72. Baş Başa

72 7 1
                                    

Mint Scent'in gelme sıklığı düşse, problem olmaz diye düşünüyorum. Finale doğru yol alıyoruz ve benim için ayrılmak çok zor...

~Dünya


"Ne sürprizi şimdi? Nereden çıktı Kook?" Yaslandığı kapı pervazında doğrulup ayağını yere vurdu uzun boylu çocuk.

"Ya sürprizim var diyorum işte, neden itlik yapıyorsun şu an?" Yoongi klavyedeki parmaklarını ayırmış, sandalyesini 180 derece döndürerek onunla göz teması kurmuştu.

"Ne dedin sen?" Keskin gözlerini üzerine diken sevgilisine ellerini kaldırdı Jungkook.

"Dedim ki, sana bir sürprizim var. Acaba işinden azıcık, birazcık zaman ayırıp da bana mı odaklansan bu akşamlık?" Yoongi güldü, sinirli bir gülüş olduğu açıkça belliydi.

"Bir de duymamışım gibi davranıyorsun. Hep sana çok yüz verdiğim için görüyorum bu saygısızlıkları, Namjoon olsa aman hyungum canım hyungum diye gezersin." Jungkook'un elleri dönen sandalyenin kolçaklarını buldu. Yoongi'nin üzerine eğilirken mahcup bir bakış atmıştı.

"Ama sen benim sevgilimsin, o yüzden rahatça konuşuyorum seninle. Ne saygısızlığımı gördün ayrıca Gi? İyi ki itlik yapma dedim." Son cümlesi daha çok bir homurdanmadan ibaretti. Yoongi onun burnunu iki parmağıyla sıkıştırdı, canını biraz acıtmaya özen göstermişti. Jungkook birden doğruldu. "Of, acıdı."

"Gel, öpeyim." dedi Yoongi yerinden kalkarken. İşi unutmamıştı ama karşısında somurtan çocuk gerçekten ilgi bekliyordu. Üstelik o kadar yoğun çalışıyorlardı ki iki gece önce terasta oturmaları dışında hiç nefes alamamışlardı resmen. Uzanıp Jungkook'un burnuna bir öpücük kondurdu. "Gidelim madem. Ama gece çalışacağım, eve gelemem. Hiç sızlanmayacaksın, söz mü?"

"Ya tamam, söz. Gidelim hadi. Sejin hyunga da söyledim, arabayı alıyorum." Yoongi stüdyonun otomatik kilit sesini duyduktan sonra gözlerini koridorda yan yana yürüdüğü çocuğa dikti.

"Neden arabayı alıyoruz? Ben sürprizin şirketin içinde ya da en iyi ihtimalle evdedir gibi düşünmüştüm." Başını iki yana sallamıştı kumral saçlı.

"Başka bir yere gideceğiz." Yoongi herhangi bir şey söylemedi. Arabaya bindiler ve araba tekrar durana dek ikisi de konuşmamıştı. İlişkilerindeki sessizlik alışılmadık bir durum değildi, zaten pek gürültü seven bir çift değillerdi. Konuşmadan yan yana olmaktan hoşlanıyorlardı. Yeniden dudaklarını aralayan Jungkook olmuştu. "Düşündüm de, neredeyse evleneceğiz ama doğru düzgün bir randevuya bile çıkamadık. O yüzden seninle baş başa bir yemek yiyelim istedim."

"Kook, biz hep yemeğe çıkıyoruz. Hem de yıllardır yapıyoruz bunu, birlikte çok yemek yemişizdir. Ne demek hiç çıkmadık?" Jungkook şoför koltuğundaki bedenini Yoongi'ye çevirdi.

"Aşkım, dışarıda yediğimizde hep üyelerle yiyoruz. Sevgili olduğumuzdan beri de tüm baş başa yemeklerimiz ya evde ya stüdyodaydı. Yani aslında hiç çıkmadık." Yoongi'nin elini kavrayıp dudaklarına götürdü. "İnelim mi artık?"

Yoongi başıyla onayladı onu. Arabadan inip restorana girdiler. Masaya karşılıklı yerleşmiş, siparişlerini vermişlerdi. Jungkook yanağını eline yaslamış bir halde Yoongi'yi izliyordu. Onun bakışları altında kıpırdandı kısa boylu.

"Neyin var senin?" Jungkook kaşlarını kaldırdı.

"Neyim varmış? Bir şeyim yok hayatım." Yoongi işaret parmağını onun dudaklarına bastırmıştı.

"Jungkook toplum içindeyiz. Şöyle konuşma." Etrafına bakındı maknae. Kendileri dışında iki orta yaşlı adam vardı mekanda ve onlar da mekanın diğer ucunda, arkaları dönük bir vaziyette oturuyorlardı.

Mint ScentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin