Bölüm 63 - Bir Gariplik

1.4K 140 8
                                    

Tekrar merhabayınız arkadaşlar... İlginç ama kısa zamanda yeniden sizlerleyim. Selçuklu ailesini pek bir özlemişim herhalde... Siz okurken de yazıyor olmaya devam edeceğimden anlıyorum. Kısa da olsa bölüm bölümdür. Bol bol yorumlarınızı görmek dileğiyle...

Şarkıyı mutlaka dinleyin...

------------------------------------

'Benim için bir Selçuklu'ya kahve hazırlamak her zaman şereftir. Afiyet olsun.' Yüzündeki o samimi gülümseme neden hiç gitmiyordu anlam verememişti Yafes. Onca yıkık döküklüğün arasında bu kafeyi yapaya çalışırken olan halini anımsıyordu da, bir kez şikayet etmek bir yana yüzünü asmamıştı. Gözlerinden bir kez yorgunluk geçmemişti.

'Alanza.' Kadının barın arkasında uğraştığı diğer kahveden gözlerini çekip kendine sorarcasına bakması bir olduğunda derin bir nefes aldı.

'Bir şey mi oldu? İyi misin? İstersen masalardan birine geç?' telaşlı sesi ile Yafes'in gülümsemesi daha çok büyüdüğünde başını sağa sola sallamaktan da çekinmedi adam.

'Nasıl böylesin?' kadının kaşları anlamazca çatılırken adam dudaklarını ıslatıp konuyu daha da açması gerektiği için yutkundu.

'Nasıl böyle güçlüsün? Nasıl bu kadar dirayetli kalıp, gözlerindeki ışığı hiç söndürmeden hayatına devam edebiliyorsun?'

'Mevlana'nın bir sözü vardır. Sahip olduklarına şükretmeyi bilmeyenin, kaybettiklerine isyan etmeye hakkı yoktur.' Başını hafifçe omuzuna yatırarak mırıldandığında Yafes gözlerini kadının hemen arkasında duran kitaplıkta gezdirmişti.

'Şükür ki nefes alabiliyoruz Yafes, bundan daha önemli ne olabilir ki?' adamın gözlerinin kendine döndüğünü görünce başını düzelterek kendi kahvesini de parmakları arasına almıştı.

'Bak kokusunu alabiliyorum kahvenin, acısını da hissedebiliyorum, ellerimle bu fincanı tutuyorum. Hatta bak, yürüyebiliyorum bile. Neden sönsün ki gözlerimdeki ışık? Neden dirayetimi kırayım ki?' adım adım yanındaki bar taburesine gelip oturduğunda adam sadece başını sallamakla yetinmişti. Yanındaki kadına bakıyordu da, ne çok isyan etmekle sabretmek arasında kalmıştı. Ne kadar çok yakmıştı kendine emanet olan canı, ne çok yakıp yıkmıştı, sevip sayılması gerekenleri.

'Kendini suçlama.' Düşüncelerini dağıtan ses ile tebessümü tekrar yüzünde yer edindiğinde kahvesinden bir yudum alıp kadının çarpıcı maviliklerine bakmıştı.

'Seni çok kırdım Alanza, haketmediğin kadar çok. Özür dilerim.'

'Özrünü kendine sakla Yafes Selçuklu. Özür dileyecek hiçbir şey yapmadın sen. Hem özür yapılacak hiçbir şey kalmadığında dilenir. Hayattayız, demek ki henüz özür dilemene gerek yok. Benden özür dileme, teşekkür et. Kahve için.' Gözleri ile fincanı işaret ettiğinde adam bir yudum daha alıp yüzünde geldiğinden beri duran gülümsemesini ilk kez silmişti.

'Teşekkür ederim.' Ne kadar kahveyi işaret ederse etsin, ikisi de adları kadar iyi biliyordu bu teşekkürün kahveye olmadığını. Koca bir minnetti aslında bu teşekkür. Alanza'nın hayatlarında olduğu her an için koca bir minnet. Böylesine güçlü ve gerçek olduğu için, yüreğinden geçeni çekinmeden gösterebildiği için, bu kadar kendisi olabildiği için bir teşekkürdü.

'Sana bir şey sorabilir miyim?' ne olursa olsun abisinin aklına düştüğü gibi kendi aklına da düşmüştü adamın. Biliyordu, Alanza yapmayacak kadar çekingendi ama kendisi de bir zamanlar kör değil miydi? Kadının başını onaylarcasına sallamasıyla doğru bir şekilde cümle kurma çabasına girdi bu kez.

Kalbi KorUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum