyungun ilgisini, Hoseok hyungun sevimliliklerini, Yoongi hyungun kocaman kalbini, Jungkook'un şebekliklerini, Jimin'in pamuk şeker ruhu ve tam aksi olan bedenini, sevdiğim adamın nane kokulu varlığını sonsuza dek yitirdiğimi düşünüyordum. Dolan gözlerimi gizleyemedim. Taehyung halimi fark edip ellerini yanaklarıma koyarken telaşla sormuştu.

"Hey, neden ağlıyorsun?" Başımı iki yana salladım.

"Ben, ağlamıyorum. Sadece korktum. Sizi bir daha göremeyeceğimi sandım." Yoongi hyung uzanıp elimi tuttu.

"Ama buradasın, bizimlesin. Kore'ye gidiyoruz. Düşünme artık bunu."

Haklıydı, düşünmemeliydim. Onlarla Kore'ye gidiyordum, üstelik hayallerim de gerçekleşiyordu. Yüzümde bir gülümseme oluşurken Taehyung beni göğsüne çekmişti. Tanıdık nane kokusuyla gözlerim kapanmıştı.

"Nisan?" Taehyung'un fısıltısını duyuyordum. Nefesi kulağıma çarptığında kıpırdanıp gözlerimi açtım.

Minibüsün açık kapısı görüş alanıma girerken içeride ben ve Taehyung dışında kimse yoktu. Jimin'in başı kapıdan içeri uzanınca gülümsedim. Başındaki bereyle oldukça sevimli görünüyordu.

"Hadi, geç kalacağız." Taehyung'un ardından minibüsten indim. Bavulumu elinden almak için uzandığımda başını iki yana salladı.

"Sen sadece önümden yürü. Görüş alanımdan çıkma yeter." Ciddi ses tonuyla itiraz edememiştim. Hepimiz birden otoparktan havalimanına çıkan asansöre bindiğimizde bir eksiklik vardı.

"Seokjin hyungla Namjoon hyung nerede?"

"Arabanın anahtarını teslim ediyorlar." Sorumu çok doğal bir ifadeyle cevaplayan Hoseok hyunga baktım. Hepsi nasıl bu kadar rahattı? Klint hepsini görmüştü, suratlarını ezberlediğine emindim. Ya onları yakalarsa diye düşünmeden duramıyordum. Üstelik menajerler de ortalıkta görünmüyorlardı.

Mint ScentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin