13.1

1.1K 109 21
                                        

Kadıköy'e vardığımızda metrodan ayrıldığımız gibi Altıyol'a yürüdük ve Garanti Bankası'nın yanından saparak yukarı doğru adımlamaya başladık. Buraya Pizza Hut'ta çalışmaya geldiğim vakitlerde olduğu kadar fazla insan yoktu etrafta; muhtemelen herkesin doya doya geçireceği tatillerin başladığı zamanlardı artık. Ne de olsa tercihler yapılmıştı ve bekleme sürecine girmişti zavallı ÖSYM öğrencileri. Öte yandan, nereye gittiğimiz hakkında bir fikre sahip değildim; ben sadece Azra'yı takip ediyordum ve ilk defa kabaca sırtıma geçiren insanlardan birkaç metre ötede olmanın keyfini çıkarıyordum. 

İki üç mağazanın önünden geçtikten sonra giriş katı kuyumcu olan bir apartmanın önünde durduk ve binanın içine girip merdivenleri çıktık. Stüdyo hemen üst kattaydı; Doruk ile Cem'in işlettiği yere göre fazlasıyla beyaz ve gri renklerle döşenmişti içi. Tavanı florasan lambayla ışıklandırılmış mekanın geniş camlarından dışarısı kolayca görülebiliyordu. İçeride de yine camlarla çevrili, minik bir dövmeci odası bulunuyordu. Bu odanın önünden geçerken, Ceren olduğunu düşündüğüm kızın, önündeki koltuğa uzanan bir başka kıza piercing yaptığını gördüm. İğneyi çektikten sonra burnuna minik bir hızma taktı ve ellerindeki plastik eldivenleri çıkardı. Bize döndüğünde yüzüne hemencecik bir gülümseme yayılmıştı. "Hoş geldiniz, kızlar."

"Selam," diye güldü Azra son heceyi uzatarak, yüzünde daha önceden tanık olduğum bir gerginlikle. Ben de o böyle yapınca sahte sahte sırıtmakla yetinebildim ve Azra ile birlikte stüdyo içindeki mavi, kadife koltuğa oturdum. Ben mi abartıyordum ya da yanlış anlıyordum bilmiyorum ama Azra'nın aksine, artık Ceren olduğuna emin olduğum siyah saçlı ve beyaz tenli kız hiç de endişeli görünmüyordu. Hatta bizimle selamlaştıktan sonra rahatça kasaya gitti ve burnunu deldiren kızın ödeme işlemlerini gerçekleştirdi. Ben de göz ucuyla onu inceleyiverdim hemen. Saçları neredeyse kulağının altına gelecek kadar kısaydı ve kaşlarını kapatan kakülleri vardı. Kulaklarında tünel küpeler takıyordu ve kıkırdağı da tamamen piercinglerle doluydu. Onun dışında fazla takısı ya da dövmesi yoktu; giydiği beyaz, ince askılı üstü sayesinde belli olan omzunda kocaman bir kaplan dövmesi duruyordu yalnızca.

Gözlerim onu izlemeyi bırakıp stüdyoya kaydı ve biraz da orada gezdi. Duvarlarda çerçevelenmiş birkaç pop-art çalışması ve Marilyn Monroe resmi asılıydı, ayrıca kasanın arkasına da bir gitar kutusu yaslanmıştı; o da Azra gibi telli çalgılara ilgiliydi anlaşılan. 

"Eee, n'abersiniz bakayım?" deyip hemen yanımıza yerleşti Ceren, müşteri stüdyoyu terk eder etmez. "Bu arada ben Ceren, sen de Azra'nınkiymişsin sanırım," dedikten sonra elini tokalaşmak istercesine öne uzattı ve kahverengi, iri gözlerini gözlerime odakladı.

"Memnun oldum," diyerek gülümsedim, ardından uzattığı elini tutup tokalaştım kızla. "Evet, Dilruba diyelim ama biz ona," sırıttım. Şimdiden bu kızdan pek haz etmemiştim. Belki de Azra'nın davranışları yüzünden kıllandığımdan ön yargılı davranıyordum, bilemiyorum. Şu Azra'nın telefonunu karıştırdığını düşündüğüm Çağla'ya da gıcık olmuştum vaktinde ama kız yakın arkadaşı çıkmıştı sonuçta!

"Tercihlerimi hallettim işte bugün," dedi Azra sanki düşüncelerimi sezmiş de etraftaki gerginliği bozmak istiyormuş gibi sessizliği bozarak. "Sıra beklemekte artık."

Ceren gülümsedi. "Doğru ya, seçebildin, değil mi istediğin bölümü?"

Azra başını hafifçe aşağı yukarı oynattı. "Bakacağız artık."

"Sen okuyor musun?" diye sordum hemen Ceren'e, meraklı meraklı.

"Evet. Web Tasarımı ve Kodlama bölümüm, ikinci senem," deyip gülümsedi yine.

Belli belirsiz salladım kafamı. "Anladım. Hangi üniversite?"

"Anadolu Üniversitesi, Eskişehir'de. Oralıyım normalde," deyince boğazıma adeta bir yumru oturmuştu. Demek o kadar uzun süredir tanışıyorlardı ve ben bu kızla tanışmayı iki ay sonra -deyimi yerindeyse- resmen Azra'yı dürterek becerebilmiştim.

Zorlukla yutkundum ve dudaklarımı ıslattım. "Bayağı eski o halde sizin arkadaşlığınız."

"Çocukluk arkadaşıyız biz," dedi Ceren gurur duyarcasına, "Deniz Abla ile lise arkadaşıymış annem."

Uzun zaman sonra ilk defa annesinin adını duyan Azra'nın bir an için yüz ifadesi donuklaştı fakat sonra hemen kendine geldi.

"Ne güzel," diyerek gülümsedim ben de aptal aptal. "Dövmecilik işini kim attı ortaya?" deyip konuyu değiştirmeye çalıştım sonra da.

"Azra zaten çok güzel çiziyor, ben de anlıyorum işte biraz bir şeylerden," diye açıkladı pek bir keyif alırcasına, "lisedeyken müzik grubu kuracaktık da anlaşmazlık oldu, birkaç arkadaş ayrıldı falan. Biz de hep istiyorduk zaten beraber bir şeyler yapmayı, ilk dövmemizi yaptırınca ilgimizi çekti bu iş."

Kıskanma, Dilruba, diye söylendim içimden kendi kendime, kız sadece çocukluk arkadaşı. Olur böyle şeyler, değil mi? Olur olur!

"Tabi ben sonra liseyi burada devam ettirince ufak bir ayrılık yaşadık," dedi Azra sahte sahte gülerek; muhtemelen yüz ifadem sayesinde anlamıştı içimden geçenleri, "sohbete dışarıda mı devam etsek, kızlar? Gezelim biraz ya, sigara içeyim ben de."

Off konuyu da değiştirdiğine göre gerçekten bir şeyler vardı bunların arasında!

🍕Vegan Pizza ⚢Where stories live. Discover now