02. Tişört

258 20 16
                                    

Hikayenin gidişatı hakkında ufak tefek bilgi sahibi olabilmeniz adına bir bölüm daha paylaşıyorum. Buyrunuz efenim.

~Dünya


Aldığım sıcak duşun ardından yine de hasta hissediyordum. Bu havada hasta olmayı nasıl başarabilirdim ki? İç çamaşırlarımı, daha doğrusu mucizevi şekilde ıslanmamış sütyenim ve Jimin'in verdiği boxerı giyerek havluyu bedenime sardım. Banyodan çıkarken Jimin'in giymem için bir şeyler hazırladığından emindim. Balkon kapısı hala açıktı ve oda boş görünüyordu. Rahatça giyinebilmem için odadan çıkmış olmalıydı.

Havluyu yatakların birine bırakıp hemen önümdeki beyaz tişörtü aldım. Bana büyük olacağı çok belliydi ki Jimin başka kıyafet koymaya gerek duymamıştı. Tişörtü üzerime geçirdiğim an arkamdan gelen kırılma sesiyle yerimden sıçradım. Telaşla arkama dönerken üstümde açık kalabilecek yerlerimi kapatmaya çalışıyordum.

Karşımdaki ince uzun vücutlu adamın açık kahve saçları alnına düşüyordu. Koyu renk gözlerini bana kilitlemiş, ince dudaklarıyla çevrelenmiş ağzı aralık kalmıştı. Yüzüne vuran gün ışığının ardından düzgün burnundaki minik benini zor seçebiliyordum. Benimkiyle takım gibi duran beyaz tişörtü, bej rengi keten pantolonu ve beyaz spor ayakkabılarını buldu gözlerim. Ayaklarının hemen yanındaysa az önceki sesin sahibi kırık bardak duruyordu.

"Seni beni mi dikizliyorsun?" Bu cümleyi kurduğuma en az onun kadar ben de inanamıyordum.

"Burası benim odam." dedi şaşkın bakışları kızgın bir hal alırken. Şu an sinirlenmek onun hakkıydı, benim değil. Ne de olsa odasında hiç tanımadığı biriyle karşılaşan ben değildim.

"Beni buraya Jimin getirdi." dedim üstümdeki tişörtü aşağı çekiştirirken. Hadi ama, neden bu kadar kısaydı ki? Arkadaşının adını duymasıyla kızgınlığı geçmiş görünüyordu.

"Ah, Jimin'in anlattığı hikaye doğruymuş demek." Ne hikayesinden bahsediyordu? Ayrıca Jimin beni anlattıysa neden bu kadar şaşırmıştı ki? Konuşmadığımda o devam etmişti. "Üzgünüm, ben sadece Jimin'in gördüğü bir rüyayı anlattığını sandım. Mesajlaşırken rüya ya da gerçek olduğunu anlamak zor oluyor. Nisan'dı değil mi?" Sorusuna başımı olumlu anlamda sallarken aklımdaki soruları cevaplamış olması beni şaşırtmıştı.

"Jimin nerede?" Bakışları benim dışımda odanın her yerinde gezinirken ona doğru bir adım attım. Tam sorumu yineleyecekken parmağı beni gösterdi.

"Çok yakışmış." Hızla kurduğu cümleyi zar zor idrak etmiştim. Kaşlarım çatılırken konuşmaya devam etti. "Benim tişörtüm ama sende daha güzel duruyor."

Üzerimdeki tişörtü tutarak iç geçirdim. Jimin'in değil miydi yani bu? Acaba verdiği boxer kimindi?

"Hey, o da benimdi. Daha dün Gucci'den almıştım. Etiketi bile üstünde duruyordu."

"Ya! Aklımı falan mı okuyorsun?" Omuz silkti.

"Sadece sesli düşündün. Ayrıca buradan bakınca beyaz tişörtün altındaki siyah boxer fazlasıyla belli oluyor." Sesli bir nefes verdim.

"Bak üzgünüm tamam mı? Bunları bana Jimin verdi. Senin olduğunu bilmiyordum. Kıyafetlerim kurur kurumaz bunları yıkayıp sana iade edeceğim."

Kahkaha atışına şaşkınlıkla baktım. Gerçekten çok yakışıklıydı. Başımı hafifçe sallayıp kendime gelirken söylediğim neyin komik olduğunu düşünüyordum. Yenilerini almamı istiyorsa yanmıştım. Bunu karşılayacak param yoktu ki.

"Onlar sende kalsa iyi olur. Çıplak gezmek istemiyorsan tabi." Kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla.

"Neyden bahsediyorsun? Benim kıyafetlerimi Jimin aldı, kuruması için asacaktı." Banyo kapısından şortum, tişörtüm ve iç çamaşırımı uzatırken ne kadar utandığımı hatırladım.

"Oda servisinin çöpe atmak için götürdüğü kıyafetlerden mi bahsediyorsun? Demek ben odaya geldiğimde karşılaştığım otel görevlisi elindeki poşette senin kıyafetlerini taşıyormuş, Jimin'in değil. Bense sadece Jimin'in anlattığı rüyaya tesadüfen benzediğini sanmıştım."

Ne saçmalıyordu? Kıyafetlerim çöpe mi gitmişti yani? Ayakkabılarıma ne olmuştu peki? Gözlerim ani yükselen sinirimin etkisiyle dolarken sıktığım yumruklarımla Taehyung'a döndüm.

"Jimin nerede?" Cevap vermeyi reddettiği sürede ateşimin çıkmaya başladığını hissediyordum. Ona doğru ilerleyip tam önünde durdum. Ayakta zor duracak gibi hissediyordum.

"Jimin nerede dedim!" Bağırmak istemiştim, ancak sesim birden kısılmış ve boğazımdaki şiddetli yanma kekelememe sebep olmuştu. Ağzını açmayı reddetmesi son bulmuş olmalı ki, telaşla kolumu tuttu.

"İyi misin sen?" Hala kolumdaki elini çekmeden diğer elini alnıma yasladı. Biraz daha bastırsa sırt üstü yığılacaktım.

"Sen yanıyorsun!" Panik halindeki bağırmasıyla yüzümü buruşturdum. Dışarısı çok sıcakken ve klima çalışmıyorken yanmam normal değil miydi? Öyleyse neden üşüyordum? Bakışlarım zorlukla kahve gözlerini buldu.

"Üşüyorum Tae." dedim gözlerim hızla dolarken. Bakışlarındaki şefkat, gördüğüm son şeydi. Tam düşerken beni tuttuğunu hissettim.

"Nisan!" dediğinde ses tonunu asla unutmayacaktım. Çünkü bunu ondan ilk duyuşumdu.


Taehyung online oldu.

Hikayenin ilk bölümleri hakkında çok özgüvensizim çünkü fazlasıyla ilerledim ve başlardaki olaylar henüz hiçbir şey. Yorumlarınızı ve yıldızlarınızı bekliyorum efenim.

Mint ScentWhere stories live. Discover now