1.1

3.3K 273 3
                                        

En son içki içtiğimde lisedeydim ve arkadaşımın doğum gününü ev partisi yaparak kutluyorduk. Teker teker içtiğim votkalardan ötürü öyle sarhoş olmuştum ki neler oldu hatırlamıyordum ama kızların anlattığına göre yere düşüp kusmuştum ve her yerim pisliğe batmıştı. Sınıf arkadaşım Esma saçımı yıkarken telefonumu saçlarımın arasında bulduğunu söylediğinde gerçekten de kötü bir içici olduğumu kabul ettim ve bir daha içkiye ağzımı sürmedim. Yani demem o ki bünyemin alkol ayarını bilmiyordum pek. Yine de başımı sallayarak sorusunu onayladım. En fazla bir şişe bira bitirirdim; daha fazla olmayacaktı. Hem alkol oranı da düşük sayılırdı, değil mi? "Tamam o zaman, şu tekelden içkileri alıp Moda sahiline inelim," dedi beni bileğimden tutarak küçük tekelin içine çekmeden hemen önce.
"İyi akşamlar," diye selam verdi tekelin sahibine ve içkilerle dolu buzdolabının önünde durdu. "Ne seversin?"
İçimden, bana fark etmez, demek geldi ama ona ayyaş izlenimi vermek istemediğimden diyeceklerimi yutmam gerekti. "Tekila?" Suskunluğumun üzerine beklentiyle bana döndü. "Bak istemiyorsan içmeyiz."
"Hayır hayır," derken başımı iki yana salladım. Endişelenmeyi kesip kıza cevap versene, diye çemkirdi içime sıkışmış ses bozuntusu. "Olur, tekila iyidir," deyip uzattığı şişeyi tuttum. Biliyordum ki tekila beni hemen çarpacaktı ama kapana sıkışmış gibiydim; hayır dersem de bu sefer bünyesi zayıf kız olurdum! Hoş, doğru olanı da buydu ama neyse. Cüzdanımı çıkarmak için çantamı açmıştım ki elimi tuttu ve beni nazikçe çıkışa doğru ittirdi. "Orada bekle, ben alıyorum." 
Karşı çıkacak gibi olsam da önüne dönüp kasaya ilerlediği için mecburen dediğini yaptım ve çıkışta onu bekledim. Birkaç saniye içinde elinde içki şişesi ve plastik bardaklarla kaplı torbayla geri döndü. "Limon da aldım," diye güldü elime limonlu lolipopu uzatırken.
Kıkırdadım ve onu takip ederek caddeden yukarı yürümeye başladım. "Zekana hayran kaldım," dedim alayla ve lolipopu cebime koydum.
Güldü. "Aaa! Kıza bak, yaranamıyoruz resmen," diye takıldı, "biz olmayan limonlar üretelim, o gelsin bizle alay etsin." Ben kahkaha atarken o ise oyunbaz bir tavırla bana dil çıkardı.
Azra'yı takip ederek Kadıköy'ün dar sokaklarında dolana dolana Moda'ya çıkmayı başardığımızda uzun merdiven basamaklarını indik ve sahile ulaştık. Etrafta her zamanki Kadıköy kekoları ve birkaç çift sevgili dışında pek kimse yoktu.
Sahilin sonuna, çevresinde kimsenin olmadığı bir kısmına doğru yürüdük ve deniz kenarındaki kayaların üzerine yerleştik. Azra üzerine giydiği hırkayı çıkarıp bir köşeye koyunca kolundaki minik baykuş dövmesi gözüme çarptı. Baktığımı fark etmiş olacak ki konuşmaya başlamadan önce sokak lambası sayesinde parlayan mavi gözleri beni buldu ve gülümsedi. "En yakın arkadaşımın anısına yapmıştım, baykuşları çok severdi."
"Başın sağolsun," diye mırıldandım. Birini kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu ben daha beş yaşındayken trafik kazası geçirerek hayatını kaybeden babam sayesinde öğrenmiştim. "Merak etme," derken poşetin içindeki plastik bardakları dışarı çıkarıyordu, "uyuşturucu komasına girdiğinde yanındaydım. Öfkeli olduğun birini kaybedince üzülemiyorsun; onun yerini diyemediklerinden ötürü sadece pişmanlık alıyor."
Bir şey söyleyemedim. Yalnızca beş sene tanıdığım babama karşı hissizdim artık. Azra şişeyi tekelde açtırmış olacak ki içkinin tıpasını kolayca çekti ve tekilayı bardaklara pay edip birini elime uzattı.
"Dövmeyi yaptım dedin yanlış duymadıysam," diyerek konuyu biraz dağıtmaya çalıştım ve plastik bardağı tuttum.
Başını salladı. "Evet, dövmeciyim. Yani aslında hobi gibi bir şey," deyip tekilayı kafasına dikiverdi. Ardından kıkırdayarak bana baktı ve limonlu lolipopunu yaladı.

🍕Vegan Pizza ⚢Where stories live. Discover now