19. Güven

97 7 2
                                    

Siz en çok kime güveniyorsunuz?

(Hikayenin okunmaması beni üzer, üstelik aklımda tam Vmin bir kurgu varken...)

~Dünya


Kürek kemiğimde hissettiğim soğuklukla gözlerimi araladım. Televizyonda hala izlediğim program vardı ve yüzüstü yattığım koltuk fazlasıyla rahattı.

Hepsinin melek olduğunu öğrenmem yetmiyormuş gibi ben de melek olmuştum ve kanatlarım hala çıkmamıştı. Bu arada Shin Mi'nin babasıyla iletişime geçildiğini ve kızın yeniden Amerika'ya tedaviye gönderildiğini duymuştuk. Biz bu habere sevinirken en yakın arkadaşım Defne son zamanlarda biraz durgunlaşmıştı. Ancak yaşadığım doğaüstü olay aklımı o kadar meşgul etmişti ki sormaya fırsat bulamamıştım.

Çoktan düşüncelerimle ayılmış beynime vücudum da eşlik ederken gözlerimi koltuğun kenarına oturmuş, askılı tişörtümün sayesinde kemiklerime kolayca kremi sürebilen Yoongi hyunga çevirdim. Dikkatle yaptığı işinden gözlerini bir an ayırıp bana bakmış, sonrasında krem sürmeye devam etmişti. Sızlayan sırtımın biraz rahatladığını hissettim.

"O sürdüğün ne?" Sesimin kısık çıkmasına içimden sövmüştüm. Çok uyumamıştım bile, neden kısılırdı ki?

"Çatlakların için nemlendirici." Onun da sesi neredeyse benimki kadar kısıktı. Koltuktan kalktı. "Bitti."

Yavaşça yerimde doğrulduğumda sırtım acımıştı. Belki de tahminimden daha uzun süre uyumuştum. Zamana dair bir fikrim yoktu. Boş salonda gözlerimi gezdirdim.

"Herkes nerede? Pratik bitmedi mi?" Omuz silkti.

"Ben, Namjoon, Hoseok ve Seokjin hyung için bitti. Jungkook da dönüş yolunda. Taehyung'la Jimin biraz daha devam edeceklermiş." Kaşlarım çatıldı.

"Dans pratiği değil miydi? Yine Jimin kendini mi zorluyor yoksa?" Hafifçe gülümsedi endişeli ses tonuma.

"Jimin kendini değil de kanatları Jimin'i zorluyor bu sefer. Yavaş çalışması lazım. Bitirmesi uzun sürecek o yüzden biraz. Taehyung da kendini çok zorlamasın diye onunla kaldı zaten."

Dış kapının sesini duydum. Adım sesleri hızla salona ulaşmıştı. Sırıtan Jungkook'a baktım gülümseyerek. Gelip yanıma oturdu ve kollarını bana sardı.

"Noona! Biliyordum ki." Zorlukla kendimi kollarından sıyırıp yüzüne baktım.

"Ne diyorsun, neyi biliyordun?"

"Senin de bir melek olduğunu." Elim hızla dudaklarını kapatırken kocaman gözleri daha çok büyümüştü. Defne'nin olduğu üst katı işaret ettim başımla. Bakışları o yönü bulduğunda elimi yüzünden çektim.

Dün Namjoon hyungla bir konuşma yapmıştım. Benim durumumu menajerle konuştuğunu ve uymam gereken bazı kurallar olduğunu söylemişti. Bunların başında ise bu konuyu Defne'yle paylaşmamam geliyordu. Defne'ye güvensem bile yaşadığım bu şeyi de üyelerin durumunu da ona anlatamazdım. Şirkete bu konuda katılmak zorundaydım. Defne'nin sırtına böyle bir sırrı yüklemeyi ya da onu korkutmayı istemiyordum. Kolayca takıntı yapabilen biriydi ve bunu bir takıntı haline getirip bizi istenmeyen bir duruma sokmasından da ürküyordum bir miktar açıkçası.

Defne'den bir şeyleri saklamaktan çekinmiyordum, Jungkook'la konuşmamış olsalar belki onu bu eve bile getirmez, Kore'de hemen bir ev tutup ülkeye indiğinde oraya yerleşmemizi sağlardım. Ancak Jungkook'la bir ilişkinin içindelerdi ve Jungkook'un ondan bir şey saklamak isteyip istemeyeceğinden emin değildim. Neyse ki Jungkook'un hala kanatlarının çıkmamış olması öğrenmesini engelliyordu ve bir şey açıklamamayı Jungkook için kolay bir hale getiriyordu.

Mint ScentWhere stories live. Discover now