65. Hastane

75 7 7
                                    

Hikayenin okunması 2k olmuş, bölüm atmasam olmazdı...

~Dünya


"Jimin?" Başında bekleyen Hoseok'u bulanık görüyordu. Birkaç kez gözünü kırparak görüşünü netleştirdi.

"Hyung?" dedi sesi beklediğinden daha kısık çıkarken. Etrafını incelemeye başladı. Bir hastanedeydi, neden burada olduğunu anımsayınca hızla gözlerini hyunguna çevirmişti. "Taehyung? Taehyung nerede?"

"Hey, sakin ol. Doktor seni bir kontrol etsin. Heyecanlanma, tamam mı? Bekle." Doktor odaya girdiğinde arkasından Namjoon da girmişti. Doktora o haber vermiş olmalıydı.

"Jiminssi? Nasıl hissediyorsun?" Jimin kendini umursayacak bir durumda değildi, o yüzden aniden doğrulmayı denemişti ancak göğsünde hissettiği sızıyla yeniden uzanmak zorunda kalmıştı. "Ani hareketler yapma, kaburgalarında bir miktar ezilme var Jimin. Dinlenmen gerek."

"Taehyung nerede?" diye sormuştu kendisini boşverip. İyileşirdi, sorun değildi. Asıl sorun odadaki üyelerin arasında Taehyung'un olmayışıydı. "Bir şey söyleyecek misiniz artık?"

"Sakin olmanı istemeliyim Jimin. Bak, Taehyung tedavi görüyor şu an. Elimizden geleni yaptığımıza emin olabilirsin." Duvardaki saati buldu Jimin'in gözleri. Kaza yaptıklarında muhtemelen saat 11 civarıydı. Şimdiyse akşam 7'yi gösteriyordu. Bu kadar saatte üyelerin gelmesinden normali yoktu ancak Taehyung'un hala tedavi görmesini olağan karşılayamadı.

"Nesi var? Neredeyiz biz şu an? Hyung, neden söylemiyorsunuz bir şey?" Yoongi yanına gelip elini Jimin'in omzuna koydu. Diğerlerine çevirdi bakışlarını.

"Bizi biraz yalnız bırakmanız mümkün mü? Doktor bey, ben onunla konuşabilirim eğer izniniz olursa." Doktor başıyla onaylayarak diğer üyelerle birlikte odayı terk etmişti. Yatağın yanına hafif koltuğu çekti ve oturdu Yoongi. Jimin bakışlarını bir an bile ondan ayırmamıştı.

"Ne oldu? Yoongi hyung, ona bir şey olduysa ve bana söylemiyorsanız..." Yoongi onun sözünü kesmişti aklına korkunç senaryolar getirmesine izin vermeden.

"Kes şunu. Yaşıyor tabi ki. Yoğun bakıma aldılar ilk geldiğinde, doğrudan darbe almış çünkü. Ellerinden geleni yaptıklarına emin olabilirsin." İtiraz edeceğini bildiği için beklemeden devam etti konuşmaya. "Jimin, aracın fotoğraflarını gördüm. Onun tarafı berbat bir halde. İnan bana, mucizevi bir şey yaşaması."

"Ona bir şey olursa benim de kalmayacağımı biliyorsun, değil mi?" Yoongi başıyla onayladı ağlamaya başlayan çocuğu.

"Biliyorum. Bak karşılaştıramam tabi ki ama Jungkook oksijen almak zorunda kaldığında bile bir şey olacak diye ödüm kopmuştu. Ben de tereddütsüz onun ardından giderdim Jimin, bunun için seni asla yargılamıyorum. Ona bir şey olmayacak, iyileşecek. Kötü şeyler düşünme lütfen." Yerinden kalkmış ve bir öpücük bırakmıştı Jimin'in saçlarına. "Seni bırakıp gidemez. Bilmiyor musun?"

"Beni bırakıp giderse onunla bir daha karşılaştığımda asla affetmeyeceğim." Homurdanmış, ardından konuşmasını bir soruyla devam ettirmişti. "Nesi var tam olarak? Doktorlar mutlaka bir şey söylemiştir."

"Yani açıkçası sol kolunda kırık var. İç kanama olacağından çok endişelenmiştik, biz yola çıkarken aracın fotoğraflarını gördüm. Gelene kadar diken üstündeydik. İç kanaması yok neyse ki. Organlarında da bir soruna rastlamadılar. Sadece..." Duraksadığında Jimin bunu anında fark etmişti.

"Sadece ne? Benden en ufak bir şey saklarsan seni de asla affetmem bak." Yoongi pes ederken omuzlarını düşürdü.

"Uyutmak zorunda kaldılar. Fiziksel olarak çok büyük bir sıkıntısı yok ama sinir krizi geçirdi uyandığında. Mecburen sakinleştirici verdiler, birkaç saattir uyuyor işte." Jimin kaburgalarını unuttu ve yeniden doğrulmaya kalkıştı. Bir kez daha ağrıyla düşmüştü yatağa. "Kalkmaya çalışmayı keser misin?"

"Neden sinir krizi geçirdi? Burada olduğumu bilmiyor mu?" Yoongi gözlerini tavana dikti Jimin'e bakamazken. Onun endişeli yüzü anlatmasını daha da zorlaştırıyordu sanki.

"Biliyor olmalı aslında. Ona söylemeyi denedik ama..." Kapı tıklatıldı ve Jungkook başını içeri uzattı.

"Taehyung hyung uyandı." Jimin bir ona bir Yoongi'ye baktı. Cümlesini tamamlamasını bekliyordu kedi suratlının. Yoongi ağzını açmadığında Jungkook sevgilisine seslendi. "Siz konuştunuz mu?"

"Hayır. Ama madem uyandı, Jimin'in bunu bizzat görmesi daha iyi olur, değil mi?" Jungkook başıyla onayladı Yoongi'yi. Odaya girdiğinde adımlarını Jimin'e yöneltti.

"Gel bakalım, seni kaldıralım Jiminssi." Nazikçe onu kucağına almış ve Yoongi'nin yaklaştırdığı tekerlekli sandalyeye oturtmuştu. "Canın acımıyor değil mi hyung? Sert davranmamaya çalıştım ama..."

"İyiyim Kookie, sorun yok. Lütfen Taehyung'a götürün beni artık. Çıldıracağım yoksa." Jungkook başını öne uzatıp tam da Yoongi'nin birkaç dakika önce öptüğü yerden öptü Jimin'in saçlarını. Hiçbir fikri yokken bile nasıl aynı yeri denk getirebildiği şaşırttı Jimin'i. Odak noktası Taehyung olmasa bunun şokunu yaşar ve onlara da yaşatırdı zira farkında olduklarını sanmıyordu. Aklından ve kalbinden Taehyung dışında bir şey geçmezken az önce olanı umursaması üç saniye bile sürmemişti.

Birkaç kapı sonraki odanın önüne geldiklerinde diğer üyeleri gördü Jimin. Oturdukları koltuklardan kalkıp hızla ona ilerlemişlerdi. Jimin konuşmak için ağzını araladı. Öylece kalmasının sebebi içeriden gelen ağlama sesiydi. Kulağında çınlayan kalın ses tonunu tanıyordu, o kadar yakından tanıyordu ki ciğeri sökülürcesine ağlaması Jimin'e kaburgalarının sancısını hatırlattı. Elini göğsüne götürüp ağrıyı yok etmeyi denedi. Yapamıyordu, canı gerçekten acıyordu. Taehyung neden bu kadar çok ağlıyordu? Taehyung'un sadece kolu kırık değil miydi? Yoongi ona yalan mı söylemişti? Zihnine dolan binbir şüphe ve soru saldırırken ellerini başının iki yanına bastırdı. Hoseok onun bu halini fark etmiş, hızla önünde çöküp ellerini tutmuştu.

"Jimin? Bana bak. Jiminie? Canım benim, bana bak. Hoseok hyunguna bak, Jimin." Gözlerini araladı usulca. Burnunun dibindeki Hoseok endişeyle bakıyordu yüzüne. "Kendine gel, tamam mı?" dedi Hoseok onun ellerini tutmayı kesmeden. Jimin biraz daha iyi hissetmişti, Hoseok iyi hissettirme özelliğini kullanmış olmalıydı.

"Tamam, iyiyim. Daha iyiyim. Sadece kaburgalarım biraz acıdı. Taehyung? Taehyung'un nesi var? Ağlıyor mu o?" Üyeler birbirlerine baktılar. Kimin söylemesi daha doğru olurdu, bilmiyorlardı. Namjoon dudaklarını araladığında içeriden bir haykırış yükseldi. Hemşirelerden biri koşarak dışarı çıktı ve açık kalan kapıdan onu gördü Jimin.

Sol kolu alçıdaydı, Yoongi yalan söylememişti. Vücudunun kalanında bir alçı veya sargı görünmüyordu. Yüzünde minik çaplı çizikler ve omzunda belirgin bir morluk vardı. Ağırlıklı olarak sol tarafı zarar görmüş gibiydi. Yine de ciddi bir fiziksel soruna rastlamadı Jimin. Onun bedenini ve etrafında olanları hızlı hızlı taradı gözleri. Yükselmiş kalp atışlarını gördü hep filmlerde izlediği minik ekranda. Ve ağlayan yüzü... Taehyung o kadar şiddetle ağlıyordu ki kalbinin patlamasından endişe etti. Kendi kalbi bir kağıt gibi buruşuyordu sanki o haykırdıkça. Neden ağlıyordu böyle?

Tekerlekli sandalyeden kalktı. Kaburgalarının ağrısı, güçsüz bedeni ve ilaçlar yüzünden halsizleşmesi yok olmuştu bir anda. Taehyung gözünde önemli tek şeydi. Onu sarmalamalıydı, ağlamamasını söylemeliydi, evleneceklerini ve mutlu olacaklarını hatırlatmalıydı biricik eşine. Odanın içine ilerledikçe Taehyung'un bir şeyler sayıkladığını fark etti. Gözlerini sıkıca yummuş, mırıldanıyordu kolu alçılı çocuk. Odanın tam ortasına geldiğinde anladı söylediklerini. Ayakları olduğu yere çivilenmiş gibi kalakaldı.

"Jimin benim yüzümden öldü. Ben öldürdüm, benim yüzümden."


Taehyung'a fiziksel bir zarar vermeye kıyamadığım için umarım beni affedersiniz...

Yorumlarınızı ve yıldızlarınızı beklerim efenim.

Mint ScentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin