06. Bavul

100 8 5
                                    

Yeni bir bölüm daha ve sakin günlerin bitmesine az kaldı.

Elimdeki taslakla biraz oynarken her şeyi daha güzel hale getirebileceğime inanıyorum.

~Dünya


"Hyung! Senin şarkın çalıyor!"

Büyük ekrandaki gözlerimi Jungkook'a çevirdim. Onların yanına geleli birkaç gün olmuştu. Yine akşam yemeğimizi yemiş, onların odasında toplanmıştık. Jimin ise biz geldikten kısa bir süre sonra balkona çıkmıştı. Karışık sırayla onların şarkılarını dinliyorduk. Jimin'in cidden sevdiğim şarkısı çalarken dışarıda öyle yalnız oturmasını istemiyordum. Yavaşça kalkıp balkona çıktım. Karşısına oturup başımı onun gibi balkon demirine yasladığımda bana baktı. Eski konumuna dönmesi çok sürmemişti.

"Sorun ne?" Sesim fısıltı gibi çıkmıştı.

"Bir sorun yok." Sorgulamam ne derece doğruydu, bilmiyordum. Ama kendimi tutamamıştım, Jimin'di o.

"Kimseyle konuşmuyorsun yemekten beri. Benimle konuşmamanı anlayabilirim, daha yeni tanıştık. Ama gerçekten kaç yıllık arkadaşlarınla konuşmaman dikkatlerini çekmiş olmalı." Omuz silkti.

"İçimden gelmiyor." Yüzünü koluna gömdüğü için sesi boğuk çıkmıştı.

"Tae'yi üzüyorsun." Taehyung'a verdiği değerin farkındaydım ve tabi ki bunu koz olarak kullanacaktım. Umursamaz biri değildi, öyle gibi davranıyordu sadece. Sert bakışları beni bulunca ürktüm.

"O piçin üzüldüğü falan yok Nisan." Kaşlarım şaşkınlıkla çatıldı. En yakın arkadaşına piç mi demişti o?

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" Başını olumlu anlamda salladı. Oysa sözünü geri almasını, onu kastetmediğini söylemesini falan bekliyordum. Birdenbire ne olmuştu böyle? Ben geldiğimden beri aralarındaki uzaklaşmayı hissedebiliyordum. Ama benim aralarını açacak bir girişimi geçtim, kolumu kaldıracak halim bile yoktu aksine daha yeni toparlanabilmiştim. Elimi kaldırıp koluna sertçe vurduğumda şaşkın bir ifadeyle kolunu tutarken bana baktı.

"Yah! En yakın arkadaşın o senin! Ne biçim konuşuyorsun?" Ayağa kalktı.

"Hak ediyor çünkü! Sen ne diye bana vuruyorsun?" Ani çıkışıyla yerime sinmiştim. Hemen ardından önüme geçen bedenin sırtıyla bakışmaya başladım.

"Jimin, ne halt ediyorsun lan?" Gözleri bana döndü. "Nisan iyi misin?"

"Sen yokken daha iyiydi, emin ol." Jimin'in homurdanmasıyla ona çevirdim bakışlarımı. Ne demeye çalıştığını asla anlamıyordum.

"Ne demek o?" Taehyung şaşkınlıktan soramadığım soruyu dile getirince rahatladım. Belki bu sefer net bir şey söylerdi. Ağzında gevelediği hiçbir şeyi anlayamamıştım. İçeri girmek için hamle yaptığında Taehyung'a baktı.

"Senin umarsızlığın yüzünden ikinizin de üzüleceğini biliyor olmak, canımı yakıyor sadece." Aralık kalan ağzımla arkasından baktım. Taehyung geldiğimden beri inanılmaz düşünceli bir insanken, en yakın arkadaşının ona umarsız demesi beni şok etmişti.

Taehyung'a bakmadan içeri girdim. Jimin, Yoongi hyungun arkasına oturmuş, sırtını yatak başlığına yaslamıştı. Jimin'in yanına ilerleyip avcumu ona uzattım. Bakışları önce elimi sonra yüzümü bulmuştu.

"Kart." dedim basitçe, başka bir kelimeyi söyleme ihtiyacı hissetmemiştim.

"Sadece burada oturamaz mısın? Neden odaya gitmek istiyorsun ki?"

Mint ScentWhere stories live. Discover now